Merhabaaa! Artık
bölümleri yavaş yavaş uzatacağım, çok kısa olmayacaklar çünkü artık hikayenin asıl konularına gelmiş bulunmaktayız bu bölüm ile birlikte. Önceki bölümler biraz daha tanıtım amaçlı idi. Artık olaylar ve maceralar başlayacak. Umarım beğenirsiniz, keyifli okumalar...Gözlerimi açtığımda ilk gördüğüm şey Amelia'nın ta kendisiydi. Ne olduğu veya nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Her taraf beyazdı. Bembeyaz bir odadaydım ve nedendir bilinmez tanıdık gelmişti. Amelia, Elysion ve Albatross, korkulu gözlerle bana bakıyordu. Ayağa kalkmaya çalıştım. Ne olduğunu öğrenmem gerekiyordu ve bir dakika! Annem!!! Neredeydi, ne olmuştu, sağlığı yerinde miydi, yaşıyor muydu, yoksa....
"Annem! Annem nerede, iyi mi, yaşıyor mu, bir şey söyleyin! Bir şey söylesenize!" diye bağırmaya başladım endişeyle. Amelia "Sakin ol! Annen iyi ve onu kurtardın. Sen kurtardın onu. Hatırlamıyor musun hiçbir şey?" Başımı iki yana salladım ama rahatlamıştım. O güvendeydi. Bir daha onu bırakmayacaktım.
Yanı başımda duran Elysion ise soğuk terler döküyordu. Sürekli iyi olup olmadığımı soruyordu. Ona iyi olduğumu bir türlü anlatamadım. Çok korkmuştu ve bu benim hoşuma gitmişti çünkü ben de ondan... Neyse işte!
Bir süre sonra Elysion "Çocuklar, 2 dakika bir şey konuşacağım, müsade edebilir misiniz?" dedi. Amelia gözlerime baktı ve "Onu yalnız bırakmam, bir şey diyorsan burada de." dedi sakin bir şekilde. Elysion ona yalvarır gibi bakmıştı ve ben de dayanmayıp "Sorun değil Amelia, zaten senden sakladığım bir şey yok. Olmayacak da.." dedim. O da "Tamam be, ne ısrarlı çıktınız." dedi ve Albatross ile birlikte odadan çıktı. Gözlerimi Elysion'a çevirmek istiyordum ama nedense yalnız kalınca ona bakamıyordum. Utanıyordum ve bu durum içimi sıkıyordu. "Hey, iyi olduğuna eminsin değil mi? Bak, bir şeyin, ağrın falan varsa söyle." dedi. Ben de "Gerçekten iyiyim Elysion, çok teşekkür ederim ama iyiyim." dedim. Başını onaylarcasına salladı. Bu kez inanmıştı iyi olduğuma. "Ne olduğunu gerçekten hatırlamıyor musun Mira?" dedi. Başımı iki yana salladım. "Her şey çok bulanık. Düşündükçe başım ağrıyor." "Anlatmamı ister misin?". "Çok iyi olur aslında.".
Eliyle saçını karıştırıp -bunu yapmasına hastaydım- başladı anlatmaya: "Ben, Albatross ve Amelia, sen koşarak ateşe atlayınca endişelendik ve ne yaptığınıza bakmaya çalıştık ama her yer ateşti ve Amelia gözleri sayesinde ne olup bittiğini görebilen tek kişiydi. Bu arada biliyor muydun bunu?" dedi. "Hayır, Amelia'nın gözleri nasıl bir avantaj sağlıyor ki?". "Biz de yeni öğrendik aslında bunu ve kendisi de yeni keşfetti bu özelliğini. O an senin yanına gelmek için yapmadık şey bırakmadı Amelia. Albatross ile onu zor tuttuk. Ama Amelia gittikçe daha da endişelendi ve gözlerinden ateşler çıkarmaya başladı. O anki görüntüsü aklımdan çıkmıyor bir türlü. Sonra Amelia'nın gelişiminin yarısını tamamladığı anladık. "Görüyorum!" dedi ve seni izledi. Bize anlattığına göre kontrolden çıkmışsın.
Bir süre sonra havaya yükseldiğini gördüm. Anneni de kollarının arasına almıştın ve son hız uçuyordun. Kanatların çıkmıştı. Bu Tanrıça'lara ait bir özelliktir. Zamanla ortaya çıkar kanatların. Tanrılarda ise kuyruk çıkar. Şurada gördüğün gibi." dedi ve onu gördüğümden beri nasıl oluştuğunu merak ettiğim kuyruğunu gösterdi. "Yani ben uçtum mu, kanatlarım mı çıktı?" dedim şaşkınlıkla. "Evet." dedi ve gülümsedi. Sözünü bölmüşüm gibi hissettim ve bu yüzden de "Lütfen, devam et, dinliyorum." dedim. Başını yukarı-aşağı salladı ve devam etti: Ben tabi ki uçamıyordum bu yüzden Albatross ile birlikte seni takip etmeye başladık. Amelia ise laboratuvara girdi. Bir şey bulması gerektiğini söyledi. Sana da zaten gösterir yakında. Neyse! Devam edeyim. Seni zor da olsa takip etmiştik ve bir sokağa kadar anneni taşıdıktan sonra annen adrenalinden ve yangın sonrası psikolojik de olarak bayıldı. Sen de gücünü çok kullanmıştın ve yorgun düşmüştün ancak bir sorun vardı ki halkın arasına, en kalabalık olduğu yere düşüverdiniz. İnsanlar seni ateş ile bütünleşmiş ve kanatların da çıkmışken görünce çığlıklar atmaya başladılar. Ben de koşarak seni aldım ve buraya getirdim. Amelia bizi gözleri sayesinde uzaktan takip ediyordu. Bu sayede de buraya kolayca geldi ve bizi buldu. Annen şu anda diğer odada kalıyor. Ama şunu da unutma, insanlar peşimizde, bütün haberlerde biz varız. "Uzaylılar" başlığı altında hem de." Dedi ve güldü. Şaşkınlığım yüzümden anlaşılır derecedeydi. "Peki, o zaman şu an insanlardan kaçıyoruz galiba?" dedim. O da onaylarcasına başını salladı ve sonra da "Sadece normal halktan da değil, herkes bunu konuşuyor ve tabi ülke yöneticilerinın kulağına da gitti bu haberler. Varlığımızı hiç öğrenmemeliydiler. Şu an dört koldan bizi arıyorlar ve bizi bulduktan sonra üzerimizde deneyler yapacaklar." dedi. "Anlamıyorum! Bizim gönderilme sebebimiz şeytanlardan insanları korumak değil mi? Neden bize düşman gibi davranıyorlar? Biz onların Tanrı ve Tanrıçalarıyız. Bize itaat edip bizden yardım istemeleri gerekmiyor mu? Neden bize kafa tutuyorlar?" dedim sinirle. "Galiba birilerinin onlara bunu öğretmesi gerek. Halkın bir kısmı bizlerin Tanrı ve Tanrıçaları olduğumuzu anladı bile. Televizyon programlarında tartışmalar çıkıyor ve insanlar bizler hakkında tartışma sonrası kavga ediyor. Şu ana kadar bu kavgalardan dolayı 2 kişi öldü." dedi. Bu korkunç bir şeydi! "İnsanlara bunları anlatmalıyız. Onlar ile düşman değil dost olmalıyız. Bizi ucube olarak göremezler!" dedim. O da "Evet ve yapacağız da. Sen uyurken Hera ve Anteros ile de iletişime geçtik. O ikisi de buluştu ve biz de ortak buluşmayı 2 gün sonra, göl kenarındaki bir evde yapmaya karar verdik. Onlar da bizimki gibi hareketli şeyler yaşadılar ve hemen konuşulması gereken konular olduğunu söylediler. Şeytanlar ile ilgili gelişmeler varmış, çok da önemli şeylermiş ki yüz yüze konuşmamız gerektiğini, yoksa söyleyemeyeceklerini söylediler." dedi. Bir hareketlilik vardı anlaşılan. Dostlarımız Amelia, Albatross, Axel ve Rheia'nın hemen dönüşümlerini bitirmesi gerekiyordu. Gerçi Albatross bitirmişti dönüşümünü ama diğerleri daha bitirmemişti. Axel bitirmek üzereydi, Rheia da az kalmıştı. Amelia ise %50'yi geçmişti. Yani ona da az kalmış diyebiliriz. Ben ise Elysion, Hera ve Anteros arasında dönüşümünü geçirmemiş tek kişiydim. Dönüşümüm bitince çok daha güçlü olacaktım ve gelecek olan hoca ile de çalışacak, bu kez çok daha güçlü olacaktık. Karanlık Şeytanları ise bu şekilde yenecektik. "Peki usta ile ne zaman buluşacağız?" dedim. O da "Ona da 1,5 hafta var." dedi. Başımı yukarı-aşağı salladım. Bir süre sessizlik oldu aramızda. Beyaz-gri saçları gözlerime çarpıyordu. İlk kez bu kadar dikkat edebilme şansı bulmuştum saçlarına. Evet, bu kez kararımı vermiştim. Ben bu çocuktan hoşlanıyordum. Ama bunu ne kadar düşünsem de ona söyleyemiyorum. Ya onun böyle bir düşüncesi yoksa ve benden uzaklaşırsa? Bunu göze alamazdım.
Artık gözlerine bakabiliyordum. Aynı saçları gibi beyaz-gri karışımı gözleri vardı. Sessizlik bir süre daha devam etti. Tam o sırada da Amelia ve Albatross son hız odaya daldı. İkimiz de gözlerimizi onlara çevirdik. Ne oluyordu böyle? Neden aniden odaya dalmışlardı? Bir sorun vardı ve onlara bakınca çok büyük birinden olduğunu anlayabiliyorduk. Onlar daha konuşmaya fırsat bulamadan odaya üniformalı adamlar girdi ve onları yakaladı. Saniyeler içinde bir kapsülün içine attılar Amelia ile Albatross'u. Kapsül, güçlerini emiyordu ve gittikçe bilinçlerini kaybediyorlardı.
Elysion aniden kalktı. Dönüştü ve etrafında küçük bir hortum oluşturdu. Önümde durdu ve ayağa kalkamayan beni, arkasına alarak ellerini iki yana açtı. "Aileme zarar vermezsiniz, onları hemen şimdi bırakmazsanız eğer, sizi uyarmama rağmen bunları yaptığınıza pişman olursunuz!" dedi son ses bağırarak. Karşısındaki üniformalı adamın yüzü örtülüydü ama güldüğünü anlayabiliyordum. Elysion da anlamış olacak ki hortumunu adam bana saldırmaya çalıştığı an, yüzüne tokat gibi geçirdi. Adam saniyeler içinde evden, duvarları delerek dışarı atıldı ve öldü. Arkadaşları da geldi ama Elysion'u tabi ki yenemediler ve hepsi evdeki duvarları delerek dışarı atıldı ve öldü. Ancak adamlardan biri hortum ile dışarı atılmadan önce son bir şeyler söyledi. Söyledikleri ise her ne kadar onlardan korkmasam da içime oturmuştu. "Dünya, sizin peşinizde, insanlara karşı itaat edeceksiniz, yaratıklar!" demişti o adam.
Ne yapsam da aklımdan çıkmıyordu şu 3 kelime:
DÜNYA SİZİN PEŞİNİZDE...
*Yorumlarınızı ve oylarınızı esirgemeyin lütfen, ileride daha eğlenceli bölümler olacak, sizi temin ederim. Sadece okumaya devam edin yeter :))*
*Ayrıca not olarak şunu da ekleyeyim: Amphitrittee'nin kitabı "DORİS: OKYANUSUN HEDİYESİ" 'ni, ejderiyacik'ın kitabı "TÜY" 'ü, millaMila1'in kitabı "Geçmiş...Geçmemiş!" 'i , elvinmavi'nin kitabı "Efsane ( Karanlık Gölgeler )" 'i şiddetle tavsiye ediyorum :))*
![](https://img.wattpad.com/cover/133101771-288-k363875.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş Tanrıçası
FantasíaMira,daha doğrusu Minerva, Ateşlerin Tanrıçasıdır. Gittikçe büyüyüp gelişeceği bu yolda, pek çok insanı tanıyacak: Bu insanlar kimi zaman arkadaşları, sevdikleri, iyi sandığı ama kötü olanlar, kötü sandığı ama iyi olanlar da olacak; ona sevmeyi ve a...