0.7

207 15 0
                                    

Şüheda, odaya girdiğinde yalnış bir zamanda geldiğini anladı. Çünkü şu an Ülkü ve NamJoon koltukta birbirlerine sarılmış bir şekilde uyuyorlardı. Gülümsedi ve odadan çıktı. Şimdi ne yapacağını düşündü. Diğer üyelerin odalarına girmeyi planladı. Park Jimin'in odası olduğu düşüncesiyle o odaya girdi. Burası bir çalışma odasıydı. Ses kayıt cihazları, bilgisayar, kamera gibi elektronik eşyalarla doluydu. Çekmeceleri karıştırmaya başladı. Ve kendi yazdığı besteleri bulunca gülümsedi. Hızlıca sayfaları çevirdi. Bu şarkıları yazarken ki günleri hatırladı. Bir anda kapı açıldı. Şüheda görünmez olmaya çalıştı fakat yapamıyordu. Bir türlü olmuyordu. En sonunda bir yerlere saklanmaya çalıştı. Fakat odaya giren kişiyle çoktan gözgöze gelmişti.

"Merhaba." dedi Şüheda. Utanmıştı. Bir türlü görünmez olamıyordu. Deniyordu ama yapamıyordu. Özelliğini kaybediyordu. Belkide hayata dönüyordu. Görünmez olmaya çalışırken içeri giren kişiyi inceleme vakti de olmuştu.

"Jimin." dedi sessizce. Genç çocuk hala olanlara şaşkınlıkla bakıyordu. Şüheda'yı bir görüp bir göremiyordu. Kafası karışmıştı. Gözlerini ovaladı ve tekrar Şüheda'ya baktı.

"Sende kimsin? Ne yapıyorsun bana? Ve o elindeki besteleri bırak." diye bağırdı Park Jimin.

Şüheda artık görünmez olmayı bırakmıştı. Zaten yapamıyordu. Kalbinin attığını hissetmişti. Ne oluyordu ona? 3 yıl boyunca atmadığı bu kalp neden şimdi atıyordu? Elini hemen sol göğsünün üstüne koydu. Gerçekten atıyordu. Elindeki dosyayı masanın üstüne atıp odadan hemen dışarı çıktı. Jimin arkasından bakakalmıştı. Sanırım bu gördüklerinden sonra bir kaç gün yalnız başına kalamayacaktı. Onun kim olduğunu merak ediyordu fakat diğer üyelerin yanına gitti. O sırada Şüheda koşarak yalnız kalabileceği bir yere gitti. Kalbinin yavaş yavaş durduğunu hissetti. Şirketten dışarı çıkıp ara sokaklardan birine girdi ve sırtını duvara yaslayıp yere oturdu. Kalbi tamamen durmuştu ve görünmez olmaya başlıyordu. Hiçbir şey anlamamıştı Şüheda.

"Neden?" dedi. "Neden atmaya başladın ve şimdi duruyorsun? Hadi çalış." dedi sol göğsünün üstüne vururken. Yanaklarına doğru süzülen göz yaşını gördüğünde ağladığını anladı.

"Cidden mi?" diye bağırdı. Gerçekten bu 3 yıl boyunca ağladığını hatırlamıyordu. Ağlamanın nasıl bir duygu olduğunu unutmuştu ve doyasıya ağladı.

*****

Ülkü gözlerini açtığında her yerinin uyuştuğunu hissetti. Yanındakinin NamJoon olduğunu farkedince hızlıca koltuktan kalktı. Kaç saattir buradaydı bilmiyordu. Pencereden dışarı baktı. Hava kararmıştı ve bugün dolunaydı. Ay ışığı her yeri aydınlatacak kadar güçlüydü. Ülkü bir süre ay'ı seyretti ve sonra NamJoon'a baktı. Kendi Ay ışığı buradayken gökyüzündeki ay'a bakmayı saçma buldu. NamJoon'u seyretmeye başladı. Her zerresini ezberleyecek kadar inceliyordu. NamJoon kolunun altındaki boşluğu hissedince gözlerini açtı. Gözleri ona dikkatlice bakan Ülkü'yü bulunca;

"Neden öyle bakıyorsun?" dedi NamJoon. "Daha önce uyuyan birini görmedin mi?"

