BD1 (Düzenlendi)

149 9 20
                                    

Buraya kitaba başladığın tarihi bırakır mısın?


Yıl 1995.
Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Dizlerine kendine doğru çekmişti küçük kız. Elleri dizlerinde. Duvara yaslamış sırtını. Odasındaki camdan dışarı bakmaya başladı. Bu küçük cam onun hayata tutunmasını sağlıyordu sanki. Bir gün dışarıdaki insanlar gibi yaşayabileceğine inanıyordu. Dışarıdaki insanların hepsi mutluydu sanki. Bu kızın yaşadıklarını bilseler peki yine de mutlu olurlar mıydı? Buğulu camına parmağıyla bir çiçek çizdi. Pek çiçeğe benzetememişti ama burada zaten hiçbir şey olması gerektiği gibi değildi ki. Bu ev de bir ev gibi değildi zaten. Burası bir cehennemdi. Bir çocuğun dünyaya gelir gelmez yaşadığı cehennem... Nasıl gelmişti buraya, gözlerini bu cehennemde mi açmıştı, bu kader miydi yoksa yaşadıklarının bir sorumlusu var mıydı bilmiyordu ama bu esaret onu günden güne bitiriyordu. Ama o çabalıyordu işte, bir çocuk olduğuna inanmak istiyordu. Hayata dair inancını kaybetmek istemiyordu. Hızla camına konan kelebek onu ürküttü bir an. Zaten burada başına her an her şey gelebileceğinden ürkek bir kızdı o. Hayata ürkek bakıyordu. Ama bundan korkması gerekmiyordu öyle değil mi, sonuçta minik bir kelebek gelip, onun çiçeğine konmuştu. Evet, cama çizdiği çiçeğin üzerine konmuştu bu güzel kelebek. Kısık sesle konuştu küçük kız.

"Hiç gitme yanımdan olur mu güzel kelebek? Sana zarar vermesine izin vermem ben. Yanımda kal, benim arkadaşım ol sen, minik kelebek, seni hep koruyacağım söz."

Kelebek camdan uçup küçük kızın bacağındaki yırtılmış pantolondan tenine kondu. Bu durum kızın yüzüne daha büyük bir gülümseme yerleştirmişti.

" Biliyordum senin de beni seveceğini. "

Fakat gülümsemesi yüzün de soldu bir an da. Birisi geliyordu.Koridordan gelen adım sesleri onu korkutmaya yetmişti. Bu onun adımlarıydı. Nerede duysa tanırdı. Bu cani kadının adım sesleri bile titremeye yetiyordu onun küçük bedenini. İçinin ürperdiğini hissetmişti. Çünkü kadının eli kapı koluna gitmişti. Ve girdi kadın içeriye. Her zaman ki gibi ifadesizdi. Duygusuzca baktı küçük kızın ürkek gözlerine. Bu kızın ürkek bakışları kadının vicdanına hiç dokunmuyordu. Hatta daha da öfkelendiriyordu onu. Kızın suratına bakıp derin bir soluk verdi ve parmağıyla kızın kafasını itti. Kızın gözleri kelebeğe kaydı. Korkan kelebek masanın üstüne gitmişti. Keşke bu kız da kelebek gibi buradan uçup gidebilseydi. Daha önce denemişti tabi kaçmayı, hem de defalarca. Ama kadın her defasında onu yakalayıp pişman etmişti. Küçük kızın onunla ilgilenmediğini anlayan kadın bağırmaya başladı.

"Senin şu küçük kafan hiç mi çalışmıyor? Bu camı aç diyorum sana, havasız ortamdan nefret ettiğimi bin defa mı söylemem gerekiyor!? "

Sinirle camı açtı kadın. Açılan camdan masadaki kelebek uçtu. Küçük kızın bu duruma gözünden bir damla yaş süzüldü. Bir anlığına aklına kelebeğe verdiği söz geldi. Onu koruyabileceğini söylemişti kelebeğe. Tabi tüm bu olanları görmüştü kelebek. Bu küçük kız daha kendini koruyamıyordu. Onu nasıl koruyacaktı ki?

Gözyaşları adeta boğazında düğümleniyordu küçük kızın. Dayanamıyordu artık . Küçücük eliyle masadaki meyve tabağını yere fırlattı. Bağırmaya başladı.

"Yeteeer! Her şeyi mahvettin. Arkadaşımı kaçırdın. Git yanımdan bırak beni, git artık git git!

Gözü dönmüştü artık. Birazdan başına geleceklerden bi haberdi. Ya da olacakları göze almıştı. Bilmiyordu. Bildiği tek bir şey vardı. Tüm bunlar beş yaşında küçük bir çocuğun yaşaması gereken şeyler değildi. Odasındaki küçük camdan bakardı hep. Onun gibiler dışarıda pamuk şeker yiyordu bisiklete biniyordu, oyunlar oynuyordu. Ve en önemlisi sevgi görüyorlardı. Fakat bu kız tüm bunları beklemiyordu artık. O küçük yaşına rağmen olgunlaşmıştı. Hayatın tokatını çok erken yemişti. Fakat biraz sonra yiyeceği tokatın bu zamana kadar yediklerinden daha ağır olacağını da bilmiyordu. Bilemezdi ki.. Bilse atar mıydı o meyve tabağını yere... Gözyaşları kendinden bağımsız akıyordu gözlerinden. Hıçkırıklarının arasından söylediği sözler kesik kesik çıkıyordu.

"Ben bir çocuğum! Duydun mu beni çocuk. Çocuklar sürekli dayak yemezler! Her şeyi bilmek zorunda da değiller. Köle olmak bir çocuğun işi değil anladın mı!

Ne kadar da mantıklı konuşuyordu küçük kız. Ama bu kadının mantıkla işi yoktu. Mantıklı veya mantıksız, her şey onun istediği gibi olmalıydı ve bu çocuk sonsuza kadar onun kölesi olacaktı. Kadının gözlerinden adeta ateş çıkıyordu. Kafasını yere eğdi kadın. Yere düşen meyvelere, tabağın parçalarına ve bıçağa baktı. Sonra küçük kıza döndü. Öfkeliydi kadın. Çok öfkeliydi. Bu küçük kızın ona karşı gelmesi kadını delirtmişti. Elini şiddetle kaldırdı havaya ve kızın yüzüne savurdu.. Bunu onun küçük bedeninin kaldıramayacağını akıl edmiyor muydu bu kadın? Küçük kız sertçe düştü yere. Hatta savruldu adeta.. Fakat yediği tokat canını yakmamıştı. Ya da bunu o hissetmemişti. Çünkü hissettiği tek şey yerde düz duran bıçağa denk gelen alnıydı. Yere akan sıcak kan yüzüne değiyordu. Arkasına bile bakmadan giderken çarptığı kapının yankıları hala kulağındaydı.. Ama onun çığlığı... Küçük kızın çığlığı tüm İstanbul'da yankılanmıştı sanki...

Selaaammm! Yolun buraya düştüyse baştan uyarayım bir daha çıkamayacaksın. Derin'in hayatı içine çeker çünkü insanı. Bakalım bu küçük kız büyüdüğünde neler olacak. Bizi neler bekliyor? İntikam alacağım derken kendine zarar verme Derin! Onu uyaralım. Çünkü gelecekte bu küçük kız çok tehlikeli bir kadına dönüşecek gibi görünüyor. Bu arada Derin'in intikam hırsını abartı bulanlar olmuş, yaşadıkları bir bıçak darbesinden ibaret değil. O sadece bunu körükledi. İlerleyen bölümlerde bunu zaten anlayacaksınız. Neyse çok da tüyo vermeyeyim. Bu yol da bizimle olacaklara şimdiden teşekkürler. Bizden ayrılmayın...

Keyifli okumalar...

"Bir bıçak darbesi aynı anda iki insanın da sonu olabilir mi?"

Bıçak DarbesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin