Gözlem evinin tepesinden sızan ışık çok fazla dikkat çekiyordu. Stephan durumu fark etse de evlerin kalın perdelerine güveniyordu. Gözlem evinin bu odası gökyüzünü incelemek için tasarlanmış çok ileri teknoloji teleskoplarla doluydu. Teleskoplar gelen veriyi doğrudan bilgisayara aktarıyor ve her türlü gök cismini insandan bağımsız şekilde tanımlayabiliyordu. Stephan ana bilgisayara bağlı olan kabloları bir el feneriyle incelemeye çalışıyordu. Bir yandan sessiz kalıp diğer yandan bu kabloların işleyişini ezberlemesi gerçekten çok zorlayıcıydı. İnce kabloları elleriyle tutup hafifçe yukarı kaldırınca, duvardaki küçük bir delikten geçirilmiş kalın, siyah bir kablo buldu. Gözleriyle takip etmeye çalışsa da kablonun nereye gittiğini göremiyordu. Kalkıp bilgisayardan kablonun çinko ucunu çıkardı. Ne bilgisayarda ne de etrafta değişen hiçbir şey yoktu. Kabloyu tekrar takmaya çalışırken bir anda kıyamet koparcasına güçlü bir alarm çalmaya ve lambalar bir yanıp bir sönmeye başladı. Stephan kabloyu bıraktı, el fenerini silerek yerine koydu ve kapının önünde beklemeye başladı. Birkaç saniye sonra büyük bir gümbürtüyle kapılar açıldı ve silahlı birkaç asker içeri girdi. Stephan ellerini başının üstüne koyarak bir ayağını parmak ucuna kaldırdı. Askerler silahlarını indirdiler. El bileğine bir cihaz geçirerek nefes, ısı ve hastalık kontrolünden geçirdiler. Neyse ki onlar gelmeden nefesini düzene sokmuştu. Askerlerden biri işaret parmağını dudağının yanına koyarak konuşma yasağını kaldırdığını belirtti. Stephan ellerini indirip:
-- Burada kapalı kaldım. Ne yapacağımı bilemediğim için şansımı deneyip kabloyu çektim, dedi.
Asker şüpheci bir edayla başını salladı.
-- Burası sizin yetki alanınızda değil bay Stephan. Burada olmanız büyük bir hata. Ayrıca çektiğiniz kablonun önemi burada bulunmanızdan daha fazla bizim için. Soracağım sorulara kısa cevaplar verin. Bir, çektiğiniz kablo ne işe yarıyor? İki, hangi saat diliminden beri bu alandasınız? Üç, sizi kim yetkilendirdi? Dört, Fitrus nedir?
Stephan soruları dikkatlice dinledi.
--Bir, bilmiyorum. İki, bar saati. Üç, arıza sebebiyle bay Pett. Dört, bilmiyorum.
Asker cevapları kaydedip Stephan'a kapıya yönelmesi için işaret yaptı. Stephan kapıdan hızla çıkıp soldaki asansörün açık kapısından içeri girdi. Askerler kapıları kilitleyip Stephan'ın yanına geldiler. Stephan'ın kaplamalarını alması için teknik katında biraz beklediler ve sonra onu askeri araçla evine bıraktılar. Stephan kapıcının şaşkın bakışları altında kaplamaları teslim edip dairesine çıktı. İçeri girince kapıya yaslanarak nefesini tutup bekledi. Her şey çok sessizdi. Nefesini verdi ve hemen televizyonu açtı. Sessizce kağıt kalem alıp yazmaya başladı.
-- Fitrus dedikleri muhtemelen gördüğüm yansıma. O neyin yansıması olabilir? Merceği yasak açıda kullandığımda bir güneş kadar büyük bir yansıma fark ettim. Atmosferin diğer tarafından yansıdığını düşünsem ayna olması lazım. Devasa bir ayna. Gezegenden büyük olmalı. Ya da gezegeni saran bir yansıtıcı ama neden? Neden böyle bir şey var? Ve biz çıplak gözle bunu neden göremiyoruz? Buna halüsinasyon diyorlar. O açıda halüsinasyon var. Bu incelemelerin ardından Lucy'nin bahsettiği kabloyu gördüm. Merceği bulamadım. Kablonun doğrudan insani tüm verileri bilgisayarda topladığını düşünüyordu. Kabloyu çekince gelen askerler çok telaşlıydı. Önemli bir şey olduğuna eminim. Pett büyük bir fedakarlık yaptı. Yarın muhtemelen onun için zor bir gün olacak. Bu bilgiler gizli.
