Bir şeylerin değişmesi oldum olası sizin davranışlarınıza tabiidir. Eğer yerinizde oturur kalırsanız başka insanların seçimlerinin sizin hayatınıza etki edişini izlerdiniz. Alaska Tori Benoit hiç öyle bir kadın olmamıştı. Dominantlık birkaç yüz senedir Benoit'ların damarlarında akıp giderdi. O gün uçaktan inerkense arkasına bir daha bakmamaya niyetliydi. Bütün anıları, o uçakla beraber gerisin geri Amerika'ya, New York City'ye dönecekti.
Birkaç saatlik seyahatinin ardından dışarı adım atmak cennette gibi hissettiriyordu. Her ne kadar birinci sınıfta yolculuk ederse etsin, enerjisini dışarı vuramamak her zaman bir işkence olmuştu onun için. Gümüş renk topuklularını birbirinin önüne atarak merdivenlerden inerken gerindi. Burnuna çalınan koku sebebiyle rahatlaması ne yazık ki sadece birkaç saniye sürmüştü.
Hava alanındaki işlemlerini tamamlarken, bütün süreç boyunca ya yüzünü kırıştırmış ya da burnunu tutma ihtiyacı duymuştu. En sonunda pasaportuna bakan kadın "New York City'den gelen biri için fazla kokuya duyarlısınız," diye söylendi.
Alaska homurdandı. Kim oluyordu da kendisini eleştirme hakkını bulabiliyordu? "Ben üzüm salkımları arasında koşuşturarak büyüdüm, şimdi de ailemin evi şehrin dışında, yeşilliğin içinde." Kendince hem de bir malikanede, diye eklemişti lakin bu tarz şeyleri asla dışından söyleyebilecek kadar züppe asla olmamıştı. Geri uzatılan pasaportu sertçe çekti, bavullarını kaptığı gibi ana terminale yürümeye başladı.
Gerek dar paçalı eşofmanının üzerine giymeyi tercih ettiği bej kürk, gerekse bir sürü bavulu tek başına sırtlanmış olması olsun, o yürüdükçe gözler ağır bir şekilde ona doğru dönüyordu. Bunun yanında, havada buluttan bol bir şey yokken ve kapalı bir alandayken taktığı büyük güneş gözlükleri de ilgi çekiyordu. Çok geçmeden beklediği tanıdık sima koşar adımlarla ona yürümeye başladı.
"Bayan Benoit!" Samuel Flitch, eniştesinin kendisi ne zaman Londra'ya gelse karşılaması için gönderdiği özel şofördü. Geçen seneler Flitch'in suratına her seferinde yeni bir kırışıklık eklemişti. Hep aynı sahneydi, bir şeyler atıştırdığından biraz geç kalır, sonra bir telaş içinde yanında bitiverirdi. Alaska, adamın alnında beliren ter damlacıklarını görünce gülümsedi. Çevrelerindeki dünya, zamanla mücadele edemeyeceklerini kavramış bedenleri değişmiş lakin küçük alışkanlıklar olduğu gibi kalmıştı.
Bu tarz küçük şeylerin, nostaljinin bizzat kendisinin dünyayı güzel kıldığına inanırdı.
"Küçük hanım," Elindeki bavulların neredeyse hepsini almaya yeltendi fakat Alaska kendini kıkırdayarak geri çekmişti.
"Yapma Sam, o kadar spor salonlarına gidiyorum. Böyle şeyleri beceremeyeceksem ne önemi var?" Küçük bir atışmanın ve onca ısrarın ardından, Flitch elinden üç bavulu almayı becerebildi. Alaska şimdi kısa, koyu kahve saçlarının üzerine güneş gözlüklerini itmişti ve Samuel'ı süzüyordu.
Dışarıda hava yoğundu. Nemin adeta esmer tenine yapıştığını hissedebiliyordu ve soğuk, askılı beyaz bluzunun altında göğüs uçlarının sertleşmesine sebep olmuştu. Atmosferden ötürü, kendisini bekleyen arabaya binerken seçimlerini sorgulamaya başlamıştı bile.
"Genç hanım," demişti Samuel Londra'nın trafiğine girerken. "Suskunsunuz."
Suskunmuş, Alaska senelerdir hep suskundu. Çok tanımadığı insanlara anlatacağı pek şey olmazdı lakin bugün, bu sefer Samuel sebebini soruyordu. Babasıyla arasında geçen tartışmayı duymuş olabileceğini düşünerek gözlerini devirdi. O cevap vermediği halde, adam yüzsüzce konuşmaya devam ediyordu: "Merak etmeyin, halanız sizin için çok güzel bir kahvaltı hazırlattı. Üniversiteye yerleşmeden önce Londra'da gezersiniz, keyfiniz yerine gelir. Şimdi gelmese bile," Dikiz aynasını düzeltmiş, onunla göz göze gelecek şekilde ayarlamıştı. "Üniversiteye girince kesin gelir. Oxford sonuçta, bütün dünyada daha iyisi yok!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vortex Kulübü
Chick-LitCesur. Hırslı. Hırçın ve sizi beraberinde yutmaya hazır: Tıpkı bir "girdap" gibi. Vortex Kulübü kızlarının aralarında asla sözü geçmeyen kuralları vardır: 1. Asla arkadaşının elini bırakma. 2. Duygularının sana hükmetmesine izin verme. 3. Gerçekl...