Bugün sargılar çıkarılacak kimse bu mutluluğumu kimse bozamaz. Ben fazla mutlu olmayayım en iyisi daha yüzümün nasıl bir şekil aldığını bilmiyorum ki. Kapı çalınca :- Girin, dedim.
- Hadi sargıları çıkaralım Berceste ama göreceğin şimdi hoşuna gitmeyebilir. Ameliyattan sonra bazı geçici bazı komplikasyonlar olabilir. Mesela; şişme kızarıklık ve morarma. Korkma ama sakın. Sadece radyolojik muaneden sonra hepsi geçer, dedi.- Ne olur hızlı olun çok merak ediyorum ben. Ya da merak etmiyorum fazla merak başa bela, dedim.
- Hadi kafanı eğ gözlerini kapat, dedi.
Gözlerimi kapattım yüzümün üstündeki sargılar bollașıp kaymaya başladıkça kalbim hızla kan pompalıyor. Ben bunu önemsemeyecek kadar heyecanlıydım. Son sargıda düştüğünde profesör çenemi kaldırdı ve:
- Hadi gözlerini aç ve aynaya bak, dedi.
Gözlerimi yavaşça açmaya başladım. Tam kendimi gördüğüm an başladım çığlık atmaya.
- Yüzüm balon gibi olmuş her tarafı mor aman Allah'ım! Sen ne yaptın ya yüzüme? Biliyordum böyle olacağını. Allah kahretsin. O yolda yürüdüğüme o katili gördüğüme. O güne binlerce kez lanet olsun, dedikten sonra daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım.
Sesi duyan Ahmet odaya girip yüzümün halini görünce ne yapacağını şaşırdı.
- Gördün mü eserini. Bir bak çok güzel bir zombi olmuşum. Bu yüzle nereye gidersem dışlanırım, dedi.
İçimi boşaltırken Ahmet önüme gelip diz çöktü ve sanki bir daha bırakmayacakmıș gibi sımsıkı bana sarıldı. Sarıldığında ağlamam daha şiddetlendi. Artık bu yüzle kimse beni işe bile almazdı.
- Berceste beni bir dinler misin? Sana olabileceklerden bahsettim. Şimdi iş birliği yapıp radyolojik muaneye kadar kafandan geçirerek giydiğin her elbiseyi veya kazağı, her neyse dikkatli olmalısın, ellerini yüzünün şiş yerlerine sürmek yok. İnan bunları yaparsan hepsi geçecek, dedi, profesör.
Ben hala Ahmet 'e sarılı olduğumu hatırlayınca ellerini itekleyip ayağa kalktım.
- Tamam dediğinizi yapacağım Mithat Bey fakat iyileşmezse?, diye merak ettiğim soruyu sordum.
- İnancınızı yitirmeyin. Bu arada yüzünüzü sık sık sabunlu su ile yıkayın ki enfeksiyon kapmasın tamam mı?, dedi profesör.
Başımı tamam dercesine salladım. Profesör bana içten bir şekilde gülümseyip odadan çıktı.
Tüm işlemleri halledip hastaneden taburcu oldum. Ahmet arabaya bindiğinde ben arka koltuğa oturmak için elimi kapıya atmıştım fakat Ahmet'in:
- Öne bin yoksa miden bulunabilir doktor öyle dedi, diye beni uyarmasıyla mecburi on koltuğa geçmek zorunda kaldım.
Arabada giderken ikimizde sessizdik. Ben o anları aklıma getirdikçe göz yaşlarım çoğaldı. Ağladığım belli olmasın diye yüzümü cama doğru çevirdim.
Ahmet'in ağzından
O ağladıkça ben daha üzülüyordum. Benim görmediğimi sanıyordu. Ama ben nasıl görmezdim yarattığım enkazı. Bir şeyler söylemek istiyorum ama beni tersleyeceğinden korktuğum için sesimi çıkarmadım.
Berceste 'nin ağzından
Eve geldiğimizde kapıyı açıp hemen arabadan çıkıp evin önüne gelip Ahmet'i bekledim . Burası onun evi benim istediğim zaman girip istediğim zaman çıkmak hakkım yok. Bir an önce bu evden gitmeliyim arkadaşım Meryem kim bilir ne haldedir.
Merdivenlerden çıkmaya başladım. Odaya girip üstümdeki hastane kıyafetlerini çıkardım. Gri v yaka bir tişört ve siyah bir tayt giyip yatağa oturdum. Tam karşımda elbise dolabının aynası vardı. Ben kendime bakmaya dalmıştım ki kapının birden açılmasıyla yerimden sıçradım. Gelen Ahmet'ti. Ondan tarafa bakmadan yatağa girip yorganı kafama kadar çektim. Odadan çıkmasını beklediğim oysa çıkmak yerine gelip yatağımın kenarına oturdu. Oturduğunu yatağımın çökmesiyle anladım. Ben yüzümün halini görüp ağladığım zaman niye bana sarılmasına izin vermiştim ki. Bir insanın hayatı bir günde nasıl bu kadar berbat olabilir hala çözebilmiş değilim. Yüzüm iyileşince ilk işim buradan gitmek olacak yoksa işler sarpa saracak. Ahmet'in :
- Berceste, diye konuşmaya başlamasıyla dikkatimi ona verdim. Fakat yorganı açıp yüzüne bakmadım.
- Bak ben özür dile..., lafını kesip hemen susturup:
- Özür dilemene gerek yok her söylediğin doğru. Hata bende. O gece orada olmamalıydım. Ama ne yaparsın basit kızlar hep bu türlü yerde gezer. Şansa bak o günde katil beni çağırmış da haberim yok. Tüh yazık oldu. Keşke yardım etseydim belki iyi..., bu sefer de Ahmet sözümü kesti. Yorganı üstümden kaldırıp ona bakmamı sağladı ardından:
- Sakın o cümleyi tamamlama. Ben yanlış söz söylemiş olabilirim ama onlar gerçek düşündüklerim değildi. Sen nasıl yakıştırırsın kendine bunu, dedi bağırarak.
Ben bunun üzerine kahkaha atınca bana delirmişșim gibi baktı.- Bunu bana sen mi söylüyorsun. Çok komikmiş. Ya sen fazla dram filmi izlemișsin. Şimdi buradan çıkarsan sevinirim, dedim.
Ahmet sinirli bir şekilde odadan çıktı. Bir kaç saniye sonra aşağıdan kırılan cam sesi geldi. İlk önce umursamasam da daha sonra vicdanım el vermediği için aşağıya indim. Ahmet'in elinin kanadığını görünce mutfağa girip daha önce gördüğüm ecza dolabından pansuman malzemesi alıp salona geçtim. Elini elime aldığımda çekmek istedi izin vermedim pansuman yaptım.
Pansumanı bitirmiştim. Tam gideceğim sırada:
- Niye seni üzeni iyileştirdin, dedi.
- Ben insan olarak gördüm ve yardım etme gereği gördüm, diyerek son sözümü söyleyerek yavaşça yukarı çıktım...
Arkadaşlar yeni bölümle karşınızdayım umarım beğenirsiniz.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANSIZ
RomanceEski den bazı masallar vardı cin ve peri bulunduran. Fakat Ahmet ve Berceste farklıydı o masal olacak kadar güzel. Bitmeyecek gibi sonsuz...