İlişkilerin içindeki kavgalar ve o kavgaların sonraları aynı çıplak ayakla sivri taşlar veya sıcak kömür üzerinde yürümeye benzer.
İlk başta içinizi bir korku sarmaktadır gayet doğal olarak. Aman Tanrım, ben bu kömür üzerinde nasıl yürüyebilirim ki!
Birden kendinizi oraya ayak basmış olarak bulursunuz. Yürürsünüz, yürürsünüz ve yürürsünüz... Ortalarında artık dayanamaz hâle gelirsiniz. İş işten geçmiştir, çoktan yola çıktınız ve bunun bir geri dönüşü bulunmamakta, kusurumuza bakmayın!
Güç bela erişirsiniz sonuna, ayaklarınız kir ve yara içindedir. Yere basmaya korkar gibi olursunuz ama suratınızda bir gülümseme sergilenir dış taraftaki herkese. Yaptım ulan yaptım! O sıcacık kömürün üzerinde yürüdüm ve sonuna geldim! Görüyor musunuz, buradayım!
Ama siz sonsuza kadar ayaklarınıza yerleşen o yaralar, o izlerle devam edeceksiniz.
Bam! İlişkiniz kirlendi. Artık o ilişki sağlıklı bir ilişki olmaktan çıkar ne yazık ki... Lekeler peşinizi bırakmayacak ve o yaralar üzerine başka yaralar eklenecektir. Baam, iki kat acı... Birbirlerinizin eskilerini döküp duracaksınız.
Ve ilişki sona erecek.
Aynı Kise ve Aomine'nin bir yıl önce erkenden sonlandırmaları gereken ilişkileri gibi...
Büyük elleriyle sevgilisinin yanaklarını kavradı ve baş parmakları yardımıyla gözyaşlarını silip gülümsedi. Suratını kendisine doğru yaklaştırdı ve burnuna bir öpücük kondurdu her zamanki gibi. Burna öpücük kondurma olayı aralarında artık klasikleşmiş, her buluşmanın başında ve her kavganın sonunda eksik olmayacak hâle gelmişti.
"Özür dilerim," diye fısıldadı güzel âşığına. Onun kızarmış gözlerine baktığı her saniye kendisini kötü hissediyor, onu koruma isteğiyle tutuşuyordu esmer. Sık sık onu üzdüğünün farkındaydı elbet, yine de kendisine bu konuda yardımcı olamıyordu.
Onun bir sorunu vardı, Aomine'ye anlatmak istemediği bir sorunu vardı ve sevgilisi de bunun farkındaydı.
"Hayır hayır, ben özür dilerim." diye fısıldadı sarışın. Ses tonundaki değişik yabancılık belli oluyordu. Birkaç saniye öncesine kadar birbirlerine bağırıp çağıran bu çift bir çocuk parkında geldikleri zaman rahatlamışlardı.
Kise, pastaneye bir süre dönmeyince dışarıda Aomine ile tartışmış, onun zoruyla tekrardan içeri girmişti. Tüm iştahı kaçtığında yemeğini yememiş, kahvesini bile reddetmişti. Arabada hiç susmadan, gereksiz konular hakkında birbirlerini suçlamışlar ve parktaki banklardan birine oturana kadar devam ettirmişlerdi.
"Kise," diye fısıldadı Aomine. Ellerini çekti ve Kise'nin sırtını banka yaslamasına izin verdi. Sarışın, başını onun omzunda yaslayınca sevgilisi de kolunu omzuna atmıştı.
"Böyle durmamız doğru mu sence?"
Aomine, sözünün kesilmesine hiç bozulmayarak yanıtladı: "Ne?"
Kise tüm sahteliğini ortaya sererek kıkırdadı. "Baksana, küçük çocukların bulunduğu bir ortamdayız." Aomine'nin elini omzundan çekti ve kafasını kaldırdı. "Şimdi böyle bir yerde seni öpseydim hoş olur muydu?"
"Her seferinde böyle konudan konuya atlamanı anlayamıyorum."
"Ben de her konuda bana bağırıp çağırmanı anlayamıyorum..." Gözlerini yere dikip fısıldamıştı. Aomine ayağa kalktı ve Kise'nin önüne geçip kollarını göğsünde birleştirdi.