twenty two

645 80 43
                                    

Soonyoung

Elimdeki kutuya baktım. Ne desem ona yahut nasıl gitsem yanına hiçbir fikrim yoktu. Sadece... bugün onun hislerini tamamen öğrenebilecektim ve bu beni öylesine korkutuyordu ki...

Benden hoşlandığını biliyordum. Ama bana olan hisleri iyi mi kötü mü etkilendi bunu bilmiyordum işte. Onunla tanıştığımız ilk yere, bizim sokağın ufak parkındaki salıncaklara, ilerlerken her şeyi kafamdan atmaya karar verdim. Ne olacaksa olacaktı. Her türlü onu seveceğimden emin değil miydim?

Oh, geldin.

Salıncaklarda oturmuş gökyüzüne bakan arkadaşımı izledim bir süre salıncak demirlerine yaslanıp. Sarı saçlarını düzeltip, gözlerini gözlerime kilitledi. Böyle nefes kesici olmayı nasıl başarıyordu? Parmağının ucunu bile hareket ettirse kalbim hızlanıyordu ve ben kendimi kontrol edemiyordum. Kalbimde ona karşı beslediğim bu büyük duygu, günden güne sanki mümkünmüşcesine daha da büyüyordu.

Ben Woozi, bu hyung bana bu ismi taktı.

İlerideki boşluğu gösterdiğinde gözlerimin dolduğunu hissediyordum.

Ve sen de... yeni komşumuz Soonyoung'sun! Diğerleri sana neden öyle davranıyorlar bilmiyorum... oysaki çok iyi futbol oynuyorsun.

Ensemi kaşıyıp ona döndüm ve tıpkı sekiz yaşımızdaki o hâlimizdeki gibi yanağımı salıncağın zincirine yasladım. O sallanıyordu ileri geri yavaşça. Bense gözlerimle bıkmadan usanmadan onu izliyordum.

Hyung bizi hep korur, Hoshi-yah.
Sana Hoshi diyebilir miyim?

Hm... de.

Derin nefesimin ardından gözümden bir damla yaş süzülüvermişti. Onun da ağladığını görebiliyordum. Bir sene olmuştu. Bir sene... Tan hyungu kaybedeli.

Mutlu olmamı istediğini biliyorum, Soonyoung. Beni ne kadar çok sevdiğinin de farkındayım. Ama tam anlamıyla mutlu olursam sanki... ona ihanet edecekmişim gibi hissediyorum. O mutlu değildi. O kadar acının içinde yüzerken ben onu fark edemedim bile.

Ayağa kalkıp onun tam önünde dizimin üzerine çöktüm. Ellerimi yanaklarına koyduktan hemen sonra burnunun ucuna minik bir öpücük bıraktım.

Fark edememenin nedeni... asla bize açmamış olmasıydı. Jihoon, olanları ailesi bilmesine rağmen onlar bile yardımcı olamadılar. Biz bilsek nasıl engel olacaktık. Ayrıca... dünyada acı çektiğini bildiğin birini sırf sen mutlu kal diye buraya bağlayacak mıydın? İyileşmeyen birini... zorla yanımızda tutamazdık ya. Kendisi mektubunda da söyledi. Iyileşemeyecekti, eksikti. Ruhundaki büyük yükten kurtulmak istediğini söyledi. Kendi isteğiyle kıydı kendi canına. Şimdi onun huzurlu olduğundan adım kadar eminim. Eğer ben de Woozi'nin Hoshi'siysem... Hyung şimdi şurada;

Gök yüzünü işaret ettim ve odağını oraya çevirdim.

Huzurla kanatlarını açmış, bizi izliyor. Hyung bizi oradan da koruyor.

Bana sıkıca sarıldıktan sonra, burnunu çekti.

Peki ya sen?
Sen nasıl atlattın bu depresyonu?

Bildiğinden bir haber olduğum bu konuyu açmasıyla gözlerimi kırpıştırdım. Tan hyungtan başka kimseye açmadığım konuyu nasıl biliyordu?

Ablam evi terk ettikten sonra kimsesiz kalmıştım. Boşluktaydım. Hatırlıyorsun öyle değil mi? Ev bomboştu. On iki yaşındaki bir çocuğun tek başına yaşaması yasal olarak doğru bile değildi. Kimse şikâyet etmemiş, yardım bile etmişlerdi hatta. Bu bir buçuk sene sürdü. On üç yaşındayken bir gün sokakta seninle koşuştururken bana doğru döndün ve o gün aldığım dondurma için teşekkür ettin. Yanağımdan öperek. Sonrası bâriz işte. Sımsıkı tutundum hayata. Seninle olabilmek için, seninle kalabilmek için.

Burunlarımız birbirine sürtüyordu. Jihoon alnını alnıma yaslamış, kapalı gözleriyle beni dinliyordu. Gülümsedim. Bu benim beş senedir rüyalarımı süsleyen tek görüntüydü. Elimdeki kutu çoktan onun ellerindeydi. Tek kelime bile edememiştim. Ona bu itiraf için planladığım tüm cümleler yok olmuştu. Ama mühim değildi. Yaşadığımız müddetçe ona her gün ayrı ilan-ı aşk edebilirdim. Sonuçta... her gün ayrı seviyorum onu. Her gün bir öncekinden daha fazla, lâkin yarınlardan az.

Soonyoung.
Sonsuzluk varsa şayet, o sonsuzluğa sadece seninle el ele yürümek istiyorum.
Kabul ediyorum, teklifini.

Daha fazla beklemedim, zamanı boşa harcamaya lüzum yoktu. Dudaklarımızı birleştirdim ve belini sardım sıkıca. Kokusunu hele... ciğerlerim bayram yeri olana dek çektim içime. Bugün, yeniden doğduğum gündü benim. Düzeltmem gerekir, bugün yeniden doğdumuz gündü... bizim.

I Have a Black Dog | SoonhoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin