"Biri şu müziği kapatsın!" diye bağırarak gözlerimi aralayıp etrafıma bakındım.Etraf hafif aydınlıktı ama tam olarak uyandırılma vaktim değildi.Kafamı sağa doğru çevirerek bakışlarımı yatağımın yanında bulunan küçük dolabımın üstündeki sarı çalar saatime çevirdim.Saat 06.30 görünüyordu."Yuh!İyiki sabah demişim hee.Yaw derdiniz ne sizin?Bu saatte uyandırılır mıyım ben ya!"diye bağırmaya başladım.Kaşlarını çatarak bana yaklaşan annemin gözüme sokarcasına önümde tuttuğu ve "Baakk benim saatim çokk güzell"dercesine gözüme soktuğu altın süslemeli taşlı saate baktım."Saat 10.30!Geç bile kalktın canısı"demesiyle çattığım kaşlarım mümkün olduğu kadar yukarı çıktı.(ve evet ağzımda aralamış olabilir ama azıcık çok azıcık)
Bir kendi saatime birde annemi saatine baktım.Annem adını tam olarak hiç söylemediği bir mesleğe sahipti ve bu nedenle çoğunlukla yurtdışına çıkıyordu.Aklıma gelen bu bilgi ile sırtımı yatak başlığıma dayadım ve bilgiç bilgiç anneme baktım.Sesimi yapabildiğim en gıçık tona ayarlayıp anneme "Anneciğim,saatini nerden aldın?"diye sordum.Kadın su içiyorum der gibi "Yurtdışından aldım.Çok güzel değil miii?"dediğince iyice uyuz oldum."Ya anne dünyanın aynı zamanında farklı yerlerde bir gece bir gündüz yaşanıyor.Acaba neden saat farkı var?"diye sorduğumda annem önce "Bunu bilmeyecek ne var kızım.."diye başlasada sonra ne dediğimi anlamış olmalı ki sus pus oldu.Şapşi annem saati değiştirmemiş dış ülkelerle ayarlı kalmıştı saati.Kendimi tekrar yorganımın şefkatli kollarına bıraktım ve yastığıma sıkıca sarıldım."Ay yeter!Ben uyuyacağım ve sen de susup gideceksin annecik.Uykum var benim ayoll!"diye homurdandım ve anneme kıçımı dönüp kapıma doğru baktım.
Okulun olmadığı bu güzel 'CUMARTESİ' gününü ödevsiz uyuyarak geçirecektim.Ama bir türlü uyuyamadım.Çünkü biricik annem kıkırdayıp duruyordu.Honurdanıp ona döndüm ve "Ne kıkırdıyon aney yaw.Uyuyamıyorumm." diye söylendim.Annem " İyi bakalım uykucu , uyu sen nasılsa bugün saat 10.00'da arkadaşlarıyla buluşacak olan ben değilim.Tüh sen bir de hazırlanırken çok oyalanıyodun dimi?Okul da uzak .Vah vah!" Diye sahte üzüntüsünü bana yollarken vücuduma hücum eden adrenaline engel olamadım.Annem haklıydı.Çok oyalanırdım ve okula gitmem nereden baksanız 45 dk alırdı.Eğer geç kalırsam kankacıklar beni KESERDİ.Ayrıca bugün kütüphaneye gidip ödünç aldığım kitabı iade edecektim.Son günüydü çünkü.Tüm etmenleri topladığımda saat 11'e anca yetişirdim.Bu nedenle (adrenalin sağ olsun)yorganı aceleyle üstümden attım ve yataktan uçarak tuvalete yol aldım.Doğrusu,öyle sanmışım.Attığımı sandığım yorgan bacağımı içine hapsetmiş ve yüzüstü yere yapışmama neden oldu.Yüzümü buruşturarak emekleyerek de olsa tuvalete gittim.
Liseyi açıktan okuyan internet bağımlısı bir abiye sahiptim.Kendisi 15 saat internetle uğraşır,2 saat yemek yer,6 saat uyurdu.Kalan bir saatte ise bir kez tovalete girer ve çıkmazdı.Eğer şu an tuvaletteyse...😨Kendimi tuvaletin kapısında bulmamla kapı kulpuna yapıştım.Elimden geldiğince çok kez kapıyı zorladım ama açılmadı.İçeri girmiş olmalıydı.Üzüntü ile kapıya sırtıma yasladım ve buluşmaya asla yerişemeyeceğim için bahane bulmaya başladım.Tam o sırada iyice çulladığım kapının aralanıp benim yere yapışmamla bütük bir sürpriz yaşadım.TUVALET BOŞTUU!
