Fifteen Minutes

740 92 33
                                    

"On beş dakika boyunca, bana bir şeyler itiraf edeceksin. Korku verici şeyler. Gerçekten sır olan şeyler."

Luke kafasını kaşıdı. "Sırların sır olmasının bir nedeni var, Michael." dedi, tıpkı onun gibi kelimeyi vurgulayarak. "İki kişinin bildiği sır, sır değildir."

"Kalıplaşmış sözcüklerden sıkılmıyorsun." dedi Michael, göz devirerek. "Gecenin bir yarısı burada seninle oyun oynuyorum, kimse sırrını duyamaz. Ben de söylemem, güvenebilirsin."

Luke gözlerini yumdu ve yutkundu. Yalan söylerse Mich-

"Yalan söylersen anlarım Luke."

Luke kaşlarını kaldırıp Michael'ın suratına eğildi. "Zihnimi falan mı okuyorsun?"

Michael bira-nane karışımı nefesi teninde hissettiğinde ürperdi. Gözlerini yumdu ve sakin kalmaya çalıştı. "Hayır, sadece içime doğdu."

"Tamam, anlatacağım." dedi Luke. "Süreyi başlat."

Michael telefondan saate baktı, saat bire geliyordu. Telefonu cebine koydu ve dinlemek için dizlerini kendine çekti.

Luke tüm ciğerlerini temiz hava ile doldurup anlatmak için kendini hazırladı. "On dört yaşımdayken, erkeklerden hoşlandığımı fark ettim." Michael dışarıdan ciddi gözükse de içeriden büyük bir hazla gülümsüyordu. Luke ise kilitleyip denize fırlattığı bu sırrı böylesine rahat söyleyebilmesine kendisi bile şaşırıyordu. "Bir çocuktan hoşlanıyordum, fakat bilirsin. On dört yaşındayken aklımız başımızda olmuyor..."

Yutkundu ve ona dikkatle bakan yeşil gözlere odaklandı. "Çocuğa ondan hoşlandığımı söylediğimde, aldığım tek şey kahkahalar ve ertesi sabah okula gittiğimde her yere asılmış 'Luke'un Penis Fetişi Var' posterleri oldu."

Michael kaşlarını çattı. "Bu iğrenç."

"Biliyorum." dedi. "Ama dediğim gibi, çocuktuk. Unutuldu gitti, çok umursamadım. Sonra erkeklere olan ilgim yok oldu, sanırım hormonlarım karışıktı, bilmiyorum. Artık kızlar beni etkiliyor."

Michael dalga geçercesine gülümsedi. "Tabi, kızlar."

Luke imasını anlasa da sesini çıkarmadı ve devam etti. "Bir keresinde on iki yaşımdaydım ve doğum günümü kutluyorduk. Arka bahçede bir oğlanı öptüğüm için annem bana tokat atmıştı." Luke'un çenesi hafifçe titredi. Anılarını anlatırken gözleri buğulanıyordu. "Annemi seviyorum, demek istediğim bu sorun değildi. Belki de bana vurmakta haklıydı..." Ardından Michael'ın çantasından bir bira daha alıp kafasına dikti.

Michael bunun anlamını biliyordu.

Görevi tamamlayamayacaktı.

Michael'ın içi burkulsa da hiçbir şey yapmadı. Sarılabilirdi, saçlarını okşayabilirdi. Onun yerine heykel gibi dikilip karşısında dağılan Luke'u izledi. Nedense bu şeyler onu fazla etkiliyordu.

Michael daha derinini merak etti fakat deşmek de istemedi. İleriye gidemezdi.

Elini tereddütle Luke'un omzuna koydu ve baş parmağıyla okşadı. "Dostum, sorun yok. Artık kimse seni tercihlerin için yargılayamaz. Artık reşit bir bireysin. Sakin ol."

Luke burnunu çekip Michael'ın gözlerine baktı.

Yeşil gözleri sanki içini görüyor, onu eritmekten beter ediyordu. Küçücük hissediyordu.

Luke kalbinde oluşan bu çarpıntıdan ve sebebi olan yeşil gözlerden nefret etmek istedi.

Yaptığı eylem kucağındaki parmaklarına kaşlarını çatıp kendine küfür etmekten ileri geçemedi.

Yıllardır dizginlediği duyguları içinde tekrar alevlenirken, kül ettiği kalbi daha büyük kıvılcımlarla patlıyordu.

Luke gece yarısı tanıştığı bu manyağa neden bu kadar takıntılı olduğunu bilmiyordu.

Ya da bilmek istemiyordu.

17 Minutes | mukeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin