Jihoon
Elimdeki pantolonu zorluklarla Wooshin'in üzerine giydirirken, derin bir soluk alma gereği duydum.
Baba lunaparkta bizi bekliyor bitirmiş işini bak.
Dikleşip durduğunda güldüm. Söz konusu Soonyoung olduğunda daha fazla söz dinliyordu. Son bir kez ikimizi de kontrol ettikten sonra onun yerde cebelleşen fotoğrafını Soonyoung'a atıp* evden çıktım. Kucağımdaki Wooshin'i bebek koltuğuna oturtup; kendim karşısındaki koltuğa geçtim. Kısa süren bir yolculuğun ardından neşeli seslerin yükseldiği yere nihayet gelebilmiştik. Oğlumuzun elinden tutup atlı karıncanın yanına doğru ilerledim.
Babam nerede?
Gelir şimdi, miniğim. Burada olduğunu söylemişti.
Ikimiz öylece ayakta dikilirken arkadan gelen sesle dikkatimizi oraya çevirmiştik.
Wooshin-ah!
Yanımdaki minik koşarak babasına giderken yüzümdeki gülümsemeyle onun yüzüne baktım. Oğlumuzu kucağına almış döndürürken onunla konuşuyordu. Yavaş adımlarla yanıma geldiklerindeyse, uzanarak burnumdan öpmüş sonrasında elimi tutup gülümsemişti. Onun bu hareketini gören Wooshin ise onu taklit edet gibi eğilmiş burnumdan öpmüştü. Tabii daha sonra da onunkini.
Güzel oğlum benim. Ne yapalım istersin? Baba nereye götürsün seni?
Dönme dolap!
Ses çıkarmadım. Onları izlemek daha huzur verici gelmişti. Dünyanın en şanslı adamı bendim... Ellerimi tutan bu adama sahip olduğum için. Onunla bir ömüre talip olan kişi ben olduğum için. Onu sevdiğim için... ikisi yürürken gökyüzüne çevirdim kafamı. Yukarıdan bizi izleyen Tan hyungun da mutlu olmasını istiyordum.
Teşekkür ederim. Bana onu armağan ettiğin için. Wooshin de senin gibi bir amcası olduğu için Tanrı'ya şükrediyor.
Seni yaşatacağız, birbirimize sahip çıkacağız. Seninle daima bir arada kalacağız. Lütfen bizi korumaya devam et, hyung. Seni seviyoruz.Hoshi, biricik eşim, söylediklerimi duyduğundan yanıma gelmiş ve alnımdan öperek kafamı göğsüne yaslamıştı. Wooshin ise, saçımdan öpmüştü bu sefer.
Appa... Tan amca gülümsüyor. Bak!
Parlayan güneşi işaret etti.
O güldükçe hava daha da parıldıyor.
İkimizin dolu gözlerle kıkırdadığını gördüğünde gülmüştü. Bu sefer konuşan Soonyoung idi.
Hadi, sevdiğim. Gidelim ve güzel bir gün geçirelim olur mu? Sil göz yaşlarını da.
Kafa salladım. Adımlarımız öylece uyumla ilerlerken derince bir nefes aldım.
Mutluydum, seneler öncesinin aksine.
Eğer o dönemlerde ulaşsaydım amacıma, nasıl hissedeceğimi şimdi yeni yeni anlıyordum.
Beni kurtaran o şeyin Kwon Soonyoung olması... bir mucize gibiydi.
Mutluydum, hem de fazlaca.
Ve bu mutluluğun üçümüzün ufak sonsuzluğunun sonuna kadar sürmesini diliyordum.Bitti...
Bitti dostlar.Bu hikâye, anladığınız üzere Jonghyun'un olaylarının üzerine kurulmuş bir hikâyeydi. Onu almadım direkt. Sadece esinlendim. Onun yaşadığından vesaire. Tan onu temsil ediyordu.
Mutlu son planlamamıştım.
Ilaç bölümünde Woozi'yi öldürecektim aslında ama angst yazmak istemedim.
Feels geldi.
Ben buraya kadar geldim.Herkese çok teşekkür ederim, beni desteklediğiniz için; kitabımı sevdiğiniz için.
Yepyeni kitaplarda, yepyeni kurgularda görüşmek üzere.
Bu arada Wooshin, benim miniğim.
Onun çok fotoğrafını koyduğumu düşünüyorsanız beni affedin çünkü o çocuğa gerçekten âşığım.
* kısmı da şudurGel de yeme şimdi :c
Neyse güzeller.
Hepinizi öpüyorum, burnunuzdan.
Mwah~
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I Have a Black Dog | Soonhoon
Fiksi PenggemarJihoon herkese olmadığı bir insan gibi davranıp, kendi benliğini saklıyordu. Soonyoung ise bunun farkındaydı. Kapak tasarımı @hwayoungsbae'ye aittir ♡