Jihoon
"Hazır mı her şey?"
"Evet Jihoon, ne telaş yaptın? Merak etme. Benim yemeklerim sayesinde parmaklarınızı yiyeceksiniz. Sen git dinlen. Miden bulanmıyor mu senin?"
"Bulanıyor ama olsun... bu yemeğin ikimiz için de muazzam olmasını istiyorum."
Mutfak masasının üzerini sildikten hemen sonra etrafta mumları aramaya başladım. Onu şu sıralar çok ihmal ettiğimi ve hatta kalbini kırdığımı da biliyordum. Bu yüzden, baş başa romantik bir yemek yemekle başlayıp devamında birlikte güzel ve bol sohbetli bir gece geçirmeyi planlamıştım. Ona bir bahane sunup, bana dargın olmamasını isteyecektim. En azından şimdilik böyle planlamıştım. Üç gün önceki düşüncesizliğimden mütevelli midem hâlâ biraz sarsaktı. Ağrıyor ve zaman zaman bulanıyordu. Bu yüzden Kihyun'dan rica etmiştim. Bizim için güzel iki çeşit yemek yapsa, sunum kısmını ben zorlansam da hallederdim.
"Jihoon. Tabakları getirsene."
Hızlı adımlarla tabakları az önce koyduğum masadan alıp ona verdim. Gerçekten... yemek konusunda harikaydı. O yemekleri koyarken ben de masayı tamamen hazır hâle getirdim. Geriye sadece Soonyoung'un gelmesini beklemek kalmıştı. İçerideki koltuğa kendimi atıp gözlerimi kapadım. Kihyun ateşimi kontrol etmiş, eşyalarını alıp bir şeyler söyledikten sonra kapıyı kapatıp çıkmıştı. Grip olduğumu düşünüyordu bu yüzden muhtemelen grip ilacı almamı tembihlemişti. Normalde insanlar midesi yıkandıktan sonra bu hâle mi gelirdi? Hiçbir fikrim yoktu. Hafiften damla damla terlerle bürünen alnıma bir peçete koyup geriye doğru kafamı attım. Kapı çaldığındaysa burnumu çekip dolu gözlerimi havaya diktim. Gömleğimi ve pantolonumu düzeltip kapıya ilerledim.
"Jihoon? Bu hâlin ne?"
"Ne varmış hâlimde?"
"Gözlerinin altı mosmor..."
"Sa-sanırım kusacağım ben."
Lavaboya doğru koşarken Soonyoung'un da peşimden geldiğini biliyordum. Kapımı kilitleyip klozete doğru eğilirken aklımdan binbir düşünce geçiyordu. Geç mi kalmıştım? Hastaneye giderken... gecikmiş miydim? Ölecek miydim? Hatamın sonucu bu muydu benim?
"Jihoon neler oluyor? İyi misin?"
Yarı açık bilincimle kapıya ilerledim ve kilidi açıp son kalan gücümle ona söyledim.
"Hastaneye gidelim."
---
Soonyoung
Koridorda herkesle beraber beklerken aklımdan geçen milyonlarca düşünceyle cebelleşiyordum. Hyunwoo ağlayıp benden özürler dilemişti. Junhui ve Minghao da ondan farksız değillerdi. Ama hissedemiyordum. Buz kesmiştim âdeta. Hareket edemiyordum, tepki veremiyordum, kalbime herhangi bir his temas etmiyordu. Kalbime batan dikenler, içimden geçen tek şey; onu kaybetme korkusu ve bunun beraberinde istemsizce yayılan acıydı. Ayağa kalkıp saçlarımı karıştırarak dışarı çıktım. Gözümün önündekileri görmez hâldeydim. Jisoo arkamdan gelip beni durdurmayı denemişti ama ondan kurtulmam zor olmadı. Kolumu silkeleyip geriye sendelemesine neden oldum. Geri yerine döndüğünde koridorda volta atmaya başlamıştım. Bir şeyler sonra sonra geliyordu. Neler olduğunu yeni algılıyor gibiydim. Soluksuz kalmış gibi bir nefes aldıktan sonra yumruk yaptığım elimi duvara birkaç kez sertçe indirmiş; dizlerimin üzerine indiğimde elimi sol tarafıma koyup gereğinden fazla yavaş atışına şahit olduğum kalbimi dinledim. Seungkwan gözlerimin içine bakıp ağlamalarını dindirmeye çalışıyordu. Hoseok beni kollarımdan tutup yardım istemeye çalışıyordu. Ayağa kalkıp Junhui'ye doğru ilerledim.
Bana söylemedin.
Çok uzun bir yolda koşmuş gibi nefes nefeseydim. Cümlelerimi zorlukla kuruyordum.
Onu kurtaramıyorum. Bana haber verseydiniz... onu kurtarabilirdim. Onu kurtarabilirdim!
Herkes çaresizdi. Bunu görebiliyordum. Sandalyeye kendimi bilinçsizce attığımda Minhyuk omzumu sıvazlamış ve beklemişti. Elimden akan kan, yere bir bir damlıyordu. Doktorlardan bir haber gelmiyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Birkaç hemşire sırayla elimi sarma teklifinde bulunsa da istememiştim. O gelecekti ve ben onu karşılayıp burada olduğumu söyleyecektim. Korktuğunu biliyordum. Beni geride bırakmaktan korktuğunu defalarca kez söylememiş miydi oysa?
Lee Jihoon'un yakınları?
Doktora doğru ilerleyip derin nefeslerle söyleyeceklerini bekledim.
Hasta oldukça iyi. Birkaç gün önce midesini yıkamamıza rağmen, ilaç kana ciddi bir miktarda karışmış. Bu yüzden etkisini geç de olsa göstermeye başlamış. Bir serum verdik. Dinlenmesi için de uyutuyoruz. Bu geceden sonra taburcu olabilir. Geçmiş olsun.
Rahatlayan nefesler koridorda kulağıma dolarken göz yaşlarımı serbest bıraktım. Onu kaybetmekle tekrar yüzleşmiştim. Her seferinde daha acı verici oluyordu.
Ben gidip evi kontrol edeyim. Mumlar yanık mıydı siz yemek yerken?
Ne yemeği?
Jihoon... sizin için bir yemek hazırladı.
Siz durun. Ben gidip evi kontrol ederim.
Ama uyandığın---
Siz durun. Ben gideceğim.
Üzüntünün ardından gelen rahatlamanın yavaş yavaş içime yayılmasıyla berrak suyun içine damlayan siyah boya misali, o güçlü sinir ve gittikçe kuvvetlenen kızgınlık hissi içimi daha hızlı kaplamıştı. Onunla bu hâlimle yüzleşmek her şeyi berbat edebilirdi. Onu üzebilirdim, kırabilirdim işin daha kötüsü... onu tamamen kaybedecek bir hareket sergileyebilirdim. Eve ilerleyip her yeri kontrol ettim. Mutfaktaki mumlar, açık camlardan esen kuvvetli rüzgâr nedeniyle sönmüştü. Yemekler soğumuş, ev kapkaranlık; kasvetli bir hisse gömülmüştü. Mumları ve yemekleri bir çöp poşetine doldurduktan sonra kapının önüne koydum. Kapıyı kilitledim ve evime ilerledim. Jisoo beni her dakika bana onun ne hâlde olduğunu söyleyen mesajlar atıyordu.
Ama bu sefer...
Onu kolayca affetmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Have a Black Dog | Soonhoon
FanfictionJihoon herkese olmadığı bir insan gibi davranıp, kendi benliğini saklıyordu. Soonyoung ise bunun farkındaydı. Kapak tasarımı @hwayoungsbae'ye aittir ♡