Patron ve adamlarının patladığı boş depoya geldiğimde sadistçe sırıttım. Benimle oynamamaları gerektiğini,geçen aylarda tüm 30 adamını yan yana sandalyelere bağlayıp gözüm bağlı vurduğum gün anlamış olmalıydı. Sonuncu adamı öldürdüğüm an diğer 20 adamının bulunduğu depo patlamıştı.
O günden sonra bana saygı duymaya başlamışalardı. Yalandan. En katlanamadığım şeylerden birisi bana yalan söylenmesiydi. Yalanı sevmediğimden değil,yalan söylemeyi beceremeyen insanlar yüzünden...
Biri size yalan söylüyorsa ve siz bunu fark etmemişseniz gerçeği gösteren tüm ip uçlarına bir kılıf uydurabilirsiniz. Ben ise o evreyi geçeli yıllar olmuştu... Ne denirse densin inanmazdım. Her şeye şüpheyle bakardım. Bu yüzden kazanıyordum. Şüphe ile bakmaya o kadar alışmıştım ki insanlar şüphelenmesin diye en ufak bir yalanı bile düşünürdüm. Hayır hayır... Bu uzun zaman almazdı. Bir-iki saniye falan...
Depo talan olsa da cesetler görünebiliyordu. Kemik kalıntılarını siyah poşete koydum. Sürükleyerek arabanın arkasına attım ve bi sonraki avım olması gereken kişinin bulduğum tek yerinin önüne bıraktım. 5 dakikalık mesafedeydi. Siyah maskem yüzünden kim olduğum belli olmuyordu.
Bundan sonrasına karışmayacaktım. Normal üniversite yaşantıma dönmek istiyordum. Yine de bir yandan bu iş hoşuma gidiyordu. Sadece perşembe günleri iş başında olurdum. Sadece perşembe günleri bu kadar acımasız olurdum. Sadece perşembe günleri Deniz değil de WX olurdum. Evet, WX. Patron ve sağ kolu asıl adımı bilse de diğerleri bana WX demek zorundaydı. Patron da Deniz demezdi zaten. Ölmesine üzülmüş müydüm bilmiyordum. Tek bildiğim,bana yalan söylemeye çalışmış olmalarıydı. Benim çevremde sadece ben yalan söyleyebilirdim. Böyle saçma, egoist ve vicdansız olabiliyordum. Perşembe günleri.Telefonuma gelen mesaj ile arabamı yavaşlattım.
"Deniz. Merhaba ben Engin. Şey,bir saat içerisinde *** cafe'de olabilir misin?"Kaşlarımı çattım. Neden böyle yazmıştı hiç bilmiyordum ancak ruhumdan kopmak için zincirlerini zorlayan yanım yüzünden bugün onunla bulunamazdım. Anlık bir hareket ile onu da öldürmek istemezdim.
"Maalesef,şehir dışındayım. Bir ziyaret gerçekleştirmek zorundaydım. Hafta içerisinde sana geri dönerim. Bu arada, konu nedir?"
Hayır. Bu sefer yalan söylememiştim. Gerçekten de İstanbul sınırına az sonra girecektim.
*******
Perşembe günleri eve gitmezdim. Gece de bunu bilirdi ve sorgulamazdı. Dediğim gibi perşembe günleri, ruhumun zindanlarından kaçan 7 sesten biri, küçük şeytan beni ele geçirirdi. İnsanlarla muhatap olmadığım sürece kendim olarak kalabilirdim ancak birini gördüğümde, masum birini gördüğümde öldürebilirdim. Acımazdım.
Her perşembe gittiğim yere doğru arabamı sürerken trafiğe bir kez daha lanet ettim, bitmek bilmiyordu.Yarım saat sonra mekana geldiğimde siyah şapkamı geçirdim ve kimsenin beni görmemesi için hızlıca hazırlanma odasına geçtim. Etraf içki, ter ve kan kokuyordu.
Yasak olan tek şey sigaraydı ve nedeni gayet saçmaydı; kimsenin kimsenin üzerinde söndürmemesi için bu kural konmuştu. Dövüş sırasında adil oyun olsun diye.
Rutubetin ele geçirdiği odaya girdim, çantamdan ellerimi sarmak için bandajlarımı çıkarttım ve kirli aynaya bakarak saçımı tepeden topladım. Ellerimi bağlamam, üzerimi değiştirmem birkaç dakikamı almıştı.
Eski boks torbasına doğru ilerledim ve aniden yumruğumu geçirdim. Gözüm dönmüştü bile, art arda yumruklarımı geçiriyor, bağırıyordum. Ardından birkaç adım geri çekildim ve koşarak torbaya dönen takla attım."Mükemmel. İşte aradığım performans bu" alkışlayarak yanıma adımlayan adama gözlerimi çevirmedim. Onu da öldürmek istemezdim.
"Çık git, Demir ezen. Seninle uğraşamam." Kısık gülüşü sinirlerimi bozuyordu.
"Tamam, sakin ol. Sadece geldin mi diye merak etmiştim. Herkes seni bekliyor."
Dediğinde gözlerimi sıkıca yumup açtım. Artık daha sakindim. Arkamı döndüm, ona hala bakmadan bandajlarımı düzelttim. Cevap vermemiş olmamı umursamadan konuştu.
"Bence artık daha sık gelmelisin. Haftada bir herkese çok az geliyor. Bu arada, artık yeni sponsorun ben değilim. Bu maçı alırsan onu görebilirsin." Dediklerine alayla güldüm. Tabii ki maçı alacaktım."Sadece perşembe günleri geleceğim, insanların istekleri umrumda değil. Ayrıca seni bile sollayan bu sponsoru çok merak ettim." Kaşlarımı çatıp yavaşça ilerlemeye başladım, o da peşimden geliyordu.
"Bu arada, o sponsoru görmek istiyorum. Maç umrumda değil."
Yürürken yanıma geldi ve elini omzuma koydu.
"Maçı alacağını biliyorum, ama bu seferki rakibin en zorlusu. Sponsorun özel olarak seçmiş." Pis sırıtışı yüzündeki yerini alınca, beni tek başıma bırakıp bağırış içerisindeki insanların içerisine karıştı. Göz devirmeme fırsat kalmadan rakibimi gördüm. Daha ringe çıkmamıştım ancak gözlerinin yoğunluğunu hissetmemek aptallık olurdu. Elmacık kemiği ve aşağısını kapatan maskesi yüzünden yüzünü göremiyordum. Ancak biçimli kaçları ve gözleri bile insanı etkilemeye yeterdi. Saçlarından bahsetmek bile istemiyordum...
Ve güzelliği bile içimdeki sesin onu öldürme arzusuyla dolmasını sağlıyordu.
İlk defa bir erkekle raunda çıkmıyordum, onlarca kez erkekleri devirmiştim ama bu başkaydı. Gördüklerimden kat ve kat iriydi. Uzun boyuma rağmen yanında küçük kalırdım. Lakin korkmak bir fayda etmezdi. Çünkü asla kolay lokma değildim ve bu dev adama kendimi ezdirmeyecektim.****
Fazla kısa oldu farkındayım ancak biraz daha ertelemeden atmak istedim bölümü. Umarım beğenirsiniz ve eğer yanlışlarımı görürseniz lütfen belirtin.
Sizi seviyorum💘
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sembol-
ParanormalKendi beyni içerisinde kurduğu yalanlara kendisi bile canı gönülden inanan birinin size bunu yutturması kolaydır. "Bilirsin Deniz. Bir yalancıyı ancak daha iyi bir yalancı alt edebilir..."