Stephan çalıştığı laboratuvardan çıktı. Asansöre binince ellerini son kez ısıtıcıya yerleştirdi. Nemli yumuşak havanın derisinin altına girişini hissediyordu. Sıcaklık yüzünde uyuşuk bir gülümsemeye sebep oldu. Kırk beş saniye sonra ısıtıcının yeşil ışığı kırmızıya döndü. Stephan ellerini çıkarıp kaplamalarını giydi bu sırada asansörün kapısı açıldı. Dış kapının önünde uzayan sıraya girdi. Sırada bekleyenler birer birer kontrol kabinine giriyor, kaplamalarında açık olup olmadığı kontrol ediliyordu. Kontrolden geçenler dışarı çıkıp ağır adımlarla uzaklaşıyorlardı. Sıra Stephan'a gelince görevli ciddi bir edayla yanına yaklaştı. Eliyle dur işareti yaparak:
- Başlığınız yok sayın Stephan! dedi.
Stephan hemen arkasını dönüp asansöre tekrar bindi. Yukarı çıkıp büyük hantal başlığı kafasına geçirerek sağlamca kilitledi, başlığın içine bir anda oksijen dolunca gözleri kararır gibi oldu. Hemen başlığın alt kısmındaki ayar düğmesini çevirerek oksijen seviyesini dengeledi. El kaplamalarını giyerek aşağı indi. Sıra ona geldiğinde sorunsuzca geçti, dışarı çıkıp ağır adımlarla Colin'in barına yürümeye başladı. Barın ilk kapısı kendiliğinden açıldı. İkinci kapı Stephan'ın gözlerini taradı ve açıldı. Üçüncü kapıdan içeri girince başlığının camı buğuyla kaplandı. Buğu öyle kalın bir tabaka halindeydi ki dışarıdan bakıldığında başlığın önünde küçük bir bulut oluştuğu görülüyordu. El kaplamalarını çıkarıp üzerinde ismi yazan büyükçe bir dolaba yerleştirdi. Başlığını çıkarır çıkarmaz hemen üstündeki ve ayağındaki kaplamalardan da kurtuldu. Dolaba yerleştirip kapağı kapattıktan sonra ısınmaları için dolabın derecesini yükseltti. Ellerini ısıtıcıya koyup bara seslendi.
- Colin, biramı hazırlar mısın? İçinde karabiber çok olsun, dedi.
Colin elini kaldırıp selam verdikten sonra birayı hazırlamaya başladı. Isıtıcının kırmızı ışığı yanınca Stephan gidip bara oturdu, barın altındaki fanın derecesini yükseltip ayaklarını o tarafa uzattı. Colin sol eliyle birayı verirken sağ elini gösterdi Stephan'a. Elinin üzerinde kocaman bir morluk vardı.
- Bugün aşı oldum. Sağ elim işlemiyor pek. Sanki aşının etkisi her seferinde artıyor. Artık şu uyku işine başka bir çare bulsalar iyi olacak, dedi.
Stephan üstünde buhar uçuşan biradan büyük bir yudum aldı. Yüzünde acı bir ifade belirdi. Colin gülerek:
- Sen dedin, karabiber çok olsun diye, dedi.
Stephan ağzını açıp derin bir nefes aldı. Acı bir gülümsemeyle:
- Dedim ama bu kadarı biraz fazla olmuş, dedi.
Karabiberin acısına biraz alışınca konuşmaya başladı.
- Ben sana söylemiştim, eski aşılar işe yaramıyor artık. Geçen kar zamanında bir milyon kişi yok olmuş o yüzden sürekli artırıyorlar yoğunluğunu. Aşı laboratuvarına geçiş yapmak için başvurum reddedildi. Eğer kabul edilseydi bütün sırları anlatacaktım sana.
Colin şaşkın bir ifadeyle:
- Öyle bir başvuru mu yaptın? Haberim yoktu. Neden reddedildi?
Stephan birasından bir yudum aldı.
- Aşının içeriğini merak ediyordum. Artık bir üst seviyeye geçme zamanım da geldi. Düşünsene otuz kar zamanı çalıştım bu işte. Kendimi bildim bileli bu işi yapıyorum. Hak ettiğimi düşündüm. Gerekçe olarak aşı zamanlarına uyumsuzluğum öne sürüldü. Bir şey diyemedim, haklılar. Hiçbir zaman tam vaktinde olmadım. Başka bir başvurum ise bugün kabul edildi. Gök bilimi laboratuvarına geçiş yapacağım kar zamanından sonra. Lucy ile beraber çalışmak iyi gelecek bence bana, dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIŞ
Science Fictionİki güneşle aydınlanan kış gezegeninde her yedi ayda bir kar zamanı başlar, on üç ay sürer. Kar geldiğinde hiçbir insanın kapalı alanlar dışında yaşama şansı yoktur. Kapalı alanlarda ise uyanık olarak yaşamaları mümkün değildir. Kar zamanı geçene...