Şuan içinde bulunduğum durum bana fazlasıyla garip gelsede umursamamaya çalıştım. Daha bugün tanıdığım bir adamın şuan evimde olması ve benim mutfağımda bize kahve yapması oldukça normal çünkü. Kaan eve geldiğinde fark ettiği ilk şey benim 39 a ulaşmış ateşim oldu. Hastalandığımı ben bile fark etmemişken o daha kapıda hasta olduğumu anlayabilmişti. Saat gecenin 2 si olmasına rağmen şuan burada benimle ilgilenmesi ona minnetle bakmamı sağlıyordu. Kaan mutfaktan iki kupayla içeri girerken bende alnımdan gelen sirke kokusuna yüzümü ekşittim. Alnıma sirkeli bez koyması ne derece tıpa uygun diye düşünmeden edemedim.
"Bunu iç iyi gelecektir." diyerek bana uzattığı bardağı elime aldım ve ifadesizce içine baktım. Kahveden başka her şeye benziyordu. Masanın üzerinde koyduğu diğer bardağa baktığımda onun kahve olduğunu anladım. Kaşlarımı çatarak ona baktığımda o da aynı ifadeyle bana bakmaya başladı.
"Bu ne?" diye sordum bakışmayı keserek. Gözlerim bu sefer bardağıma odaklandı. Kokusundan ne olduğunu anlamaya çalışsamda kötü kokusu buna izin vermiyordu. "Sana hasta hasta kahve mi içirmemi isterdin. Ben yaptım onu, özel karışımım o benim." diyerek cevapladı. Özel karışım mı? Nane limon gibi bir şey olsaydı hemen anlardım ama bu öyle bir şey değildi. "Ne koydun ki içine?" diye sorarak çocuksu bir ifadeyle yüzüne bakmaya başladım. Daha önce hiç fark etmediğim yüz hatları beni ilgisi altına alırken kendi kendimi uyarıp elimdeki bardağı masaya bıraktım.
"Sen hep böyle soru mu soruyorsun? İç işte kendine gelirsin biraz." diye beni azarladığında alttan almaya karar verdim. Masadaki bardağı yeniden elime aldığımda meraklı gözlerle bana baktığını farketmiştim. Ne olduğunu bilmediğim şeyden bir yudum almam ile onu dışarı püskürtmem aynı saniyeyi paylaşırken kusma isteğiyle dolup taşmıştım. Bardağı hızlıca masaya bırakıp lavaboya doğru adımladım. Ağzımı iyice çalkalayıp salona geri döndüğümde Kaan'ın iğrenircesine bakışlarına maruz kaldım.
"Sen manyak mısın? Ne koydun bunun içine?" diye cırlayıp sıcak bahtaniyemin altına geri girdim. "Bende tam bilmiyorum elime ne geçtiyse onu koydum. Sonuçta sağlıklı şeyler böyle yapılmıyor mu?" diye kendini savunmaya geçtiğinde elime geçen yastığı kafasına fırlatıp "Özel karışım falan yok demi? Sen beni öldürmeye mi çalışıyorsun? " diye yeniden cırladım.
"Tamam tamam sakin ol. Sana da iyilik yaramıyor uğraştım o kadar. İnsan yalandan bari yutar be saniyesinde geri çıkarttın. Her taraf senin salyalarınla doldu."
Hızlıca oturduğum yerden kalkıp masanın üzerinde duran bardağı elime geçirdim. Kaan ani hareketimle şok olduğunu belli ederken ben onu umursamayıp bardağı onun üzerine doğru uzattım. Kaan kendini savunmaya geçip eliyle yüzünü kapatırken biraz daha yaklaştım.
"Sen de içmek istemez misin? Ha? Ne dersin bence çok güzel olur." diye bağırdım.
"Dur lan dur. Yakacaksın beni."
"Yalanım yok dökerim bunu üzerine iç hadi." deyip bardağı ağzına doğru uzattım. Gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu. Bardak dengesizliğimden sallandığı için bir kaç damla üzerine dökülmüştü.
"Yandım lan. Çek kızım şunu tamam haklısın çok kötü. Sen çok haklısın."
Dayanamayıp bardağı masaya geri koydum ve yerime geri oturdum. Dalga geçmek neymiş öğrensin beyfendi. "Anlamana sevindim." diyerek sırıttım. Bana deliymişim gibi bakıyordu.
"Seni tedavi etmem gerek." diye bana laf attığında. Onu zaten bunun için çağırdığımı hatırladım. Bana gördüğüm kötü kabusu unutturmuştu. Uzun zamandır böyle bir an yaşamadığımı hissettim. Normalde kabus gördüğüm günler sabaha kadar yatağın içinde cenin pozisyonunda otururdum. Kaan'a baktığımda kafasını koltuğa yaslamış ve uyumuş olduğunu gördüm. Yanına gidip baktığımda yüz hatları ben buradayım der gibi duruyorlardı. Kalemle çizilmiş gibi bir yüzü vardı ve gerçekten erkeksi duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RENGİ SOLMUŞ GÖKKUŞAĞI
Teen FictionRuhum bedeninden vazgeçmiş çırpınırken ölümün eşiğinde buldum kurtuluşumu. Bir banyoda kaybettim aklımı. Bir çalışma masasının başında kaybettim. Tıp fakültesinin kampüsünde kaybettim. Hastanenin terasında kaybettim. Ben aklımı annemin mezarı başınd...