Acele ile içeri girdim ve hemen kapıyı kapattım."Alekte movik movik.Wifi şifren ne gız fadik"gibi saçma şeyler söyledim ve kabine doğru koşmaya başladım.Sakarlık?Ah tabii ki!(Tekrar ve tekrar)acıyan kalçamı ovuşturdum.Koşarken sabunu görememiştim. Ve sonra..Sonrası mâlum.Yine kırık bir kalça!
Güç bela kalktım ve her şeye rağmen(gülmeyinn kıçım şu an çok acıyo taaaam mı!) kendime buluşmaya yetişeceğimi söyledim ve güzel ve sıcacık bir duşa girdim.Üstüme giydiğim beyaz bol t-şhortüm(dar giyeyimde göbüşüm ben burdayım mı desin?) ve siyah kot pantolonumu giydim.T-shortümün üstünde okul ve okulun hemen altında tersçe ölüm yazıyordu.At kuyruğu yapıp saldığım saçlarımı düzelttim.Siyah converslerimide giydim ve bisikletime atlayıp kütüphaneye yol aldım.Kahvaltı niyetine annemin hazırladığı tostu yiyerek bisikleti sürmüştüm.Elimdeki yağlı kağıdı çöpe atmadan önce kilit vurup geride bıraktığım bisiklet sayesinde kütüphaneye erken varmıştım.Çöp kutusuna çöpümü attım.Ama sadece çöp değil,bşrine de fark etmeden kafa atmıştım.Karşımda duran kişiden özür dilemeye ve affedersiniz,iyi misiniz gibi şeyler sormaya başladım.Ama o bana karşılık vermiyor korkak ve kırgın adımlarla geriliyordu."Troll.Sen trollsün."demesiyle şaşırdım.Ne diyordu bu allasen?Kadın başta fısıldayarak başladığı sözlerine bağırarak devam etti .Sürekli troll diyordu.Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama anlamıyordum.Kadın en son tüm gücüyle troll diye bağırdı ve etrafa toz saçarak kayboldu.Tozlardan dolayı kurptığım gözlerimi yavaşça açtım.Elimde yağlı kağıt vardı.Oysaki onu az önce atmamış mıydım?Etrafa bakındığımda o kadını da görememiştim.Hayal gördüğümü düşündüm.İşin aslının başka olduğunu sansamda kendimi fazla zorlamadım ve ilgimi kitabı iade etmeye yoğunlaştırdım.Diğer türlü beynim sulanıyordu.Kütüphaneden içeri girince burnuma çarpan o kitap kokusuyla tüm ilgim dağıldı.Yavaşça görevlinin yanına ilerledim.Gözlük takan,hafif kumral saçlı okyanus gibi içinde kaybolduğunuz güzel mavi gözleri vardı.Üstünde kareli mavi siyah gömleği vardı.Bu kıyafet ile gözleri daha da çok ben burdayım diye bağırmaya başlamıştı.önlerine düşen kâhkülleri ile oldukça sevimli durmuştu.Onu burada ilk kez görüyordum."Güzel olmuş."Söylediği sözle onu kesmeyi bıraktım ve dediğine odaklandım.Kitabı ona uzatıp iade edeceğimi söyledikten sonra üstüme göz attım.Kıyafetlerimden mi söz etmişti acaba?
"Dövmeniz" diye ekleyip gözleriyle kolumu gösterince koluma baktım.Benim hiç dövmem yoktu ki! Kolumda garip ama okuyabildiğim bir türde 'Troll' yazısı vardı.İçimden troll kelimesine lanetler yağdırırken aklıma küçüklüğüm gelmişti.Annem her eve dönüşünde koluma bir şeyler
çizerdi.Herhalde dün ben uyurken yine yapmıştı.Sabah aceleyle fark etmemiş olmalıydım."Teşekkür ederim bayım."diyip çocuğa döndüm.Benle yaşıt duruyordu.Ben?Bense 16,5 yaşındaydım.Lütfen dikkat edin.16,5!