Did you remember me?

131 13 12
                                    

Bana yaklaştığını hissedebiliyordum.

Nefes alış verişim hızlanmıştı.

Ama nedenini hâlâ anlayabilmiş değildim. Bunu nedensiz korkuma sakladım.

Elleriyle çocuk oyuncağıymış gibi bandanayi açtı. Deneseydim ben de açardım.

Gözlerimi kırpıştırdim. Etraf hâlâ karanlıktı. Sonradan gözlerim açılmaya başladı. İşte karşımdaydı, Yemyeşil gözleriyle bana bakıyordu. Nick ile karşılaştırılamazdı. Ondan çok daha iyiydi. 

Yaklaşık 30 saniyedir  birbirimize sebepsiz  yere bakıyorduk. Araya Nick girene kadar.

" Yapma Luke sen daha iyilerine layıksın." Sessizce bir küfür  savurdum. Bu aptal yine ne saçmalıyordu? Tam bir şey söyleyecekken. Büyük ihtimalle adı Luke olan tekrar bana dönüp.

" Sen abime aldırma. Gözünü neden kapatmış hala anlayamadım ama umarım sana kötü bir şey yapmamıştır. Zaten Nick de Katherine hariç neredeyse kimseye kibar davranmaz ."  Abim mi ? Nasıl ya ! Yoksa bu ? Hayır !!

" Ben Lucas. Genelde  Luke derler."  Bu cümleyi yeniden duymayı o kadar çok istemiştim ki. Şu anda sadece ona bakmakla yetiniyordum.

"Ben de Bella ama Bell denmesini tercih ederim."  Gamzeleri kendini belli etti. İkimiz de aynı anda önümüze döndük. Hala sebepsiz yere gülüyordum. Engel olamıyordum çünkü çok mutluydum. Luke benim çocukluk aşkımdı. Aslında tek denilebilir hala onu sevmiyordum tabiki. Ama yine de emin olmak için daha çok erkendi. Düşüncelerim arasında boğulurken. Araba aniden durdu. Gelmiş olmalıydık. 

Saray denilebilecek kadar büyük beyaz bir köşkün önündeydik. Hemen yanında muhteşem bir havuz vardı. Ve havuzu temizleyen 2 hizmetçi. Bu ev benim çocukken hayal ettiğim türdendi. Bizim evilerimiz genellikle koyu renkler ile süslenirdi. Bu evde ise koyu renkte olan tek şey kıyafetlerimdi. Pek de  umursadığım söylenemezdi. Etrafa bakınırken Luck da bana eşlik ediyordu, Nick  ise önden yürüyordu. 

Nick daha kapının önüne gelmeden kapı açıldı ve içinden benden daha güzel olduğundan emin olduğum bir kız koşarak  Nick'e  sarıldı. Bundan memnun olmuşa benziyordu. İkisi ele ele eve girdiler ve biz yanlız kaldık. 

Kapıya çok yaklaşmışken durdum ve hep merak ettiğim sorumu Luke ' a yönelttim.

"Annem hakkında bilmediğim ne ? " Önümde olduğundan başını eğdiğini fark ettim. Sesim titrek çıkmıştı. Hep böyle olurdu zaten ne  zaman onu düşünsem duygulanırdım. Bu engelleyebildiğim bir şey değildi. Olsaydı da engellemezdim. 

" Bilmiyorum Bell. Üzgünüm."  Bu, duymak istediğimden daha kısa bir cevaptı. Ama anlıyordum.  Ben daha kendi annemle ilgili bu kadar az şey bilirken ondan ne bekleyebilirdim ki? Sakince onu takip ettim. Göz yaşlarımın düşmesini engellemeye çalışırken etrafa bakamadım. Beni asansöre yönlendirdi. Asansöre bindiğimde 2. kata bastı ama o binmedi. Kapı açıldığında hemen karşımda duran siyah bir oda vardı. Ve kapı da oldukça Küçüktü. Tam kapıyı açacakken. Yanımdan siyah giysili koruma görünümlü bir adam bağırdı.

" ORDAN DEĞİL!!" Sesi gerçekten de çok yüksekti. Kenara çekildi ve arkasında duran büyük kapıyı işaret etti. Oraya doğru yürüdüm. Adam kapıyı açtı .İçerde arkası dönük bir koltuk duruyordu. Duvarda az da olsa kırmızı leke vardı. Kan olduğundan emin olduğum lekeler. Koltuk bana doğru döndü ve işte karşımda duruyordu patronun en iyi arkadaşı CAMERON CARTER. 

"Evime hoş geldin Bella. Uzun bir süre misafirim olacaksın."  Sadece Babam ve Cameron bana Bella diyebilirlerdi. Eski zamanları hatırlamadan sorumu yönelttim.

" Nedenini  sorsam? " Sesimde sadece soru edası vardı.

" Nick sanırım sana kaba davrandı. Onun adına senden özür dilerim. Bazı detayları bildiğini düşünerek hemen konuya giriyorum. Baban öldükten hemen önce bana bir mektup verdi. O mektupta kısaca annenin hala yaşıyor olabileceği yazıyordu.. Bunu senin bilmeni istedik ama önce bu durum hakkında araştırma yaptık. Senin de bu görevde bulunmanı istedim." Donup kalmıştım ne diyeceğimi bilmiyordum. Susmayı tercih ettim...  Devam etti.

" Bunun ne kadar zor olduğunun farkındayım Bella. İstersen şimdi odana git. Nick sana eş-" Sözü bitmeden Luke  içeri girdi.

" Bana bırak baba." Cameron başını onaylarcasına salladı. Ağlamamak için kendimi  koşarcasına dışarı attım. Asansöre doğru yöneldim. Kapı açıldığında içeri girdim ve ağlamaya başladım. Arkamda duran Luke 'u unutmuşken arkama dokunan elle irkildim.

"Sen iyi misin?"

"Çalışıyorum. Bana odamın yerini gösterir misin?" dedim Gülmeye çalışarak. O da  gülümsedi. Sanırım halime acımıştı. Bana acımalarını hiç sevmezdim ama şu anda acınacak halde olduğum kesindi. Koridorda biraz yürüdükten sonra bana kırmızı bir kapıyı gösterdi. Gülümseyerek  içeri girdim. Tam kapıyı kapatacakken arkamdan girdi ve kapıyı kapattı.

"BENİ HATIRLADIN MI?"

MULTİMEDIA BELLA VAR :D   LÜTFEN VOTE VE YORUMLARINIZI ESİRGEMEYİN............

Love? NothingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin