Fısıltı

186 26 4
                                    

10 Temmuz 2028

                     Mira'nın Gözünden
           
Klasik bir çarşamba günüydü. Her şey sıkıcı ve normal gidiyordu. Sevmiyordum bu işi. Eğlenmek istiyordum! Veya sadece bela arıyordum belki de. Yapacak bir şey bulamayıp "Kitap okuyayım bari." dedim. Bir süre sonra da annemin bana seslendiğini duydum ve aşağı indim. Evimiz 2 katlıydı ve kimi zaman bu beni çok yoruyordu. Her neyse aşağıya indim. Annem emekli bir profesör doktordu ve zamanının çoğunu araştırmalar yapmak ile geçirirdi. Çoğu zaman nedenini bilmediğim bir sebepten dolayı benim üstümde de deneyler yapardı ve nedenini de hiç söylemezdi. Merak da etmezdim zaten. Annemi çok seviyordum ama onunla hiçbir benzer ya da ortak yönüm yoktu. Ona bunu söylediğimde de babama çektiğimi söylerdi.

Babamı ise hiç tanımadım. Annem, ben doğmadan önce öldüğünü söylerdi hep ama ne bir fotoğrafını gösterdi bana, ne de başka bir şeyini. Ne yapsam da fayda etmedi. Babam hakkında konuştuğunda hep içi sıkılırdı. Ben de onu üzmek istemediğimden önemli bir şey olmadıkça açmazdım bu konuyu.
Labarotuvarına ise pek girmezdim. Dedim ya, ilgimi çekmiyordu böyle şeyler. Ben daha çok macera dolu şeyleri seviyordum. Her neyse işte, beni yanına çağırdı. Bu yine o sıkıcı deneylerinden biriydi. Bir çakmak aldı eline. Nedendi bilinmez, kaygılı ve ciddi bakışları ve tavırları vardı. Onu böyle ciddi bir şekilde görmezdim pek fazla. Genelde sevecen, sempatik ve eğlenceli biriydi. Eline aldığı çakmağı yaktı. Sonra da yaklaşmamı istedi. Çakmağı yavaşça elime yaklaştırdı. Bu kez farklıydı çünkü sonuç karşısında ben bile şok olmuştum. Ateşi yakan çakmak elime deyiyordu. Ateşi hissediyordum ama canım yanmıyordu. Korkup elimi geri çekmek istedim ama annemin kolumu tuttuğunu fark ettim. Göz göze geldik. Çakmağı söndürdü. Bana bakmaya başladı. Sanki ne olduğumu anlamaya çalışır gibiydi. Kim olduğumu öğrenmeye çalışır gibi... "Anne?" dedim, "Ne oluyor?". Sonra gülümsedi ve "Bir şey yok kızım. Önemli bir şey değil bu." dedi. Nasıl önemli bir şey değildi? Böyle bir şey nasıl olur da önemli olmazdı? Anlamıyordum. Bana neden anlatmıyordu?

Gözümü açıp kapayıncaya kadar kendimi kapının eşiğinde buldum ve annem kapıyı yüzüme kapattı. Ama bu işin peşini bırakmayacaktım.

Evden koşarak çıktım. Yakınlarda bir büyücü gibi biri vardı. Onu bulmalıydım ve ne olduğunu öğrenmeliydim. Annem o adamla hiç konuşmamamı söylerdi hep ama bu kez farklıydı. O da hile yapıyordu ve benden çok şey saklıyordu. Artık çok canımı sıkmaya başlamıştı bu olaylar. İşin aslını öğrenmeliydim.

Zor da olsa adamı buldum. Ona ne olduğunu sordum ve olanları anlattım. Tip tip bana baktı ve inanmadığını belli edercesine eline bir çakmak aldı. Aynısını yaptı. Gözleri fal taşı gibi açıldı bir anda. Bir şeyler söylemeye başladı tuhaf bir dilde. Korkuyordu. Benden korkuyordu. Önüme diz çöktü ve "Beni bağışlayın!" dedi. Ne olduğunu anlamıyordum. Ne yapıyordu bu adam? Galiba cidden deliydi. Anlamadığımı anlamış olacak ki bir kitap getirdi. "Bunu kimseye göstermeyin, yalnızca siz bu kitabı okumalısınız. O size her şeyi açıklayacaktır." dedi. Kitabı aldım ve önümde diz çöken adama son kez bakıp koşar adımlarla eve gittim. Bu kitabı okuyacaktım ve o da bana gerçekleri söyleyecekti. "Alt tarafı 1012 sayfalık bir kitap. Ne kadar zor olabilir ki?" derken kendime bile inanmıyordum ama neyse...

Eve geldim ve kitabın kapağını açtım. Okumaya başlayacaktım ki bir ses duydum. Daha çok bir fısıltı gibiydi. "Minerva... Tanrıçam...." diyordu. Ne oluyordu böyle? Bu fısıltı da neyin nesiydi? Yine hangi saçma rüyayı görüyordum ben? Yoksa... Ama hayır olamazdı. İmkansızdı. Bu fısıltı bir kelebeğe nasıl ait olabilirdi? Kendimi çimdikledim ama rüya değildi. Bu gerçekti.

Önümde bir kelebek vardı ve bana "Tanrıçam..." diyordu. Bu fısıltı... Gerçekten ondan mı geliyordu?... 

Ateş TanrıçasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin