"Dünyanın ilk görüşte aşka daha çok ihtiyacı var"Artık herşeyimi toplayıp burdan uzaklaşacaktım, gidecektim. Burda birsürü iğrenç anılarım vardı. Ben artık bu ülkeden gitmek istiyordum aslında burayıda özliyecektim ama artık gitmeliydim. Herşey üst üste gelmişti. İğrenç üniversite hayatım, Üniversiteyi bitirir bitirmez daha sağa salim bitirdim diye sevincimi yaşayamayıp babamın vefat edişi. Zaten annemin hasta oluşunu söylemiyorum bile, her zaman ona bişey olucak diye yaşayışım. Artık kendimi rahat bırakmalıydım. Yeni ülkede, yeni şehirdeyeni bir hayata başlayıp, işimi yapıp mutlu mesut yaşayacaktım. Eşyalarımı bavula koyup yeni hayatımı hayel ederken hayellerimi bölen annemin sesiyle kendime geldim.
-"Sende bir hazırlanamadın Evrem"
-"Hazırlanıyorum"Aşağı indiğimde bavulları arabamın arkasına yerleştirdim. Annem arabaya binmiş beni bekliyordu. Eve geri girip bişey unuttum mu diye baktım.
Herşey tamamdı.Sürücü koltuğuna binip gazladım. Burdan gideceğime sonunda seviniyordum ama annemin benimle aynı fikirde olduğunu sanmıyordum o da benim için benimle beraber geliyordu. Yoksa buradan gitmeye niyeti yoktu da neyse. Eski sevgilimden de daha yeni ayrılmıştım o yüzden belkide üzüldüğüm için bu kadar acele karar vermiştim. Lise iki den beri kimse için çok üzülmemiştim zaten buna da çok üzülmemiştim ama insana koyuyordu. Seni en yakın arkadaşından biriyle arkadan bıçaklaması. Arkadaş kelimesi bu kadar ucuz olamazdı. Gerçekten herkes herkesten nefret edip, herkes herkesin sırtından bıçaklıyor muydu?
ağlamamak için gözlerimi kısıp yola
baktım.Bana koyan bunu nasıl yapmış olmalarıydı.
Havaalanına geldiğimizde bavulları arabadan çıkartıp. Uçak saatini beklemeye koyulduk. İnterneti açıp instagramda biraz gezinmeyi planladım, interneti açar açmaz whatsapp'tan en yakın arkadaşım İpekten birsürü arama ve mesaj vardı. Hemen onu aradım.
-"Evet kanka ne oldu?"
-"Bir yer buldum güzel, ferah, büyük üç katlı ama çok eski ve en ucuz mekan burası. Kabul ediyorsan adam burayı satılıktan çıkartıcak ve sen gelincede anlaşmayı imzalıcaksınız."Sadece dinliyordum.
-" Bir iki haftaya da modaevini bitiririz ve herşey İstanbuldaki gibi ama daha yeni bir şekilde devam eder" dedi uzatarak.
-"Tamam İpek. Çok teşekkür ederim, adamın beni beklemesini söyle kırk sekiz saat sonra ordayım."
-"Tamam sonra görüşürüz"
İpek benim için önceden gitmişti mekan bulmak için ve İpeğe ayrı bir, çok güveniyordum. Zaten annem ve İpekten başka kimsem yoktu. Uçak saatimiz geldiğinde uçağa bindik ve yolcu koltuklarımıza oturduk.1.Sınıf koltuklarda oturuyorduk bu koltuklar rahattı. Annem şimdiden yavaş yavaş horluyordu. Anneme onu hep kraliçeler gibi yaşatçağıma söz vermiştim ve sözümü ondokuz yaşına geldiğimden beridir yani iki senedir tutuyordum. Şuana kadar hep onun için çalışmıştım. Lise iki de annemin ciğerlerinin iflas ediceğini duyduğumdan beridir hep onun için çabalıyordum ve çabalarımın karşılığını da aldım annem ciğerlerinden kurtulmuştu ama atlatması gereken epilepsi hastalığı vardı. Bu da onun için çok zor çünkü herzaman en küçğk şeyi bile kafasına takardı.
Kırk sekiz saat annemle muhabbet ve uyumakla geçti.
48 saat sonra; LOS ANGELES
Sonunda oturcağımız dublex eve gelmiştik herşey çok güzeldi. Evin içinde eşyalar vardı. Annem direk koltuğa yapıştığında bende onun yanına yapıştım. Annem koltukları elliyordu o kadar zarif ve narin elliyordu ki kıyamıyor gibi dokunuyordu adeta.
-"Ah canım kızım sen her zaman sözünü tuttun, şu halimize bak nerden nereye geldik" Evet eskiden çıkmaz bir sokakta hiç kimsenin nerdeyse gelip gitmediği arabanın bile girmediği lanet bir mahallede oturuyorduk. Ama şimdi heryere beş dakikada ulaşabileceğimiz lüks bir evde oturuz.Bir süre sonra kalktım ve saate baktım. Saate bakmamla gözlerim kocaman olmuştu. Saat 12:35'ti. .
İpek tam beş kere aramıştı. Ona geri döndüm ve endişeli ses tonuyla karşılaşmam bir iki çalış oldu.
