Bölüm 2

72 6 0
                                    

Oturduğum sandalyeden kalktım ve aramıza biraz mesafe koyarak karşılarında dikildim. Küçük kız sarı bukleli saçlarını minik eliyle geriye savurdu ve arkasındaki yirmili yaşlarındaki esmer adama zafer kazanmışcasına baktı. Mavi gözlerini benim yeşil gözlerimle buluşturdu ve elini uzattı. "Merhaba, benim adım Lily. Senin adın ne?" Uzattığı elini hafifçe sıktım. "Benim adım da Fatma. Türkiye'den geliyorum. Bu yüzden aksanım biraz farklı gelebilir." Lily bana sıcak bir gülümseme yolladı ve arkasındaki esmer adamı göstererek konuştu. "Bu da Daniel. Benim bakıcım." Lily'e gülümseyip arkasındaki adamı başımı hafifçe öne eğerek selam verdim. Göz ucuyla bakınca onun da utangaç bir tavırla başını salladığını gördüm. Gözlerimi Lily'in deniz mavisi gözleriyle buluşturdum. O da bu anı bekliyormuşcasına bana baktı ve biraz çekingen bir tavır takındı. "Fatıma, ben de sizin taktığınız şeyleri takabilir miyim?" Bu soru karşısında ilk başta afallasam da sonra kendimi toparladım. Gözümün önünden geçen Müslüman ve tesettürlü bir genç kız olmuş Lilly'in görüntülerini başımı iki yana sallayarak giderdim ve hemen arkamı dönüp Lilly'in gözlerinin renginde bir şal aldım. Arkamı dönmeden önce Daniel'in kadifemsi sesi kulaklarıma ilişti. "Lilly, hiç sözümü dinlemiyorsun. Annenin Müslümanları sevmediğini bildiğin halde buraya gelmiş bir Müslümanla konuşuyorsun ve bu da yetmezmiş gibi başörtü örtüyorsun. Annen bunu duyarsa beni işten atar ve sana Katolik bir bakıcı bulur. Hadi şimdi hemen gidelim buradan." Elimde tuttuğum mavi şalla beraber olduğum yerde kaldım. Böyle bir durum karşısında ne yapacağımı bilmediğim için başımı yere eğip gitmelerini beklemeye başladım. "Daniel, anneme bir şey söylemezsek hiçbir şey öğrenemez. Hem başımı bunu takınca hiçbir şey olmayacak ki. Hadi ama lütfen.. Çok merak ediyorum. Hem bak rengi de çok güzel. Lütfen lütfen lütfen..." Ben de Lilly'in bu ısrarına dayanamayıp arkamı döndüm. Gözlerimi Daniel'in kırmızı polosuna dikip konuşmaya başladım. "Başörtü örtünce Müslüman olunmuyor ki. Hem çok ısrar ediyor, hemen takar sonra da çıkartırım. Çok kısa sürer zaten. Ama tabii ki son karar yine de sizin." Gözlerimi yavaşça yukarı hareket ettirdim. Hafif dolgun dudakları, pürüzsüz burnu, sütlü kahve rengindeki kahverengi gözleri ve düz kahverengi saçlarıyla Daniel karşımdaydı. Gözünün önüne düşen perçemini sağ eliyle geriye attı ve gözlerini benim gözlerimle buluşturdu. Gözlerindeki yoğunluk beni hipnoz ediyordu sanki. Sadece gözlerine bakmak geliyordu içimden. Zaman, mekan, bulunduğumuz durum, herkesten ve her şeyden soyutlanmış gibi sadece gözlerimizle konuşuyorduk sanki. Bir ses duydum. Cılız bir ses. 'Haram' diye fısıldadı kulağıma. Gözlerimi hızla çektim o girdaptan. Başımı yere eğdim. Tam da o esnada Lilly'in sesini duydum. "Lütfen Daniel.." Daniel Lilly'e bakıp gülümsedi. "Tamam, izin veriyorum. Ama annene çaktırmak yok, anlaştık mı?" Lilly ellerini çırptı ve "Anlaştık!" dedi. Ben de zaman kaybetmeden masanın üstünden siyah bir bone aldım. Lilly' in güzel sarı saçlarını bonenin içine doldurdum ve boneyi bağladım. Sonra da elimdeki şalı Lilly'in minik omuzlarını örtecek şekilde taktım. Ben Lilly'e hayran kalmış bir şekilde bakıp transa geçmiş gibi gülümserken bir fotoğraf çekilme sesi duydum ve kafamı hemen sesin geldiği yere çevirdim. Karşımda elindeki fotoğraf makinesiyle 'fotoğrafı çeken benim' imajı veren bir adet Daniel duruyordu. Kaşlarımı çatarak Daniel'a baktım. Elini ensesine götürdü ve çekingen bir tavırla konuştu. "Lilly böyle çok güzel görünüyordu da bu yüzden fotoğrafını çekmek istemiştim." Başımı aşağı yukarı salladım. Daniel 'in sütlü kahve gözleri sol bileğindeki saate çevrildi ve ardından büyümüş gözleri Lily' in deniz mavisi gözleriyle buluştu. ''Lilly, hemen eve dönmemiz lazım. Hemen Fatıma' ya teşekkür et ve başındakini ona ver. Annenin eve dönmesine yarım saat kalmış.'' Lilly yanaklarını sıkıntıyla şişirdi ve sinirle ''Off' dedikten sonra başındaki şalı ve boneyi bana verdi. Ben de onun boyuna erişebilmek için çömeldim. Lilly' in minik ellerini ensemde buluşurken sıcaklığı bütün bedenimi sardı. Ben de ellerimi Lilly' in sırtına koydum ve sırtını sıvazladım. Lilly benden ayrıldıktan iki yanağıma da kocaman öpücük bıraktı. Ben de aynı büyüklükte abartılı öpücüklerimi Lilly' e armağan ettikten sonra ayağa kalktım ve görüş açıma giren Daniel' in gözlerine baktım. Kulağıma doluşan 'Haram' fısıltıları beni kendime getirdi ve bakışlarımı ayakkabılarımın uçlarına indirdim. ''Şey, o zaman... Sonra görüşürüz, Fatıma.'' diyen Daniel' in çekingen sesi kulaklarıma doldu. Ben de başımı aşağı yukarı salladım ve bana el sallayan Lilly'i fark ettim. Ben de Lilly 'e el salladım. Daniel ve Lilly el ele tutuşup görüş açımdan çıkana kadar onları gözlerimle takip ettim ve daha sonra yerime dönüp ben de oturmaya kaldığım yerden devam ettim.

Namazlarımızı sırayla en yakın camiide kılıp standımızı topladık. Meydanda diğer kızlarla buluşup beraber yürüyerek evimize döndük. Stand eşyalarını garaja yerleştirdikten sonra eve girdik ve beraber akşam yemeğimizi Bismillah diyerek yemeye başladık. Yemeklerimiz bitince Eva'dan yemek duasını dinledik. Eva' nın  'El Fatiha' demesiyle ellerimizi açıp duamızı ettik ve 'Amin' diyerek avuç içlerimizi yüzümüze sürdük . 'Elhamdülillah' dedim içimden. Dinimi yaşamama vesile olacak iyi bir yere geldiğim için. Bildiğim bilgileri daha iyi aklımda tutmamı, yaşamamı kolaylaştıracak bir yere geldiğimi daha iyi anladım. El birliğiyle masayı topladık ve bulaşık yıkama sırası kendilerine gelen Mariam' ı ve Christina 'yı mutfağa uğurladık. Mariam bu akşamki konuşmayı Aisha' nın yapacağını hatırlatarak mutfağa girdi. Kızların bir kısmı salona, bir kısmı da odalarına dağılırken ben de elime telefonumu alıp ön bahçeye çıktım. Ön bahçedeki sandalyelerden birine oturdum ve telefondan Fatih'in adını bulup arama tuşuna bastım. Telefon ikinci çalışta açılırken kulağıma canım kardeşimin alaylı sesi doldu. ''Vay be abla. Sen büyüdün de gurbetten bizi mi arar oldun? Benim ablacığım kocaman olup gavur memleketlerden bizi mi ararmış? Haniymiş ablacığım benim ha?'' kulağıma dolan kahkaha sesleriyle başımı sağa sola salladım ve ''Allah' ım biliyorum bir sürü günahım var ama niye beni bununla imtihan ediyorsun Ya Rabbim? Bu çok ağır bir imtihan. Bu imtihanın üstünden gelebilirsem cennetlik kullarından eyle beni Rabbim! '' diye içten bir dua ettim. Şaka bir yana, seviyordum bu çocuğu. Bana ağabeylik yapma girişimlerini, kafama yastık fırlatışını, beni korkutma çabalarını, İngilizce ödevlerini bana yaptırmasını... Her huyunu sevdiğimi ve özlediğimi kokusu burnumda tüterken, yüzü gözümün önünde canlanırken daha iyi anladım. ''Benim küçük kız kardeşim, anam ve babam sana olan hasretlerini benden çıkartıyorlar. Eve dön de kurtar beni evin tek evladı olma çilesinden.'' Kıkırtımı yutmaya çalışırken kulağıma Fatih'in acı dolu inlemesi geldi. ''Anne ne terlik fırlatıyorsun ya, yalan mı?'' Yutmaya çalıştığım kıkırtım ağzımdan kahkahalara dönüşerek çıkarken telefonu annem aldı. Anneme ve babama günlük raporumu verdikten sonra öğütlerini dinledim ve aradaki saat farkını hesap edip onları yatmaya gönderdim. Ben de kendi kendime Fatih' e gülerken kapıda bir karartı gördüm. Bu insan silüeti gözlerime bakarken olduğum yerde donup kaldığımı hissettim. Titreyen bacaklarımı umursamamaya çalışarak ayağa kalktım ve temkinli adımlarla kapıya yaklaşmaya başladım. Kapıya on adımlık mesafem kalınca o silüetin sahibi arkasını dönüp koşmaya başladı. Kapıya daha hızlı adımlarla yaklaşıp onun gittiği yöne baktım. Eve geri dönecekken yerde duran kağıt dikkatimi çekti. Eğilip kağıdı elime aldım ve koşar adımlarla eve girdim. Elimdeki kağıdı açarken salonda ilerliyordum. Kağıdı titreyen ellerimle açmayı başardığımda okuduğum şeyle donup kaldım. Korkudan gözlerim dolmaya başlarken ağzımdan tek şey çıktı. ''Bu olamaz...''

Haram SevdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin