Karanlık ve bir o kadar da ürkütücü sayılan yolda yalnız başıma yürüyordum, uzun ve dar yolda bana eşlik eden tek şey ardımda kalan sokak lambaların arasından yansıyan gölgemdi. Yola çıktığım ilk andan beri düşündüğüm tek şey gecenin bu saatinde burada ne aradığım olmuştu. Evet Gecenin bu saatinde kiliseye ne halt etmeye gidiyordum ben? Her zaman içimde ki sesi dinlediğim için aptal olduğumu bir kez daha anlamıştım.
Oldukça zor ve baskıcı bir işte çalıştığımı biliyordum, her gün farklı bir ceset görmek ve dahası bu cesetlerin nasıl öldüklerine dahil bir ton araştırma yapmak artık hoşuma gitmemeye başlamıştı doğrusu. Üstelik kendime ve Tanrıya dua etmek için ayıracak vaktim neredeyse yoktu. Tanrının kendisini unutmaya başlayan günahkarları dua etmeye çağırdığını bir yerde okuduğumu anımsayabiliyordum fakat gecenin bu saatinde ve gök delinircesine yağmur yağarken çağıracağı hiçbir zaman aklıma gelmezdi doğrusu.
Kiliseye oldukça uzun sayılan bir zamandır gitmediğim için yolu karıştırmaktan epey korkuyordum fakat neyse ki gök gürültüsüne eşlik eden şimşeklerin etrafıma yansıttığı mavimsi ışıklar sayesinde yol birazda olsa aydınlanıyordu. İçimden kilisenin açık olması için dua ediyordum. Hava gittikçe kötüleşmiş, yağmuru ardından takip eden fırtına, kırmızı renginde ki şemsiyeme adeta meydan okuyordu. Bu halde geri dönmem neredeyse imkansız bir hal almaya başlamıştı.
Ama ilk defa umduğum gibi olmamıştı, soğuktan donmak üzere olan parmak uçlarımı şemsiyemden ayırdıktan sonra demir kapının buz gibi olan kolunu yukarıya doğru kaldırdım. Kapı hızla geriye doğru giderken aradan sıyrılıp içeri girmiştim. Az önceki halimi gören biri olduysa muhtemelen beni oldukça tecrübesiz bir hırsız zannetmişti. Çünkü bu halimle gerçekten de bir hırsıza benziyordum.
İşte, kilisenin ürkütücü derecede karanlık bahçesinin tam ortasında bulunuyordum. Bahçede 1700-1800 yıllarından kalma mezarlar etrafımı kuşatmış gibi görünüyordu gözüme. Her birinin özenle hazırlanmış mezar taşları yıldırım ile birleşince ortaya korkunç olduğu kadar büyüleyici de olan bir manzara çıkıyordu.
Bacaklarımı daha hızlı hareket ettirmeyi başardığımda, büyük adımlarla koşup içeriye girdim. İçeriye girer girmez ilk fark ettiğim şey buranın etrafta dua eden insanlar olmadığında bende gerçekten korkunç bir his uyandırdığı olmuştu. Oturup yağmurun dinmesini beklemekten başka çarem olmadığını bildiğim için derin bir nefes alıp, art arda dizilmiş kadife döşemeli sandalyelerden birine rastgele oturmuştum. Tam da başımı öne eğip, dua etmeye başladığım sırada kulaklarımda yankılanan bir sesle aniden irkildim.
''Tanrının bu saate seni duyabileceğini sanmıyorum, o burada değil.'' Ses fısıldarcasına çıkmasına rağmen saniyeler içinde tüm salonda yankılanmıştı. Nereden çıkmıştı bu kadın? Onu girerken gördüğümü hiç sanmıyordum. Kafamı kaldırdığımda karşımda orta yaşlı bir kadının önümde durduğunu gördüm, siyah elbisesi ayak uçlarına kadar uzanıyordu. Beyaz saçlarını bir arada toplayıp sıkı bir topuz yapmış olduğunu fark ettim. Teni dakikalar içinde soğuk bir beyaza bürünmüştü.
''Ben, sadece.'' diyerek karşılık verdim. Kadını görünce sesim kısılmış, kelimeler adeta boğazımda düğümlenmişti. Sanki kadın her geçen saniye biraz daha yaklaşıyordu bana, amacının ne olduğunu anlamakta zorlanıyordum. Şarkı söylermiş gibi mırıldanıyordu
''İşini aksatan insanları sevmiyorum, burada ne arıyorsun? Şu anda yapman gerekeni unuttuğumu sanma sakın.'' Dedi. Kendimi rüyada gibi hissetmeye başlamıştım, beynim bana oyun oynuyordu sanki. Bu geceleri uyuduktan sonra gördüğüm en korkunç kabustan bile daha kötüydü.
''Bakın neyden bahsettiğinizi anlamıyorum, bende gidiyordum zaten.'' Diye karşılık verdikten sonra sandalyenin kare köşesine astığım şemsiyemi alıp ayağa kalktım. Gökyüzünde ki Şimşekler iyice şiddetlendiğinde tüm salon bir anda aydınlanmıştı. Tam o anda kadının suratını net görmüştüm. Göz altları mosmor, göz kapakları ise simsiyahtı. Yüzü biçimsiz bir şekilde şişmiş olduğunu fark etmem saniyelerimi almıştı. Bana o kadar yakındı ki nefes alış sesi kulaklarımı tırmalıyordu.
Tek istediğim şey oradan kaçıp kurtulmaktı, arkama bile bakmadan oradan uzaklaştım. Etrafta ki her şey gözümde hızla kayarak kayboluyordu. Caddeler o kadar boştu ki kendimi dünyada bir başına kalmış hissediyordum. Islanmayı umursamadan sadece koşuyordum.
Evim, iş yerime göre çok daha uzaktı. O yüzden evime yürüyerek gitmem imkansızdı, şu anda görmek istediğim en son yer iş yerim olsa da mecburen oraya gitmeliydim.
İş yerimin kapısına geldiğim sırada anahtarımı aramaya başladım ama bir türlü bulamıyordum. ''Kahretsin!'' Neredeydi bu anahtar. Daha sonra dikkatli baktığımda kapının yarı açık olduğunu fark edip oldukça sessiz bir şekilde içeri girdim. İçeriden gelen konuşma sesi çok tanıdıktı, telaşlanmayı bir kenara bırakarak sesin geldiği yöne doğru ilerledim. Tahmin ettiğim gibi tanıdık gelen sesin sahibi iş ortağım, aynı zamanda babamdı.
''Hey Emma! Tanrı aşkına nerelerdeydin sen?'' Dedi. Karşıda duran aynadan yansımama baktım, korkunç görünüyordum. Saçlarımdan süzülen su damlalarının yere damlayış seslerini duyabiliyordum.
''Biliyor musun? Bunu şimdi anlatmak şuan da yapmak istediğim son şey. Bu saate ne arıyorsun burada?'' Dedim. Babam her ne kadar işine düşkün bir adam olsa da aynı zamanda bir o kadar da uykusuna düşkündü. Onu bu saate yatağından kaldıran şey gerçekten de önemli bir şey olmalıydı.
''Yaklaşık yarım saat önce garip bir telefon haberi aldım. Yaşlı bir kadın beni arayıp senin işini aksattığın konusunda beni sert bir şekilde uyardı.'' Babamın bu sözlerini duyduktan sonra bacaklarımın daha fazla bedenimi taşıyamayacağı hissine kapıldım. Bu nasıl olurdu? O kadın nasıl olurda babama ulaşabilirdi.
''Şu sen küçükken ailecek gittiğimiz kiliseyi hatırlıyor musun? O Kilisenin baş rahibelerinden biri ölmüş. Üstelik öleli iki gün olmuş, senin Cesedini dolaba koyup kilitlediğini ve iki gündür ilgilenmediğini söylüyordu. Gerçekten böyle bir hata yaptın mı Emma?'' Babam sözlerini bitirdikten sonra Ceset dolabına yaklaşarak kilidi iki kez çevirdi. Tanrım, gerçekten de iki gün önce gelen cesetle, kendimi kötü hissettiğim için ilgilenmemiştim.
Dolap açıldığında içinde yatan kişiye doğru yaklaştım, yatan kişinin kilisede gördüğüm kadın olduğunu anladığımda gözlerim bir anda karardı ve sonsuz bir boşluğun içine düştüm. Üstelik kaybettiğim anahtarım da rahibenin başucunda duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORKU DİYARI /YAŞANMIŞ KORKU HİKAYELERİ
Horror- İnanmadığın şeyler seni öldürebilir. Her Pazartesi ve Perşembe yeni bölüm.