-"Nerede kaldın hadi ama buraya hamburger yaptırmak isteyen adam geldi ve burda çabuk ol mekan elden gitti gidiyor."
-"Tamam sen adamı oyala, engelle, bişeyler yap kanka"
-"Ne yapmamı bekliyorsun. Töbe." onu göremesemde devrilmiş gözlerini hayal edebiliyordum. İpek benim koruyucum, hayat kurtarıcım, yandaşımdı. Onsuz bir hayatı düşünemiyordum. Benim için nelere katlanmıştı bir bilseniz...Yaklaşık otuz dakika sonra gelmiştim. Tam hamburgerci adamla buranın sahibi adam elllerini sıkacakken ikisininde ellerinden tutup;
-"Ben Evrem"
İpek geldiğime sevinmiş şekilde ufakça ellerini çırpıştırdı yaparken ona bakıp gülümsememek elde değildi. O da buraya gelmeyi çok istiyordu.
Adam ağzını yayarak gülümsedi top sakalını bir eliyle kaşıdı ve öteki eliyle elimi dudaklarına götürüp bir öpücük kondurduktan sonra;
-"Ben Sylvester"
Öteki adamsa hiç kibar karşılamadan beni sanki lime lime edicekmişçesine bakıyordu. Sylvester devam etti.
-"Ben bu mekanın sahibiyim. Burayı almak isteyen bir diğer kişide sizsiniz herhalde. Ayrıca ne kadar güzel olduğunuzu söylemezsem kabalık etmiş olurum."
Ayşe diye bir ablam vardı ve bana herzaman "seni beğenen bir erkek varsa kesinlikle kadınlığını kullan" derdi ve şuan bende onu yapıyordum. Gülümseyip adama samimi bir şekilde biraz daha yaklaştım.
-"Teşekkürler. Ama şu konuya girersek benim elimde sizin ilk söylediğiniz fiyat var pazarlık yapıp daha fazlasını veremem"
Kızgın bakan adam tam birşey söylicekken Sylvester adamın konuşmasını kesti.
-"Size her zaman kapımız açık hanımefendi" dedi. Elimi sıkarak ve biraz sohbet ederek anlaştık. Adam ağzımın içine düşecekti biraz daha durdurtsaydım, abartısız evlenme teklifine kadar çıkabilirdi.Annemin beni uzun uğraşlar sonucu kaldırmasıyla uyandım ve siyah üstüme yapışan kalın askılı diz üstü bir elbise giyinip saçımı kırık dalga yapıp aşağı indim. Annem kahvaltıyı hazırlıyordu ve ona yardım etmeye koyuldum. Beraber sofrayı hazırladık ve yemek yedik.
Aldığım mekana geldiğimizde heryer birbirine girikti.
-"Bence şimdiden işe koyulalım"
İpek elinde baya çok A4 kağıdıyla gelmişti.
-"Bende iş ilanı panosu hazırlamıştım."
-"Gerçekten mi?" diyip elinden bir tanesini aldım ve baktım.
Evet iş ilanı panosuydu. Acayip ilgi çekici ve güzel hazırlamıştı ve evet altı çalışana ihtiyacım olabilirdi.
-"Awww iyiki hayatımdasın birtanem" diyip ona sıkıca sarıldım oda bana aynı şeyi söyleyip aynı samimiyetle sarıldı. Üstümü değiştirip eşortman ve kalın askılı badi giydim badi bana tam olmadığı için hafif göbeğim gözüküyordu. Saçımıda at kuyruğu yapıp bandaj yapmıştım. Giyinip orayı temizlemek için hepimiz ayaklandık.Neredeyse aşağıdaki odanın boyasını bitirmiştik. Tam yeniden fırçayı boyaya bandırıyordum ki kapı birden gürültülü patırtılı bir şekilde açıldı. Sakin biçimde önümdeki siyah beyaz çizgili gömlek ve altına siyah dar etek giyen kadına baktım. Kadın oldukça güzeldi. Sarışın mavi gözlü. Sanırsam bir sekreter ve benzeri bişey olmalıydı.
-"Daha açmadık hanımefendi" dedi İpek yanımıza gelerek.
-"Lütfen. Bu çok acil. İşimden bile atabilirim."
Kadın çok endişeli hatta birazda korkuyor gibiydi.
-"Malesef ama elimizde şuan hiç bir malzeme falan yok o yüzden size şuan yardım edemeyiz." dedim kadına üzgün biçimde bakarak. Kadınında bir nebze olsun umudu gitmişti sanki ve "yinede teşekkürler" diyip arkasını dönüp gitti yine işimize tam koyulcakken...
Kapı yine bir öncekinden daha sert biçimde açılmıştı. Kapıdan birkaç çıtırdama sesleri gelince tek sağlam olan yer kapının kırılacığından şüphelenerek ve sinirlenerek
-"Naptığınızı sanıyorsunuz?" diye gürledim birden.
Bu...
Evet
O
JACOB SARTORİUS...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜNLÜ *J.S*
Novela JuvenilUzaktan sevmek nedir bilir misin? Her saniye fotoğraflarına bakıp yanımda olsa diyerek iç çekmeyi. Dokunamadığın... Dokunuşunun nasıl hissettiğini merak etmenin. Koklayamadığın... Kokusunun nasıl olduğunu merak etmenin ne demek olduğunu bilirmisin...