~1~

47 4 0
                                    

Güneş sanki bana inatmış gibi doğmak bilmiyordu. Saatleri sayıyordum da bir türlü zaman geçmiyor gibiydi ve bununla beraber gözüme bir gram bile uyku girmiyordu.

Hayatımda tabi ki gerildiğim günlerim olmuştu. Fakat bunun gibisini asla tahmin etmemiştim.

Aşağıdan annemin bağırmasıyla kendime geldim. O an farkettim aslında sabah olmuştu. Sadece kendimi avutmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum.

Her zaman ki gibi kafamı kaldırıp sağıma döndüm. Komidinin üstünde ki fotoğrafı sağlam görmeyi planlarken, kırılmış çerçeve ve uçak biletiyle karşı karşıya kaldım.

Yaşadıklarım aklıma bir bir hücum ederken annemin sesiyle oflayıp yataktan gerinerek kalktım. Bu eziyet bu gün bitiyordu. Kimi kandırıyorum ki asla burdan gitmek onu bırakmak istemiyorum.

Banyoya doğru ilerledim. Evden gideceğimi öğrenen babam kıyameti kopartmıştı. Bunun yanı sıra başka şeyler de vardı ya neyse...

Banyonun aynasından huysuz ve ağlamaktan şişmiş suratıma baktım. Bu halimden iğrenerek soyundum, soğuk bir duş aldım. Yavaş yavaş hareket ettiğim için annemi ne kadar sinir etsemde takmadım ve biraz daha oyalandım.

Odama geri dönerek dolabımın kapaklarını açtım. İç çamaşırlarımı üstüme geçirdim ve kararsızca gözlerimi askılarda dolaştırdım. Asla şık giyinmeyi sevmezdim. Bir kaç salaş elbise dışında tonlarca eşofman takımım vardı.

Üzerime en sevdiğim ve bana uğur getirdiğine inandığım - ki bana göre hepsi uğurluydu:)) - kırmızı eşofman takımını geçirip siyah kabanımı ve çantamı aldım. O sırada annemin seslenmesini bir kere daha duydum.

-Hope!! Eğer 5 dakika içinde bu masa da olmazsan baban seni salmayacak haberin olsun!

-Geliyorum anne, geliyorum! dedim umursamazca. Kapının yanında duran ayakkabılarımı ayağıma geçirdiğim gibi bağcıklarını bağlamadan hoplayarak aşağıya indim. Mutfağa girdiğimde her zaman yaptığım gibi önce annemi öpüp sonra da babama yalakalık olsun diye boynuna sarıldım. İkisinden de çıt çıkmadığında:

-E hani gelmem için kendinizi yırtıyordunuz. Geldim ve bi günaydın bile yok mu? diye şakayla söylenerek montumu sandalyenin başlığına bıraktım. Annem:

-Ah deli kız! Sen yokken biz ne yapacağız? diye isyan etti. Bende onun bu sözüne dudaklarımı büktüm. Bu hareketime güldü ve elinde ki tostları masaya bıraktı.

Kapıdan büyük bir gürültüyle giren kardeşlerime baktım. Biri öz diğeri üvey aynı yaşta iki kardeşim vardı. Üvey olanla aramda daha büyük bir bağ vardı. Alex'i o 3 yaşındayken sokakta bulmuştum. Çok kötü bir haldeydi ve bana abla diye seslenişi kalbime oturmuştu. Onu aldığım gibi eve getirmiştim. Avery de o zaman 3 yaşındaydı. İkisi beraber büyümüşlerdi ve aralarında değişik bir bağ vardı.

Avery ve Alex de babama sarıldığında babamın ağzından sevinç nidaları döküldü. Annem de bize katıldığında sevincimiz ikiye katlanmıştı.

Hızla kahvaltı yaptık. O sırada Alex'in ağzından bir "ah" sesi duydum. Ona baktığımda Avery'le sessizce konuştuklarını gördüm.

Bi yandan babam bana :
-Ee, sen şimdi bu güzel kahvaltıları bırakıp gidecek misin? diye sordu.
Bende beklemeden cevap yetiştirdim tabi ki
-Ahh babacığım, bu evde ki kahvaltıların pazar günleri hariç benim elimden çıktığını unutma. Yani gittiğim yerde de kendime böyle güzel kahvaltılar hazırlayabilirim.
Annemde oradan atlayıp:
-Babasının kızı işte ne olacak, dedi.
Alex ve Avery'den bi kere daha ses çıktığında hepimiz onlara döndük.

PLATONİC ! H.SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin