✡Kurtarıcı✡

3.1K 113 82
                                    

Dolabımdaki kitapları alarak hızla çantama tıktım. Buralarda çok oyalanmak istemiyordum çünkü. Fakat geç kalmıştım. Gelmişlerdi bile. Onlara bakmamaya ve dikkat çekmemeye çalışarak dolabın kapağını kapattım ve sınıfa doğru yol almaya başladım. Ancak fark edilmiştim. Sesler duymaya başlamıştım. Anlamasam da ne sesi olduğunu biliyordum. Alay... Her gün ki gibi alay ediyorlardı. Tüm okul hayatım boyunca bu böyleydi. Alay edilen aşağılanan bir çocuktum. Alışmıştım. Alaylara kulak tıkamayı öğrenmiştim. Ancak öyle birisi, öyle bir alay vardı ki... Ne alışabilmiştim, ne de kulak tıkayabilmiştim. Canımı yakmıştı. Ama alay değildi canımı yakan. Alay eden kişiydi. Yavaş yavaş aşık olduğum, her gece düşündüğüm kişi. Her zaman beni sevebileceğini düşünmüştüm. Hayaldi bunlar, biliyordum. Ama sonuçta hayal kurmak bedavaydı, kolaydı, gerçekleri unutturuyordu. Ben de hiç olmayacak bir hayalin büyüsüne kapılmış, yavaş yavaş aşık olmuştum. Sınıfıma doğru yürürken başıma gelen bir kağıt parçası ile kendime geldim. Eğilip yerdeki kağıt topunu aldım ve açarak içindekileri okumaya başladım.

~Sayın inek.
Ülkemizin en büyük ve en prestijli çiftliğine kabul edilmiş bulunmaktasınız. Size çiftliğimizde iyi otlanmalar dileriz. Möööö~

Ben bunu okurken gelen gülme sesleri ile başımı sağa doğru çevirdim. Her zamanki gibi Bill Cipher ve grubu. Aşık olduğum çocuk ve grubu. Gelen gülme seslerine aldırmasamda onun bana attığı alaycı bakışlar yerle bir olmam için yeterliydi. Ama yine de başımı dikleştirdim ve onlara dik dik bakarak yoluma devam ettim. Tabi arkamdan gelen sesleri de beraberinde sürükleyerek.

"Şu ineğe bakın!! Nasıl da bakıyo!! Sabah otlanmadın mı yoksa!!?"

Onlara aldırmayarak sınıfa girdim. Günün çabuk bitmesini
-aynı zamanda hiç bitmemesini- istiyordum. Günün bitmesini istiyordum çünkü kız kardeşim üşütmüştü ve bir an önce eve gidip ona yemek hazırlamalıydım. Günün bitmesini istemiyordum çünkü eve gittikten sonra çalıştığım iş yerine gitmek zorundaydım ve her gün ki gibi patronumun tacizlerine mağruz kalmak istemiyordum. Bir erkek olmasına rağmen beni sürekli taciz ediyordu. Her ne kadar istemesem de orada çalışmak zorundaydım. Paraya ihtiyacım vardı. Aileme bakmam gerekliydi. Amcalarım yaşlandıkları için ailemin geçimi bana kalmıştı. Bu yüzden çalışmak zorundaydım. Okulda köşe bucak kaçarak günü tamamladım. Hızlı adımlarla eve gittim. Kapıdan içeri girdiğim an Mabel'ın hapşırma, burun çekme ve burun silme sesleri kulağımı doldurmaya başladı. Hafifçe kıkırdayarak odamızın kapısı tıklattım. İçeriden "Gir!" sesini duyunca kapıyı açıp içeri girdim. Girmez olaydım. Yataklarımızın etrafı tamamen peçete dolmuştu. Yerde saçılmış kola kutuları ve boş peçete paketleri vardı. Büyüyen gözlerimi Mabel'a çevirdiğimde hafifçe kıkırdadı.

"Hoş geldin kardiş."

"Mabel ne yaptın!!?" diye bağırarak isyanımı dile getirdim. Ama isyan etmekte haklıydım. Bütün bunları ben toplayacaktım.

"Sakin ol kardiş. Yardım ederim."

Alayla ona baktım. Yardım etmeyeceğini adım gibi biliyordum. Ben Pasifica'nın yanına gitmeliyim diyerek sıvışacaktı. Yan taraftaki saate baktığımda gözlerim bir anda açıldı ve bana bakan Mabel'a aldırmadan hızla kapıdan dışarı attım kendimi. Mesai saatimin başlamasına çok az zaman kalmıştı. Hemen ocağın üzerine koyup ısıttığım çorbayı bir tabağa aldım. Bir tepsiye koyup odaya götürdüm. Mabel'in kucağına tepsiyi bırakıp dolabımdan kıyafetlerimi aldım. Odadan çıkacakken derin bir nefes sesi beni durdurdu.

"Dipper... İşten ayrılsan. O adam iyi biri değil."

"Biliyorum Mabel ama çalışmaktan başka çarem yok. Hem yeni iş bakıyorum. Bulur bulmaz bu işten ayrılıcam."

Billdip-(one shot)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin