Güneş ışıkları penceremden içeri süzülürken hala karşımda tüm güzelliğiyle uyuyan çocuğu izliyordum. Gece boyunca uyumamış ve küçükken olduğu gibi nefes seslerini dinlemiştim. Arada mırıldanıyor ve göğsüme daha çok sokuluyordu. Saat bire yaklaşırken Wonwoo yavaşça gözlerini açtı. Kalbim durdu bir an.
"Mingyu," dedi çatallaşmış sesi ile. Parmaklarım yüzünde gezinirken küçük bir mırıltı bıraktım.
"Saat kaç? Eve gitmeliyim."
İç çekerek terden önüne gelen saçları geriye ittim.
"Erken daha, uyu."
Göğsüme daha çok sokulup tekrar gözlerini kapatırken derin bir nefes aldım. Jiho'nun bana diyeceği şeyi öylesine merak ediyordum ki. Wonwoo'nun tekrar uyuduğuna emin olduktan sonra yavaşça yataktan kalkıp, kenarda duran kıyafetlerimi üzerime geçirdim.
Odadan çıkıp aşağıya indim. Görünürde Soonyoung'ı bulamayınca arabamın anahtarını alarak evden çıktım. Aklımda Jiho'nun bana anlatacakları şeyler dönüp dururken buluşma yerimize gitmek için arabaya bindim.
☆☆☆
Oturduğum sandalyede heyecan ile titrerken telefonumu açıp saate baktım. Saat çoktan bir olmuştu ve Jiho hala gelmemişti. Dakik bir insan değildim ama karşımda ki kişinin dakik olmasını her zaman isterdim. Ne yalan söyleyeyim, empati yapamıyordum sanırım.
Karşıma oturan kişi ile derin bir nefes aldım. İşte Jiho gelmişti. Güzel saçlarını tepeden bir topuz yapmıştı, kırmızı dudakları aralık bir şekilde bana bakıyordu. Güzel bir kızdı. Wonwoo'nun yanına yaklaşabilecek kadar güzel biriydi hem de. Ama sorun şu ki ben onun yanına kimseyi yakıştıramazdım. Kimi zaman kendimi bile.
"Hoş geldin," diyerek daldığım düşüncelerden sıyrılıp konuşmayı başlattım.
"Hoş buldum, Mingyu. Fazla uzatmayacağım," dirseğinin birini masaya yaslayarak kendinden emin duruşunu aldı. Bu kadar hızlı bir giriş beklemiyordum ama bu benimde işime gelirdi açıkçası.
"Wonwoo'dan uzak durmanı istiyorum, Mingyu. Ona zarar vereceksin, ona iyi gelmeyeceksin."
Duyduklarıma bir tepki vermek için konuşacaktım ki bunu anlamış gibi eli ile susmamı işaret etti. Yerime daha çok sinerek konuşmasını bekledim.
"Bunu benden duymak hoş değil belki ama açıklamazsam sen de üzüleceksin. Ah, bunu nasıl söylerim bilmiyorum. Öncelikle Wonwoo'nun seni gördüğünden beri hareketleri iyice dengesizleşti. Hastalığı iyiye gitmeye başlarken sen tekrar hayatına girerek onu mahvediyorsun."
Duyduklarım ile dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken ona sert bir bakış attım. Benim Wonwoo'm hasta mıydı? Bu ne sikim şeydi böyle?
"Wonwoo'nun bir çeşit karakter bozukluğu adı ile nitelendirilen bir hastalığı var. Geçmiş ve bugün olarak yaşıyor. Ve her geçmişe gidişi onu daha da hasta ediyor. Seni görmeden önce hastalığı iyiydi ama sen hayatımıza tekrar girince geçmişe dönmek isteyen beynine engel olamıyor. Beni unutuyor, sen yokken hayatında olan şeyleri unutuyor ve sanki hayatı hep seninle var olmuş gibi yaşıyor. Sanki siz hiç ayrılmamış ve hep onun hayatında kalmışsın gibi."
Gözlerimden akan yaşlara hazırlıksız yakalanırken pürüzlü sesim ile konuşmaya çalıştım.
"N-ne demek istiyorsun? Anlamıyorum. Bu çok saçma."
"Mingyu bu saçma falan değil. Beyni ona oyunlar oynuyor ve zamanla kendini kaybedecek. Ona iyi gelmiyorsun sadece bunu bil ve ondan uzak dur yeter. Daha fazla anlatacak bir şey yok. İyi günler."
Hızlıca masadan kalkan kıza bakarken hala kendimde değildim. Beynim pelteleşmiş, asla düşüncelerim bir araya gelmiyordu. Orada ne kadar oturdum, ne kadar saçma düşünceler içinde kayboldum ben de bilmiyordum. Bildiğim tek şey mekanın kapanmasına yakın Soonyoung'ın beni alıp, evimize götürmesiydi.
☆☆☆
Balkonda oturmuş boş bir şekilde yıldızlara bakıyordum. Soonyoung hiçbir şey sormamış ve şükürler olsun ki beni kendi halime bırakmıştı.
Wonwoo hastaydı. Ben ona iyi gelmiyordum. Wonwoo saçma bir şekilde hastaydı. Beynim sanki bu cümlelerden başka bir cümle kuramıyor, ben onların içinde boğuluyordum.
"Wonwoo ne zaman gitti?" diye sordum kuzenime. Kafam hala ondaydı bir şekilde ve ben Wonwoo'dan asla ayrılamazdım.
"Seni almaya gelmeden bir iki saat önce. Tekrar geleceğini söyledi."
"Gelmemeli. Soonyoung ondan uzak durmalıyım."
Soonyoung iç çekerek omzuma vurdu.
"Öğrenmişsin."
"Sen de mi biliyordun?" kaşlarımı çatarak ona baktım. Herkes biliyordu ve sadece benim mi haberim yoktu yani?
"Özür dilerim, sana söylemek istedim ama geldiğimde yoktun."
Sinirle ayağa kalktım. Balkondan çıkıp odama yönelirken çalan kapı ile irkildim. Yavaşça adımlayıp kapıyı açtıktan sonra gelen kişi ile ellerimi saçlarımdan geçirdim. Ondan uzak kalmam gerekirken neden buraya geliyordu ki hala?
Belime sarılan kollar ile şaşkın bir şekilde ben de kollarımı Wonwoo'nun etrafına sardım. Bu kadardı işte. Ona ancak bu kadar dayanabilirdim. Ağlamaklı çıkan sesi ile konuşmaya başladı.
"Senden uzak kalmamı isteyen herkesi teker teker öldüreceğim, ayıcığım. Başı onun çekmesi kötü oldu ama bizi kimse ayıramayacak, merak etme."
Duyduklarım ile adeta donarken dediği şeyin gerçek olmamasını diledim. Yapmazdı değil mi? Benim Wonwoo'm birini öldürecek kadar kötü olamazdı.
Fazlaca kısa ve asla içime sinmeyen bir bölüm oldu. Ama bunu atmazsam muhtemelen hiç devam edemeyecektim. Ehm, neyse. Eğer hala burada birileri varsa selam olsun onlara. Yazım yanlışı ve hatalarımı affedin, esen kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mil Anos // Meanie
FanfictionBin yıl. Seni sevmem için bin yılım var. Seni bin yıl, doya doya seveceğim.