GİRİŞ

28 5 5
                                    

Bedenim ruhuma inatla ayakta kalmaya çalışırken, ruhum battığı bataklıkta çamurdan zincirler yapıyor. Ve o zincirleri sanki çok özgürmüş gibi biraz daha etrafından dolandırıyor. Etrafıma bakıyorum ve gerçekten ait olmadığımı hissediyorum. Bu koku, bu atmosfer, bu önlük. Ben, bu olmak istemiyorum. Göğüs kafesim görevine artı olarak bedenime batmaya başlayalı çok olmadı. Karanlık, soğuk rüzgarlarıyla bana meydan okumaya çalışırken artık dayanamayıp bir damla gözyaşı koyveriyorum. Hak ettiğim yerde miyim? Bu kadar çaba bu mutsuzluk için miydi?

Düşüncelere dalmayı bir kenara bırakıp önlüğümün cebinde çalan hastane telefonuna elimi uzattım. Hemşirenin sesi beni biraz daha kendime getirirken yarım saattir oyalandığım terastan içeriye girdim ve serum kokusunu ciğerlerime doldurdum. Koridorda tok sesler bırakıp ilerlerken bir yandan da acile gelen vakanın ne olabileceği hakkında tahminlerde bulunuyordum. Trafik kazası? İntihar teşebbüsü? Kocasından dayak yiyen bir kadın? Kavga ederken bıçaklanmış bir adam? Aklıma daha bir sürü olay gelirken nihayet acilin olduğu kata ulaştım. Gördüğüm manzaranın beni yanıltmamış olmasıyla yüzümde alaycı bir gülümseme oluştu. Kavga sonucu yaralanmış 5 6 kişi hem tedavi olmaya çalışıp hemde sözleriyle aralarındaki kavgayı devam ettiriyorlardı. Onların tedavilerini tamamlayıp kafeteryaya gittim. Sıcak bir kahve bedemime iyi gelebilirdi. Kahvemi alıp masama yerleştiğimde cebimdeki telefon ruhsuz melodisiyle çalmaya başladı. Hastane telefonu olmadığını anlamam uzun sürmemişti. Telefonu aldığımda üzerinde yazan isim gözlerimi devirmeme neden oldu.

KEMAL namıdeğer üvey babam.

Telefonu istemedende olsa açıp kulağıma götürdüm. " Yağmur? Alo. Kız cevap versene. " Duyduğum ses midemi bulandırırken dudaklarımı haraket ettirmeyi başardım.

"Ne var? "

"Doktor oldun diye mi senin bu havaların? Kaç kez aradım lan niye bakmadın telefona?"

"Bir şey demeyeceksen kapatacağım."

"Bana para lazım para. Cebimde on kuruş para yok. Hepsi senin o anan olacak karı yüzünden. Bütün parayı sana verip beni ortada bıraktı."

Hızla ayağa kalkıp kafeteryanın terasına doğru ilerlemeye başladım. Çünkü birazdan olacak şeyleri çevremdeki insanların görmesini istemiyordum. Nefes alış verişlerim hızlanırken içimden minik bir küfür savurdum. Telefonun ucundan gelen sesi duymamazlıktan gelerek hızla terasın kapısını kapattım.

"Sen ne yüzle benden para istersin ha? Ne yüzle anneme laf söylersin. Kadını ölümün kıyısına atarken hiç mi düşünmedin olacakları? Ne yaşıyorsan hak ediyorsun! Beni bir daha sakın arama. Şerefsiz!"

Bağırarak söylediğim bu sözler onu susturmayı başarmıştı. Şuan yüz ifadesini görmek isterdim. Ona karşı yıllarca hep susup göz yummuştum ama artık yeterdi.

"Kı.. Kızım. Ne diyorsun sen. Ben annene hiçbir şey yapmadım. Annen kendisi intihar etti. Naparım kızım ben aç açık ortada."

"Bana bir daha sakın kızım deme! Sen bir katilsin! Allah'ın cezası benden uzak dur ve bir daha arama. " diye bağırdım. Boğazımı ince bir sızı almıştı. Kendime hakim olamıyordum.

Telefonu hızlıca kapatıp terasın bir köşesine fırlattım. Tırnaklarım avuç içlerime işkence ederken yavaşça olduğum yere çöktüm. Bu yaşadıklarım kabus olmalıydı. Annem geldi aklıma. Ömrüm boyunca unutamayacağım o görüntü serildi gözlerimin önüne. Sonra boğazımdan ince bir hıçkırık kaçtı. Gözyaşlarım takip etti onu. Dizlerimi karnıma doğru çekip bacaklarıma sarıldım. Burada böyle yok olmak isterdim.

Ani bir hareketle ayağa kalkıp terastan aşağıya baktım. Fazlasıyla yüksekti. Yükseklik korkum nüksederken kalbim sıkışıyordu. Yaşadıklarım geldi aklıma. Gençliğimin yok oluşunu hatırladım. Ruhum bataklığında zincirlerini dolamaya devam ediyordu. Ve ben yaşadığım her dakika acı çekiyordum.

RENGİ SOLMUŞ GÖKKUŞAĞI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin