✿2✿

2.2K 383 144
                                    

Karanlık...

Karanlık...

Karanlık sensin...

Arabanın camından dışarıyı izlerken, beynimde yankılanan sesler beni deli ediyordu. Hızlı hızlı nefes alıp vermeye devam ederken, kafamdan bu düşünceleri silmeye çalıştım. Yaşadığım anormal bir şey olup olmadığını düşünmeye başladım. Standart bir genç hayatına sahiptim. Yarı zamanlı bir kafede çalışıyordum. Pek tekin bir yer değildi. Eve yakın olduğu için orayı seçmiştim. Ama beni asıl rahatsız eden orada sürekli oturup beni izleyen bir çocuktu. Neden izlendiğim hakkında bir fikrim yoktu. Övülecek kadar güzel değildim. Kafede çalışan diğer kızlara göre basit ve sıradandım. Kıvırcık saçlara sahipti. Tek gözlemleyebildiğim buydu. Çünkü, lanet olsun ona uzun süre bakmaya bile korkuyordum. Belkide bana oyun oynayan oydu. Bu teorimi düşünmemeye çalışarak kafeye girdim.

   

5 Saat Sonra

Matt'e veda ederek kafeden çıktığımda, tedirgindim. Karanlık ve boş olan sokaklardan geçerken hiçbir zaman korkmamıştım. Ama şimdi ölesiye korkuyordum. Nereye gittiğimi bilmeden karanlık sokakta yürümeye başladım. Güzel dolunay etrafı yeterince aydınlatıyor ve bulutsuz gecede yıldızlar dikkat çekiyordu.

Sesleri o zaman duydum.

Birkaç serserinin kahkahasını ve bir kızın rahatsız homurtularını seçtiğimde sessizce ara sokağa ilerledim. Kafamı duvarın arkasından çıkardım ve 3 sarhoş çocuğun sıkıştırdığı ufak tefek kızı gördüm. Kız, üzerine kapanan iri bedeni itmeye çalışırken panikle açılan yeşil-mavi gözleri korktuğunu ele veriyordu.

İstemsizce öne doğru adım attım. “Hey!” diye bağırdım onlara. “Hey !  Neden boyunuza göre biriyle uğraşmıyorsunuz?”

Ufak tefek kızdan dikkatlerini ayırıp başlarını bana çevirdiler. “Merhaba güzelim,” dedi en iri yarı olan. “Eğer eğlenmek istiyorsan bir şeyler ayarlayabilirim.”

Ona orta parmak gösterip dilimi çıkardım ve “Gel de al, orospu çocuğu!” diye bağırdım.

Arkamı döndüğüm gibi koşmaya başladım. Rastgele bir sokağa daldığımda peşimden geldiklerini ve birinin kıza “Burada kal, yoksa seni bulur ve öldürürüm.” diye tısladığını duydum.

Beni takip ettiklerinden emin olunca hızımı arttırdım ve bir yol ayrımına geldim. Duraksamadan sağ tarafa koştum. Biraz ilerledim, ve bir duvarla karşılaştım. “Siktir.” diye söylendim panikle. Şimdi sıçmıştım.

Bir el bileğimi kavrayıp beni içinde kim bilir ne olan koli yığınlarının arkasına çekince korkudan nefesim kesildi. Hızla arkamı döndüm ve kapşonunu başına geçirmiş siyahlı-yeşilli bir adamla karşılaştım.

“Sen,” diye fısıldadım. “Onlardan mısı-“

Büyük elini dudaklarıma bastırdı ve sessiz olmamı sağladı. Sadece iki saniye sonra bulunduğumuz yere birileri girdi. “Nerede bu?” diye homurdandı biri.

“Sola gittiğini söylemiştim.” dedi bir diğeri.

“Kapa çeneni.” diye emretti iri çocuk.

“Hadi,” diye ekledi ardından. “Diğer tarafa.”

Gittiklerini anlayınca kendimi çocuğun elinden kurtardım ve tekrar sokağa attım.

“Burada ne yapıyorsun?” diye tısladım anında.

Omuz silkti. “İşlerim var.”

Kaşlarımı çattım ve bunu duymazdan geldim. “Beni mi izliyordun?”

Güldü. “Seni mi? Hayır. Ama sen burnunu sürekli benim işlerime sokmayı başarıyorsun.”

“Kapa çeneni,” diye çemkirdim. “Sen, ukalanın tekisin.”

“Bana böyle mi teşekkür ediyorsun?”

“Sana teşekkür falan borçlu değilim. Beni kurtarmanı ben istemedim. Başımın çaresine bakabilirdim.”

Gülümsedi. “Buna emin misin?”

Ellerimi göğsüne koyup onu ittim. “Beni rahat bırak. Seni görmek istemiyorum.”

Tekrar güldü. “Başını belaya soktuğun sürece,” dedi ve arkasını dönüp ilerledi. “Benimle hep karşılaşacaksın.”

Ardından karanlık sokakta kayboldu.

…….

“Hey, küçük kız,” dedim az önce onu gördüğüm yere yaklaşıp. “Burada mısın?”

Üç çocuğun geri dönme ihtimalinin hala var olduğunu bilmek fısıldamama neden oldu. Ufaklığın çoktan kaçtığını düşündüm ve arkamı döndüm.

Henüz sadece birkaç adım atmıştım ki, biri kelimenin tam anlamıyla üzerime atladı. Sendeledim ve düşmemeyi zar zor başardım.

Küçük eller bileğime sarıldı. “Çabuk!” dedi küçük kız. “Geliyorlar!”

Kimlerden bahsettiğini elbette biliyordum, bu yüzden sorgulamadım. Beni çekiştirmesine izin verdim ve beraber koşmaya başladık. Birkaç farklı sokağa saptıktan sonra bir caddeye çıkmıştık. Beni yolun en sonundaki eve sürükledi ve paspasın altından aldığı anahtarla kapıyı açıp içeri daldı.

Arkasından geldiğimden emin olduğunda hemen ahşap kapıyı örtüp kilitledi. Ardından sırtını bir duvara dayayıp soluklandı.

“Teşekkür ederim.” dediğini duydum belli belirsiz bir şekilde.

Nefeslerimi düzene sokmaya çalışırken gülümsemeye çalıştım.

“Adın ne?”

Başını kaldırıp iri gözlerini benimkilere çevirdi. “Terry,” dedi ince sesiyle. “Terry Hudson.”

Ve  adımı söyleyemeden kendimi nefret ettiğim karanlığın içinde buldum.

DECODEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin