"Fatmaa!! Gel buraya!"
Annemin sesiyle kitaplarını koyduğum valizin fermuarını çektim koşarak annemin sesinin geldiği mutfağa gittim. Annem sağ elinde tatlı kaşığı, sol elinde pekmez kavanozuyla beni bekliyordu. Pekmez deyip geçmeyin, hakiki keçiboynuzu pekmezi bu.
Annem beni görünce hemen tatlı kaşığı pekmeze daldırdı ve kaşığı ağzıma yaklaştırdı. Bıkkınlıkla ağzımı açtım ve yutkunurken pekmezin boğazımda bıraktığı acı tat nedeniyle yüzümü ekşittim. "Ya ümmi, ne gerek var pekmeze? Sınava girmeyeceğim ki Amerika'ya gideceğim." dediğimde kaşıkla ağzıma hafifçe vurdu. "Sen elin gevur memleketinde nereden bulacaksın hakiki keçiboynuzu pekmezini. Hem bir kavanoz daha aldım her sabah aç karnına bir tatlı kaşığı ye. Şifa olur inşaAllah." Annemin bu tatlı tavrına sıcak bir sarılmayla karşılık verdim. Uçuşa iki saat kaldığını mutfak saatine bakınca gördüm ve hızlıca annemden ayrılıp salona koştum. "Ya Ebi, geç kalacağız buldun mu arabanın anahtarını?" Babam elindeki anahtarını sallayarak yanıma geldi. Anahtarını montunun cebine koydu ve kollarını bana sardı. Kendimi evden çıkan gelin gibi hissetmeye başlasam da sesimi çıkarmadım ve ben de sıkıca sarıldım. Ta ki 10. Sınıfa giden kardeşimin düşüncelerimi okumuşçasına yaptığı şakaya kadar.. "Abla, kırmızı kuşağı üç kere bağlayayım mı?" Salon kapısının pervazına yaslanmış ve boyu benden uzun olan kardeşimin dediğine karşılık babamdan ayrıldım ve kardeşime sarıldım. Birbirimize takılsak da ikimiz de birbirimizi çok seviyorduk. O benim bir tanecik kardeşim. "Abdestini aldın değil mi?" soruma karşı başını yukarı aşağı salladı. "Telefonuna kıble ve namaz vakti uygulamalarını indirdin mi?" sorusuna karşılık başımı yukarı aşağı salladım. "Hadi geç kalmayalım. Anneee! Biz çıkıyoruz. Fi emanillah." Kardeşime aşıladığım Arapça'ya karşılık gülümsedim ve hızlıca evden çıkıp havaalanına gittik.
Hızlıca kontrollerden geçtim ve uçağıma ilerledim. Cam kenarındaki yerime yerleştim ve uçak dolana kadar dışarıyı izledim. Anons yapılınca kemerimi bağladım ve "Diriliş Neslinin Amentüsü"nü açıp okumaya başladım. Uçakta dağıtılan sandiviçlerimi yedim ve meyve suyunu da içtim. Kitabım bitince sırt çantama koydum ve camdan dışarı bakmaya başladım. Ne güzel de yaratılmıştı pamuk gibi bulutlar. Baktıkça huzur veriyorlardı. Yine bulutların arasında uçma isteğim canlandı. Pilotun inişe geçeceğimize dair anonsunu duyunca yerimde doğruldum. Uçak inince valizimi aldım ve havaalanından çıktım. Artık Amerika'daydım. Elinde Filistin bayrağı tutan peçeli kızı görünce valizimi çekiştirerek yanına koştum. Tam karşısında durdum ve Türkçe'ye veda edip İngilizce konuşacağım yeni döneme merhaba dedim.
"Amina?"
"Fatima?"
"Esselamun Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü. Evet, ben Fatma."
Gülümsediğini kısılan gözlerinden anladım. Elindeki bayrağı dik tutmaya devam etti.
"Ve Aleyküm Selam ve Rahmetullahi Ve Berekatühü."
Dedi ve elindeki diğer bayrağı bana uzattı. Bayrağı havaya kaldırdım ve sol elime aldığım bavulumu çekiştirerek bayrağı tuttuğum sağ koluma da valizimi yerleştirerek -kitaplarımın olduğu bir valiz- Amina ile yan yana yürümeye başladık. Bana ettiği yardım tekliflerini reddederek yol boyu ilerledik.
Amina çimen yeşili gözlerini kaplayan kıvrımlı uzun siyah kirpiklere sahipti. Kalacağım binanın önünde durduk. Mariam ile dil öğrendiğim sohbet uygulamasında tanışmıştık. Kendisi diğer müslüman kızlar ile Amerika'da üç katlı bir evde yaşıyordu. Burada ilim öğreniyor, öğretiyor ve Müslüman olmakla ilgili sohbetler gerçekleştiriliyordu. Dışarıda da müslüman olmayanlara başörtü takıyor, İslam'ı anlatıyorlardı. Ben de katılmak istediğimi söyleyince sürekli görüntülü konuşmaya başladık. Hepimiz birbirimizi tanıdık, ailelerimizi de tanıttık. Güven köprülerimiz sağlamlaşınca onlarla bu evde kalmaya karar vermiştim. En kısa 6 ay burada kalacaktım inşaAllah. Amina sağ elindeki bayrağı sol eline aldı ve zile bastı. Sol elimdeki bavulu tekerlekleri üstüne bırakıp üstümdeki bol zümrüt yeşili elbisemi çekiştirdim ve siyah şalımı düzelttim. Kapı açılınca karşıma beyaz çarşafına ilaveten beyaz peçeli bir kız çıktı. Açık kahve kirpiklerini süsleyen kısa kirpikleri ten renginin beyaz olduğunu haykırıyordu. Bu kızın Türkiye'den Aişe olduğunu anladım. O da hemen dışarı çıktı ve bana sıkıca sarıldı. Ben de elimdeki valiz ve bayrağın izin verdiği kadarıyla kollarımı sardım. Sarılmanın etkisiyle çarptığım bavul yere düşünce hafifçe kıkırdadık ve içeri geçtim. İçerdekilere selam verdim ve sırayla sarıldık. Peçeli veya çarşaflı olduğu kadar benim gibi peçe takmayan veya çarşaf giymeyenler de vardı. Annemle babamın selamlarını hepsine ilettim. Biraz sohbet ettikten sonra dinlenmem için beni bir odaya götürdüler. Açık maviye boyanmış bu odada biri boş olan iki tane beyaz kitaplık, bir adet lavabo, iki yatak ve yatakların yanında iki adet beyaz komidin bulunuyordu. Sol tarafta bulunan pencerenin önünde de iki adet puf ve ortalarında bir adet sehpa bulunuyordu. Bu ev Mariam'a aitti. Zenfin bir aileye sahip olan Mariam ailesi vefat edince İslam ile tanışmış ve bu dini dahabiyi öğrenebilmek ve öğretebilmek amacıyla bu evi satın almış ve dekor etmişti. Giriş katta mutfak, mescid, sohbet salonu bulunuyordu. Genelde sohbet salonunda oturuyordu herkes. İkinci ve üçüncü katı odalarla donatmıştı Mariam. Yatakların yanında bulunan kitaplıklar okuma eylemlerimi kolaylaştıracak gibi görünüyordu. Kapının sağ tarafında iki adet giysi dolabı bulunuyordu. İkisi de beyaz renkliydi. Bu oda her şeyiyle huzur veriyordu. Odanın ortasına gelince Amina yanıma geldi.
"Sağ yatakta ben yatıyorum. Sen de sol taraftaki yatakta yatarsın. İnşaAllah odayı beğenmişsindir. Bir eksiğin varsa veya beğenmediğin bir şey lütfen çekinmeden söyle, oda arkadaşım."
Gülümsedim ve her yere tekrar baktım.
"Bu odanın neresini beğenmeyeyim Amina? Her şeyiyle ferah, huzura çağıran bir oda. Çok teşekkür ederim hepinize."
Kollarımı Amina'ya sardım ve bir süre öyle durduktan sonra odaya yerleşebilmem için odadan çıktı. Ben de eşyalarımı yerleştirdim ve kitaplarımı bir anne edasıyla okşayarak kitaplığa yerleştirdim. Amerika'dan da kitap alırım diye kocaman bir valize yerleştirmiştim canım kitaplarımı. Kıyafetlerimi de yerleştirdikten sonra bir duş alıp çıktım ve üstümü giyinip başıma bir tülbent aldım. Hep birlikte yemeklerimizi yedik ve akşam sohbetimizi yaptık. Daha sonra da Kur'an okuduk ve mescidde namazlarımızı eda ettik. Odalarımıza çıktık ve pijamalarımızı giyip Amina ile yataklarımızda bağdaş kurarak oturduk. Amina siyah saçlarını sağ omzunda topladı ve konuşmaya başladı.
"Yarın inşaAllah sen de bizimle meydana geleceksin. Ama yapmak istediğin başka bir şey varsa lütfen söyle."
Başımı iki yana salladım.
"Zaten yarın sizinle gelmek için can atıyorum. Sadece bir yere gideceksem buradaki camiilere gitmek isterim. Bir de kitapçıya uğrayıp kitap almayı düşünüyorum. Ama tabii ki bunları daha sonra yapacağım. Çünkü sizinle yarın oraya gidip o kağıtları dağıtmak, İslam'ı anlatmak istiyorum."
Amina başını tamam anlamında salladı. Yastığını düzeltti ve aklına bir şey gelmişçesine hızla bana baktı.
"Fatima, bazıları hakaret ediyor. Hatta genellikle küfrediyorlar. Bazıları da daha ağır şeyler yapıyor. İnşaAllah seni fazla zorlamazlar."
"Allah rızası için yaptığımız bu işte bana hiçbir şey olmaz Allah'ın izniyle. Hem onlar bilmiyorlar ki."
Ne de güzel demiştin Peygamberim. 'Onlar bilmiyorlar' diye. Yüzümüze tebessüm yerleşti O'nun bu güzel sözünü söyledikten sonra. Birbirimize Arapça 'hayırlı geceler' dedikten sonra yarın yapacaklarımla ilgili hayaller kurdum. Hayallerimle beraber katlanan heyecanım uykuma yenik düştü ve huzurlu bir şekilde uyudum.
Kızlarla beraber sabah namazımızı eda etmiş ve Kur'an okumuştuk. Bir kıssa okuyup onun hakkında konuşmuştuk ve sonra mutfağa kahvaltı yapmaya geçmiştik. Kızlara kahvaltıdan önce annemin çantama özenle sarıp koyduğu pekmezden bir tatlı kaşığı zorla yedirtmiştim.
"Şifa olsun inşaAllah. Yiyin güzelce. Artık her sabah bir tatlı kaşıpı aç karnına yiyeceksiniz inşaAllah."
Kızlar söylediklerime kıkırdadıktan sonra sandalyelerimize oturduk ve kahvaltımızı yaptık. Bulaşık yıkama ve kahvaltı hazırlama sırası vardı. Bu sıraya göre ev işlerini yapıyorduk. Kahvaltı masası toplandıktan ve bulaşıklar yıkandıktan sonra evden çıktık. Her zamanki yerimize gittik. Elhamdülillah artık ben de onlarla birlikteydim. 15 kişiden 7 kişi buraya gelmiştik. Kalan 8 kişi de başka eyalette bulunan standa gitmişti. Elime kağıtları alıp Eva ve Zara ile birlikte dağıtmaya başladık. Bir saat kadar sonra başörtü bağlayan ve İslam'ı anlatan arkadaşlarla yer değiştirdik. Ben başörtü bağlarken Eva ve Zara İslamiyet'i anlatıyor, deliller soruyorlardı. Boş boş oturup başkasının gelmesini beklerken karşımdaki kaldırımda parmağıyla beni işaret eden küçük bir kız çocuğu ve onun öninde diz çöken benim yaşlarımda bir adamı görmemle beraber bakışlarımı onlara yönlendirdim. Ben küçük kızın hararetli konuşmasını izlerken birden adam bana baktı. Göz göze bir süre bakıştık. Kalp atışlarım hızlanırken gözlerimi onun gözlerinden ayırdım. Yaptığım göz zinası beni ürkütmüştü. Kalbim bu günahın etkisiyle hızla atıyordu. Elime açık yeşil tesbihimi alıp estağfirullah çekmeye başladım. Allah affetsin... Tesbihimi çekerken kalp atışlarım yavaşlamıştı. Tesbih çekerken üstüme düşen gölgeyle başımı yukarı kaldırdım. Ve biraz önceki küçük kız ile bakıştığım kişi karşımda duruyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Haram Sevda
SpiritualAklıma gelmezdi hiç bunların olacağı. Hep sakin hayatımda babamın bulduğu bir gençle evleneceğimi hayal ederdim. Türkiye'deki apartman dairemizde çocuklarımızla beraber yaşayacağımız anlar geçerdi hep hayal dünyamda. Fakat aşk öyle bir yerde karşıma...