Skyfall'ın notaları daha bir hüzünlüydü bu sabah, daha bir gerçekçi. Her nota sanki beynime daha fazla işliyor, ben tuşlara bastıkça daha da bir anlamlanıyordu. Evet, pek normal bir his sayılmazdı ama anlaşılabilirdi, bugün de normal bir gün sayılmazdı.
Ailemin benim için endişelendiğini hissedebiliyordum, zaten kim endişelenmezdi ki? Her zaman her şey mükemmelmiş gibi davranan babam bile bu sabah tedirginliğini saklayamıyordu. Her yılın aynı zamanları aynı şey olurdu, 12 yaşıma girdiğimden beri. Hiç mozaik taşına ihtiyaç duymadığımızdan ismim her sene sadece 1'er kez artarak yazılıyordu. Bu yıl da öyleydi, 16 yaş demek ismin 5 kez yazılacak demekti. Şanssızlık gibi görünse de aslında oldukça şanslı sayılırdım, ismi 41 kez yazılacak olan tanıdıklarım bile vardı. Onlara üzülüyordum elbette fakat elimden gelen bir şey yoktu, aslında kimsenin elinden gelen bir şey yoktu.
Son notalar parmaklarımdan dökülürken annemin sesi beni düşüncelerimden sıyırdı,
"Tatlım kahvaltı vakti!"
Pek iştahım olmasa da zorla ayağa kalktım ve ayaklarımı sürüyerek mutfağa ulaştım. Yeni kızarmış ekmek kokusu burnuma dolsa bile midem bulandığından bütün bunları reddediyordu, heyecandan olsa gerek. Heyecanın bir çok etkisi vardı ve boş kalmak isteyen bir mide onların en hafiflerindendi. Kalp çarpıntısı ve korku, bunların beraberinde getirdiği uykusuzluk beni daha da sersemleştiriyordu. Gece kaç saat uyuyabilmiştim? 3 mü? Şanslıysam 4.
Mutfağa girdiğimi fark etmeleri biraz uzun sürmüştü, fark ettiklerinde ise babam o mutlu maskesini taktı, anneminse güçlü durmaya çalıştığı her halinden belli oluyordu. Hep böyle olurdu. Babam sorunları görmezden gelendi, ne yaşanırsa yaşansın sanki hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ederdi. Onun için hayat hep toz pembeydi çünkü bütün problemler onun gözünde görünmezdi. Fakat burada, 12. mıntıkada hayat siyahtı, bir kömür kadar siyah. Bütün bunları düşününce Başkan Snow'un buraya neden babamı başkan yaptığını anlayabiliyordum. Ona böyle biri gerekiyordu, mıntıkada çekilen bütün o koca acıları, açlıkları, ölümleri görmezden gelebilecek kadar sorunları küçümseyecek biri. Tam anlamıyla benim babam.
Annem ise babamın bu huyundan nefret ederdi. Annem gerçekçi olandı, olaylara mantıklı yaklaşan. Babama ne kadar korkunç bir yerde yaşadığımızı defalarca anlatmış fakat o hala sakin tutumuyla annemi delirtince annem de bu işten vazgeçmişti. Şimdi de yine suratı gergindi, babamın bugünü de sıradan bir şeymiş gibi karşılayacağını biliyordu. Bugünü, tek kızının adının kuraya 5 kez yazılacağı o günü. Toplama gününü.
Annem kahveyle doldurduğu fincanları masanın üstüne yerleştirirken gerginlik hala sönmemişti. Bu yüzden gazetesini okuyan babam gözlüklerini çıkarıp masanın üstüne koydu, gazetesini katlayıp kenara yerleştirdi. Uykusuzluktan kızarmış gözlerimle ona baktığım sırada yüzüne gülümsemesini yerleştirdi,
"Üzülme tatlım, adın sadece 5 kere yazılacak. Seçilme ihtimalin milyonda bir falan olmalı."
Her sene aynı şey. Ben gözlerimi devirmemek için kendimi zor tutarken annem ise kendini tutamamıştı. Sandalyesine oturduğu sırada mırıldandı,
"Biliyorsun senin sorunları görmezden gelmen onların olmadığı anlamına gelmiyor. Kızın ölümcül bir oyuna seçilebilir ve sen hala bütün bunları düzenleyen o adam için çalışıyorsun. Üstelik isyanlar varken-"
"Ne isyanı?" dedim. Evet, bugün ilk cümlem bu olmuştu ama bütün bu klasik kavgaların arasında duyduğum tek ilgi çekici şeydi.
"İsyan falan yok tatlım, annenin abartmaları işte." dedi babam çatalını keçi peynirine batırırken. Gözlerimle ikisini de süzüyordum, bir an bütün Toplama Günü olayını unutmuş ve bu konuya odaklanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Just Close Your Eyes.
FanficYoksulluğun hüküm sürdüğü 12. mıntıkada başkanın kızı olup rahat bir hayat sürecek kadar şanslı, adı kurada sadece 5 kez yazılıp haraç seçilecek kadar şanssız bir kız. Birine uzun zamandır ona aşık olduğunu söyleyemeyecek kadar korkak, sevdiği biri...