Son Mektup - 1

34 7 2
                                    

Uyarı: Video'da argo bulunmaktadır.

   Her sabahki gibi, ağır bir baş ağrısı ile uyanmıştı. Ancak normalden farklı olarak, parmakları da sızlıyordu. Başı öne düşmüş, istemdışı küçük parmaklarını tutuyor, sanki daha iyi hissedecekmiş gibi onları ovuyordu. Dün gece ne yaptığını hatırlamaya çalıştı. Sahi, ne yapmıştı da, bedeni bu kadar ağırdı ?

   Yanı başındaki komidinden su bardağını aldı. Kim bilir ne zamandan beri burdaydı bardak. Hafif doğrularak suyunu yudumladı. Bardağı yerine, elleri sızlarcasına geri bıraktı. Biraz toparlandıktan sonra da yatağından kalkmayı denedi.

   Üzerinde pijamaları yoktu bu sefer. Annesinin ona aldığı pijamalar.. Annesini çok özlemişti. Başını yukarıya kaldırdı. Ne zaman bunu yapsa, ağlamamak için kendisini tuttuğunu bilirdi. Ama o güçlüydü. En azından, zayıflıklarını bilirek yaşamaya çalışıyordu.

   Dün geceden kalan kıyafetlerini değiştirmeden uyumuştu. Bu, onun için pek rastlandık bir şey değildi. Ne olursa olsun uyumadan önce annesini anar, sığındığı tanrısına duasını eder, pijamalarını giyer ve hayatını sorgulayarak uyurdu. Dün gece bunu yapmadığını anımsayabiliyordu. Ancak niçin yapmamıştı bunları, henüz kendisi de bilmiyordu.

   Gözü çalışma masasına ilişti. Abisinden kalan küçük bir masa, ve babasının kendi elleriyle yaptığı bir sandalye.. Bilerek yatak odasına yerleştirmişti bunları. Her daim, ailesini yanında hissetmesi bunlar sayesinde daha kolay oluyordu. Hem, başka bir çalışma odası olsaydı, yatağına girmeye bile üşenebilirdi.

   Çalışma masasının etrafında top yapılmış kağıtlar, kalem çöpleri, kurşun kalemler... Bu manzarayı ilk gördüğünde bir tebessüm etti. Ama biliyordu, ağlamamak için zor tutuyordu kendisini.

   Bir an için, içini bir korku kapladı. Masasının üzerinde onlarca kez yazdığı kağıtlar vardı. Unutmuştu... Unutacağını biliyordu. Uyuyakalmıştı çünkü. Kendisine kızıyordu. Unutacağını bildiği halde uyuyakalmıştı. Kendisine kızmanın ona bir şey kazandırmadığını da biliyordu. Hemen O'na yetişmek zorundaydı. O ayrılmadan, bu kağıtları O'na yetiştirmeliydi.

   Kıyafetlerini düzeltmeden, saçına bile bakmadan dışarı fırladı. Bu da şaşılacak bir durumdu. Çünkü o saçına çok dikkat ederdi. Her gün erkenden kalkıp onları tarar, annesinin parfümünü yeni giydiği kıyafetlerine sıkardı. Artık, bunları da yapmıyordu. Bir kez daha kızdı kendisine.

   Koşar adımlar ile bir kaç sokağı geçmiş, arkasına bile bakmadan yürüyordu. Sadece yürüyordu.. Zamanında yetişemeyeceğini düşündüğü her saniye başı biraz daha dönüyor, O'na yazısını ulaştıramayacakmış gibi hissediyordu. Bu düşünce kendisini içten içe kemiriyordu. Ya olur da, kalbini filizlediği bu yazıyı O okuyamazsa ?

   Bunları düşlerken bir ses işitti. Aldırmadı. Benzer ses sanki kendisine yaklaşıyordu. Aldırmamaya devam etti. Ama o boğuk ses, yerini daha net bir sese bırakmıştı. Ama arkasını dönecek vaktinin olmadığını biliyordu. O sırada omzunda sıcak bir el hissetti. Soğuk ve üşümüş olan vücuduna dokunan bu el, onu çok şaşırtmıştı.

"Afedersiniz. Az önce bu kağıtları düşürdünüz de. Size seslendim, ancak beni duyamadınız sanırım."

Ancak o, boş gözlerle karşısındaki adamı dinliyordu. Tam da acelesi olduğunu söyleyecekken, kendisine uzatılan kağıtları gördü. Soğuk ve titrek bir ses ile "Teşekkür ederim." diyebildi. Kağıtlarını aldı ve, cevap beklemeden yoluna geri döndü..

Devamı kısa bir süre sonra sizinle olacak dostlarım. Sağlıcakla kalın, yorumlarınızı ve votelerinizi eksik etmeyin (:

Bir Aptalın ÖyküsüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin