Soğuk hava acımasızca suratıma çarparken çamurlu yolda zorla yürümeye çalışıyordum. Spor ayakkabımın içine giren küçük taş parçaları bana çocukluğumu hatırlatmıştı. Küçükken düştüğümde dizlerime batan minik taşlar belirdi bir bir gözümde. Babam dikkatlice alırdı o küçücük taşları dizlerimden. Sonra da güzelce pansuman yapardı. Annem ilgiyle izlerdi bizi ardımdan bana daha dikkatli olmam konusunda uyarılarda bulunurdu. Yalandan da olsa kızardı. O güzel aile ortamımız gülümsememe neden olurken istediğim yere sonunda ulaşmıştım. Hava artık tamamen kararmıştı ve bu durum huzursuzlanamama neden oluyordu.
Biraz uzaktan gelen köpek seslerine aldırmadan uygun bir yer bulup oturdum. Uzun bir aradan sonra ilk kez annemin mezarına gelmiştim. Yanımda getirdiğim bir demet Kasımpatını annemin mezar taşının yanına bıraktığımda canımın ne kadar acıdığını hissettim. O adam yüzünden mezar taşında annemin adını okumak zor geliyordu.
"Anne." diye seslendim usulca. Sanki bana cevap vermesini ister gibi bekledim bir kaç saniye. Bir avuç toprağı avucumun arasına alıp gözlerimi oraya diktim.
"Özledim.. O kadar özledim ki yanına gelmek istiyorum anne."
Gözlerimden bir kaç damla yaş süzülürken ne yapacağımı bilemedim. Annem öldükten sonra ilk kez mezarına gelebilmiştim ve kalbim sıkışıyordu.
"Biliyorum ki orada rahat değilsin. Ama ben o adamın katil olduğunu ispatlayacağım anne. Senin rahat uyuman için elimden gelen her şeyi yapacağım."
"Seni çok seviyorum. "
Ağlamaktan kelimeleri çıkartamaz hale geldiğimde oturduğum yerden yavaşça kalktım. Vedalaşmaları sevmediğim için hiç bir şey söylemeden mezarlıktan uzaklaştım. Titreyen ellerimle cebimden telefonumu çıkartıp Aslı'nın telefon numarasını tuşladım. Aslı ile 2 hafta önce bir sunumda tanışmıştık ve hayatımda gördüğüm en pozitif insan olabilirdi. 2 hafta içinde bir kaç kez görüşmüş olmamıza rağmen bana gerçekten ilgili ve sıcak davranmıştı.
"Efendim canım?"
"Müsait misin Aslı?"
"Evet bir şey mi oldu?"
"Kafamı dağıtmaya ihtiyacım var."
"Ben şimdi sana konumumu atıyorum yanıma gel olur mu?"
"Tamam." deyip telefonu kapattım. Aslı'nın en sevdiğim tarafı soru sormadan ve beni sıkmadan bana yardımcı olmaya çalışmasıydı. Lise ve üniversite hayatım boyunca çok yakın arkadaşım olmamıştı ama Aslı'ya karşı kendimi çok yakın hissediyordum. Anayola indiğimde telefonuma bildirim sesi gelmişti. Arabaya binip telefonuma baktığımda iki mesaj olduğunu fark ettim. Bir tanesi Aslı'dandı diğerini ise Kaan atmıştı. Mesajı daha önce fark etmemiştim. Açıp baktığımda "İlk seansımız yarın saat 11de sakın gelmeyi unutma!" yazıyordu. Cevaplamadan telefonu yanımdaki koltuğun üzerine bıraktım.
Nihayet Aslı'nın yanına ulaştığımda saat 9'a gelmişti. Güzel, loş bir mekana gelmiştim. İçeriye göz attığımda Aslı'yı bir masanın başında kitap okurken buldum. Yanına gittiğimde hemen ayağa kalkıp boynuma sarıldı. Bu anı hareketiyle bir anlık boşluğa düşsemde bende ona karşılık verip ellerimi sırtına koydum.
"Seni özlemiştim. Hoşgeldin. Hadi geç otur. Nasılsın?"
Ardarda sıraladığı cümleler gülümsememe neden olurken bunun ona çok yakışan bir özellik olduğunu farkettim. Hızlı hızlı konuşuyordu ama çok iyi bir dinleyiciydi. Üzerimden çıkarttığım kabanı Aslı'nın tam karşısındaki sandalyenin koluna asıp oturdum. "İyiyim sen nasılsın? " diye sorduğumda Aslı'nın yüzünde beliren ifade gözümden kaçmamıştı. Bütün duyguları apaçık ortada gibiydi ve çok mutlu gözüküyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RENGİ SOLMUŞ GÖKKUŞAĞI
Teen FictionRuhum bedeninden vazgeçmiş çırpınırken ölümün eşiğinde buldum kurtuluşumu. Bir banyoda kaybettim aklımı. Bir çalışma masasının başında kaybettim. Tıp fakültesinin kampüsünde kaybettim. Hastanenin terasında kaybettim. Ben aklımı annemin mezarı başınd...