Ülkü hemen gözlerini kaçırdı. Kendini sapık gibi hissetmişti. Utandı ve konuyu değiştirdi.

"Çok fazla geç olmuş eve gitmeliyim."

NamJoon kolundaki saati göstererek konuşmaya başladı.

"Bu saatte mi?" Saat 11'e doğru ilerliyordu.

"Evet." dedi Ülkü. Çantasındaki telefonu çıkartıp tuş kilidini açtı. 7 tane cevapsız arama vardı. Hepside WooJin'dendi.

"Bu saatte tek gidemezsin. Ehliyetim yok ki seni eve bırakayım ama istersen yürüyebiliriz."

"Gerek yok cidden ben giderim." dedi Ülkü telefonu geri çantasına koyarken.

"Veya gitme burada kal. Hem şu işi hala bitirmedik. Hani bestelerin sahibi gelecekti?"

"Imm, o iş vardı değil mi? Yarın tekrar gelirim. Gerçekten şu an gitsem iyi olucak."

"Lütfen." dedi NamJoon. "Burada kal."

"Peki." dedi genç kız. "O halde git ve gerekli eşyaları getir."

NamJoon hızlıca odadan çıktı. Ülkü ise geri koyduğu telefonu aldı ve WooJin'i aradı.

"Beni aramışsın fakat duymamışım. Özür dilerim. Ama size anlatacağım bir sürü şey var. Gelince hepsini sana anlatacağım. Sizi çok özledim. Lütfen YuJin'i benim yerime çok çok öp." Bunların hepsini bir solukta söylemişti genç kız.

"Ülkü." dedi WooJin. Sesi oldukça endişeli ve kötü geliyordu.

"Efendim." WooJin'in ses tonu Ülkü'yü de korkutmuştu.

"Senin kapının önünde biri bulundu. Şu an hastanedeyiz. Lütfen çabuk buraya gel. Seni sayıklayıp duruyor."

"Kim olduğunu biliyor musunuz?"

"Hayır, kim olduğunu bilmiyorum. Çabuk ol ve buraya gel. Sana konum atıyorum."

Telefonu kapatmasıyla NamJoon'un odaya girmesi bir olmuştu.

"Gitmeliyim."

"Ne?" dedi NamJoon. "Daha yeni ikna etmiştim seni."

Ülkü telefondan gideceği yeri gösterip;
"Buraya gitmem gerekiyor. Benimle gelmek ister misin?"

"Burada ne işin var?"

"Yolda anlatsam? Çabucak gitmeliyiz."

"Pekala. Jin hyungu çağırsam iyi olacak. Sen aşağı in ve bizi bekle.

*****

Hastanenin önüne geldiklerinde Jin arabayı park etti ve arabadan indiler. Yol boyunca Ülkü, Jin ve NamJoon'a yaşadığı şeylerden bahsetmişti. Artık NamJoon, Ülkü'yü daha iyi tanıyordu. Onu daha yeni tanımasına rağmen sürekli olarak Ülkü'yle vakit geçirmeyi istiyordu NamJoon. Jin onları dışarıda bekleyeceğini söylemişti. Ülkü ve NamJoon hastaneye girip asansöre bindiler.

"Korkuyorum." dedi Ülkü.

NamJoon kolunu Ülkü'nün omzuna attı.

"Korkacak bir şey yok. Yanındayım."

"Lütfen NamJoon. Yanımda olmak zorunda değilsin."

"Ne yani? Beni başından mı atmak istiyorsun?"

Ülkü göz devirdi.

"Öyle demek istemediğimi ikimizde biliyoruz."

"O zaman yanımdan ayrılma." Bunu söylerken Ülkü'yü daha fazla kendine çekmişti. Bir kez daha NamJoon'un kokusunu içine çekme fırsatı olmuştu. Asansörün kapısı açılınca ikiside asansörden indiler. NamJoon, Ülkü'nün elinden tutmuştu.

"İçerideki kim olursa olsun. Her zaman yanındayım."

Ülkü gülümsedi ve kapıyı tıklatıp, içeri girdiler. Yataktaki kişiyi görünce;

"Şüheda." dedi.

"Şüheda?" dedi NamJoon sorarcasına.

Ülkü, NamJoon'a dönüp konuşmaya başladı.

"Bestelerin sahibi..."
:
🌙
:

Görünmez Kanatlı Hayaller |RM| [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin