Saat gece 02.37'yi gösteriyordu. Yatağında uzanmış ve o gün olanları kafasında tartan Teddy'nin yanında ki tekli koltuğa oturmuş 2 buçuk saattir onu izliyordum. Aynı anda o kadar çok duygu,düşünce kafasında raks ediyordu.Bir insan aynı anda bu kadar çok duyguyu hissedebilir miydi?
Yorulmuştu düşünmekten ama düşünmeden de yapamıyordu. Yaşadığı 17 yıl boyunca Tanrı'yı bir anneye benzetmiş, ve hiçbir anneninde çocuğunun saatlerce acı çekmesini izleyip hiçbirşey yapmadan duramayacağına inanamıyordu..."Bugün Tanrı gibi davrandım. Bir hamam böceği gördüm,ters dönmüştü,düzelmek için çabalıyordu. Dakikalarca izledim,fakat yardım etmedim..."
Birden yatağından kalkıp koridora doğru yürümeye oradanda sokak kapısından dışarı çıktı. Yaşayacağı son saatler olduğu için anne ve babasının onu duymasını umursamadan çekip gitti evden. Ayakkabılarını giymekle bile uğraşmadı. Apartman merdivenlerini ikişer ikişer inip en sonunda sokağa adımını attı. Havayı sanki 10 yıl hapsedilmiş biri gibi hasretle içine çekiyordu. Eğer şuan yaşıyorsa 17 yıl boyunca yaptığına yaşamak denir miydi?
Çıplak ayaklarla,koşarak ölüme giden mavi pijamalı bir çocuk düşünün.
Sahile yaklaşıncaya kadar tek bir kelime dahi etmedi, oturdu bir banka koyu mavi denizi izledi. Ben ise Teddy'nin sadece gözlerine bakıyordum bu sayede dolaylı yoldan denizin o beyaz köpüklü dalgalarını o koyu maviliğini görebiliyordum.
Hiç intihara kalkmış birinin gözlerinden denize baktınız mı gece yarısı?
Bakmadıysanız eğer hissettiklerimi anlamakta güçlük çekebilirsiniz. Herkes gibi o da korkuyordu baksanıza yarım saattir denize bakıp sadece ölümün acısını düşünüyordu. Azrail'in o şehvetli pençesine yem olmaya hazır mıydı? Boğularak ölmek, bana göre ölümlerin en acısı çünkü kendini denize doğru aşağıya bıraktığın saniyeden itibaren görebildiğin tek şey, gökyüzünün kararttığı denizde yeşil mavi koyu sular ve yanlızlık.
Banktan destek alarak ayağa kalktı ve turuncu demir korkuluklu iskeleye doğru yürüdü. İskele kısmen boştu bir köşede içip sızan müptezeller dışında onlarda yarı ölü sayılırdı çoktan bırakmışlardı kendilerini uykunun o tatlı kollarına. Teddy turuncu korkuluklu iskelenin sonuna gelmişti. Yolun sonu ve bitiş çizgisi. Belki tam bir bitiş değildi sonuçta insan oğlunun tek gayesi dünyada yaşayıp ölmek olamazdı. Ona seslendim fakat beni duymadı bunun üzerine ona defalarca seslendim beni duymamakta ısrar ediyordu son bir konuşma yapmalıydım onun için.
Kolundan tutup bana çevirdim gözleri gözlerimle buluşunca ağladığını fark ettim sadece ağlamıyordu da aynı zamanda acıların en acısını çekiyordu ona göre.
"Birazdan öleceksin?"
Mavi pijamasının kollarıyla gözlerini sildi;
"Bunu yapacağımdan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?""Çünkü senin yüreğini görüyorum, en samimi duygularını ve düşüncelerini. Anlamıyor musun acını hissedebiliyorum Teddy."
Arkasına doğru bir adım atarak benden uzaklaştı be aramızdaki göz kontağını kesti.
"Benim hissettiklerim de aynı oranda yakıyor mu senin canınıda?""Hayır, iyi kötü, saçma salak bütün acıları hissettim ben bir genç adamın dünyayı sorgularken çıkmaza ulaşıp intiharı arzulaması acıtmaz ruhumu."
"Yanılıyorsun, öyle değil o yüzden değil intiharı düşünmem anlamıyor musun hiç susmuyorlar kafamdakiler çığlık atıyorlar zayıflıklarımı biliyorlar bunu kullanıyorlar."
"Kafanın içinde olan tek şey sensin, senin düşüncelerin."
"Öyleyse onları/kendimi susturmamım tek yolu bu oluyor"
Yüzümde onaylamanın verdiği gülümseme ile aynen öyle diyebildim. O kendimi derin mavi sulara bıraktı bende onu bu dünyadan özgür kıldım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zemheri İntiharsızlık
FantasyHergün intihar edenlerin yanında usulca beriliyor,onları usulca izliyor ve son anlarında onlarla konuşuyor. O ne bir insan ne de Tanrı tarafından görevlendirilmiş bir melek.O kimse.Çoğu kişi onu zihninde yarattığı bir kişilik olarak görüyor ama sade...