"Sen bir Aysın,
ben kara gece..."
________Kendime bir mezar kazarken buldum...
Mezarın içinde ben. Düşünmekten, ağlamaktan yoruldum. Yüreğimi yakan alevlerde boğuldum. Soğuyan toprağım ben...
Çok fazla terliyordu, ateşini düşürmek için elimden geleni yapıyordum. "Ah bir nebzecik nefes... Ne olur Allah'ım. Sadece biraz nefes..."
"Yüzün görsem, tutulur dilim.
Lâl olur..."Şaşkınlıkla geçen birkaç saatin ardından hiçbir şeyden kaçmanın mümkün olmadığını anladım. Ne yaşayacağımız acılardan ne de sevinçlerden. Ölümün o soğuk ürpertisi içinde, bilmem annem babam kaç kez gözümün önünden gelip geçmişti. Beni gözleri gibi koruyup kollayan ailemden uzak, bir umut, bir ışık arıyordum.
Bu yaşananlar bana çok fazla geliyordu, ilk babam sonra önümde beni kurtarmak için saldırıya uğrayan bu adam. Uyanmasını bekliyordum ama uyanmıyordu. Gözlerimi ne kadar açık tutmaya çalışsamda başarısız olmuştum...
***
Etrafa baktığımda yine aynı yerde olduğumu anlamıştım. Kız yanı başımda uyuya kalmıştı. Noldu bana derken, kafamı hafif kaldırıp yarama baktım. Sol omzumda hissettiğim acıyla yüzüm buruşmuştu. Büyük bir sargı vardı. Bu kız... bu kız benim hayatımı kurtarmak için uğraşmıştı. O şerefsizler az kalsın onu vuracaklardı! Nasıl haberleri olmuştu.Yüzüne baktım, buğday tenli ve siyah saçlıydı. Oldukça güzel bir kızdı. Derken gözgöze geldik. Kahverengi gözleri gözlerimin içine dalarken herhangi bir tepki göstermemek için kendimi sıkıyordum. Ağlamaktan gözleri kızarmıştı.
***
Gözlerimi aralamayı başardığımda beni izleyen adamla şaşırtmıştım. Kehribar rengi gözleri vardı. Kalbim teklemeye başlamıştı ansızın. Üstümden kanatları kopuk kırlangıçlar uçtu geçti. Şimdi güz bitti dedim içimden... Ne kadar sürdüğünü kestiremediğim uykusundan uyanmıştı sonunda."Uyanmışsın... Nasılsın daha iyi hissediyor musun kendini?!" Kalp atışlarım dışarıdan duyulacak diye korktum ve derin bir nefes alıp tuttum. "E-v-et iyiyim. Sağol yardımların için" demesiyle rahatlamıştım ve utanmıştım. Bugün ölümüme sebebiyet verecek olan o adamlardan beni kendisi kurtarmıştı, hemde canını hiçe sayarak ve yinede bana teşekkür ediyordu...
"Uzun süredir uyuyorsun. İyi olmana öyle sevindim ki! Sen kendini kaybedince endişelendim, arkadaşından rica ettim, en azından tanıdığınız bir doktoru çağırmasını söyledim. Gerçektende kurşun kalmıştı içeride ama biraz uğraşla çıkarmayı başardı."
"V-e-e asıl sen sağol Hazar, benim yüzümden bu durumdasın. Hayatımı kurtardın. Ben- -"
"Önemi yok" öksürdü. Bunu biraz yüksek sesle söylemişti.
***
Ağlıyordu, ağzındaki kelime yumağını çıkaramıyordu. Ne kadar bu doktor durumundan hoşnut olmamış olsamda belli etmemeye çalışıyordum. Sinirden ister istemez sesim yüksek çıkmıştı. "Adımın Hazar olduğunu nerden biliyorsun?""Arkadaşın yaralandığında Hazar diye seslenmişti ya."
"Nerde o?"
"Ah dur gidip çağırayım, kapının önünde bekliyordu."
"Buyrun Mehpare Hanım, kötü bir durum mu var?" Kısa bir sessizliğin ardından kız cevap verebilmişti, ikisinin konuşmasını buradan duyabiliyordum. İsmi tesadüf olamazdı. 'Mehpare!' Gerçekten bir ay parçasıydı sanki. "Cahit gel içeri!"
"Usta!! Uyanmışsın, Allah'ıma bin şükürler olsun."
Ona baktım, oda benden tarafa bakıyordu. "Bize biraz müsade edebilir misin?" Kafasıyla onaylar gibi işaret yapıp odadan ayrıldı. "Oğlum sen ne diye doktoru çağırıyorsun! Ya adam şüphelenip bizi ele verirse.""Yok kendisi güvenilir biri. Öyle şey yapmaz. Sen iyisin ama değil mi?"
"İyiyim."
"Ee bu kızla ilgili ne yapmayı düşünüyorsun kardeşim, bayağıda masum birine benziyor?" Bir süre sonra derin düşüncelere dalmıştım. Sadece birkaç saattir tanıyordu beni ve buna rağmen halime üzülmüş, sürekli kederli gözlerle bana bakıyordu. "Şimdilik hiçbir şey..."
"Ne? Birşey mi dedin, duymadım."
"Hadi neyse kalkmama yardım et, evdekiler işkillenmesin." diyerek ayaklanmaya çalıştım.
"Size çorba yaptım, içersiniz demi? Evde şuanlık başka birşey yok." demesiyle kalkmaya çalıştığım yere geri yaslandım. "Napıyorsunuz! Niye ayaklandın? Uzan şöyle, bak yaran daha taze, uzan hadi..." dedi.
Yanıma yaklaştığında kokusu burnuma gelmişti. Çok farklı bir kokusu vardı, çiçeksi miskli bir kokuyu andırıyordu. Bu koku, bu sıcaklık niye bukadar farklı hissettiriyordu bana. "Dur yastığını sırtına koyalım, daha rahat edersin." Gözlerinin içine bakıyordum, farkına varıp gözlerini çekti hemen. "Sende alsana, acıkmışsındır." dedi Cahit'e dönüp.
"Yok sağolasın, siz için benim yerime. Ben dışarıda bekliyorum kardeşim." Giderken sırıtmayıda eksik etmemişti Beyefendi. Mehpare'de yerine oturup, buharlar çıkan çorbayı kaşıklayıp üflemeye başladı. Ağzımı açmamı bekliyordu. Şaşırmıştım bu hareketine.
"Şey- - sen omzunu fazla hareket ettirme diye." Düşüncelerimi okuyordu sanki bu kız. Gözüm komidinin üzerindeki resme takılmıştı. Mehpare gülerek o adama, babasına sarılıyordu. Bakışları bir anda beni buldu ve aynı yöne çevrildi. Hafiften gözleri dolmuştu. Gözünden bir damla yaşı parmağıyla sildi... Üzüntüsü derindi, bir şeyleri kaybetmenin nasıl olduğunu biliyordum...
***
Gördüğüm resim ile içimdeki acı kat ve kat artarken, üzüntünün en derinini yaşıyordum. Düşündükçe daha da yüreğim sızlıyordu. "Ah o günler...""Nasıl anlamadım?"
"Resimdeki kişi B-a-bam, iki gün önce vefat etti kendisi..." Gözlerimi kapatınca o günkü ölüm haberi gelmişti aklıma "Başın sağolsun."
"Sağol dostlar sağolsun." midem bulanmaya başlamıştı ama belli etmemeye çalışıyordum.
"Babanın adı neydi?"
"Aziz, A-zi-z Karah-a-n." elimdeki tepsiyi sehpanın üzerine bırakmak için ayaklanmıştım ki birden gözümün önü karardı. Ayakta dengemi sağlayamıyordum. Nefesim sıkışırken son gördüğüm şey bulanıklaşan sehpaydı ve sonra soğuk zemine bırakıverdim bedenimi...
***
"Mehpare..." kulağıma fısıldadı ismimi. Derin bir nefes çekti içine. Boynuma getirdi dudaklarını. Tekrar fısıldadı kulağıma. "Mehpare, aç gözlerini hadi Ay parçası!.."________
Herkes gibi olamayan, kalabalıklara uyamayan, çağa ayak uyduramayan, olduğu yerde duramayan, gitmek istediği yere varamayan insanlarız çoğumuz. Tıpkı Mehpare gibi... #merdümgîriz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mehpâre
Mystery / ThrillerMehpâre! Tanıdık sesi duymasıyla başını kaldırdı baktı. Kehribar rengi gözleri vardı adamın. Ay ışığıyla aydınlanan yüzüne baktı Hazar kadının. Dolan gözlerinin üzerine kalkan gibi düşmüş olan kaküllerini kulağının arkasına sıkıştırdı. Bu, bu oydu...