Kağıdı öyle ufak bir hale getirdi ki avuçlarıyla eze eze, neredeyse küçük bir bilye kadar kaldı. Kağıt bilyeyi perdenin gözle görülemeyecek bir yırtığından aşağı bıraktı. Televizyonu kapatıp, iş saatini beklemeye başladı. Birkaç saat sonra perdeler açıldı. Stephan aşağıda kaplamalarını giyerek dışarı çıktı. Colin'in barına girip kaplamaları çıkardı ve oturdu.
-- Colin dün çok maceralı bir gün yaşadım. Gözlem evinin en gizemli odasında kilitli kaldım. Ve kazara çok önemli bir kabloyu çektim. İlk kez asker gördüm ve biliyor musun, beni eve bıraktılar.
Colin şaşkınlıkla gözlerini kocaman açarak Stephan'ın yanına yaklaştı.
-- Nasıl yani? Ben dün gelmediği rapor ettim. Meğer oradaymışsın. Nasıldı? Askerler yani.
Stephan arkasına yaslandı:
-- Ürkütücüydü. Baya korktum. Zaten hep benim başıma geliyor böyle şeyler. Pett beni çağırıp destek istedi sonra da orada olduğumu unutup kapıyı kilitleyip çıkmış. Ve şimdi de böyleyim. Açım.
Colin başını üzgün bir yüz ifadesiyle yana doğru çevirdi. Stephan'ın kahvaltısını hazırlamak üzere barın diğer tarafına gitti. Önündeki kağıda notlar aldı. Stephan Colin'in ona inandığına emindi. İçi rahatladı. Kahvaltısını edip işe gitti. Teknik bölümüne çıkınca hemen yapılacak işler listesine göre işe koyuldu. Bu sırada ısıtıcı borularından birinin ses çıkardığını fark etti. Boruya yakından bakınca üfleme sisteminin önünde bir engel olduğunu düşünerek elini hazneye yerleştirdi. Eline dün gece kendisinin yaptığı gibi bir kağıt bilye geldi. Alıp ağzına attıktan sonra ağır adımlarla tuvalete gitti. Çok sessiz bir şekilde kağıdı açtı ve okumaya başladı.
-- Stephan bunu sana şimdi verebildim. Çünkü korkum yok. Elveda. pett
Bu yazı yeni yazılmıştı. Kağıdın diğer tarafını çevirince klozetin üstüne adeta yığıldı. Lucy'nin el yazısı.
--Aşkım. Aşkım. Çaresizlik içindeyim. Buradan yazamayacağım kadar çok şey var, öğrenmen gereken. Oradan bir şekilde çıkmalısın. Ben de çıkmalıyım. Ama çıkamıyorum. Bir adam var. Ona ulaşmalısın. Kafam çok karışık. Neyin gerçek neyin halüsinasyon olduğunu bilmiyorum. Sadece şu an başka bir şey var. Mercek teknikte fakat buraya göre nereye koydum bilmiyorum. LUCY
Stephan ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Lucy'nin gidişinin ardından dört kar zamanı geçmişti. Pett'e karşı öfke duyuyordu. Lucy neden Pett'e bir not bırakmıştı? Neden ona aşkım diyordu? Bahsettiği adam kimdi? Bu not Lucy'nin kaybolduğu kar zamanına ait olmalıydı. Karda bu notu nasıl yazmayı başarmıştı? Stephan kağıdı hızla yutup işe geri döndü. Birilerinin konuşması esnasında Pett'in yok olduğundan bahsedildiğini duydu. O gün rutinden sapmayarak eve döndü. Kafasındaki soru işaretleri onu çıldırtacak kadar çoktu ve kar zamanına yalnızca 2 ay kalmıştı. Bu kar zamanından önce bu gizemi çözmeliydi.
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIŞ
Science Fictionİki güneşle aydınlanan kış gezegeninde her yedi ayda bir kar zamanı başlar, on üç ay sürer. Kar geldiğinde hiçbir insanın kapalı alanlar dışında yaşama şansı yoktur. Kapalı alanlarda ise uyanık olarak yaşamaları mümkün değildir. Kar zamanı geçene...