james potter × reader
× × ×
as we fade in the dark
just remember you will always burn as bright
-my chemical romance-
× × ×
Gündüzleri her zaman senin için en sıkıcı zamanlar olmuştu. Gece yarılarına kadar ders çalışan sen, gündüzleri uyanmakta zorlandığın için ve çoğunlukla zombi gibi gezdiğin için gündüzleri sevmezdin.
O sabah da Biçim Değiştirme sınıfına yol alırken yatağını düşünüyor ve uyumak istiyordun. Aslında uyumak fikrinin altında bastırılmış bir düşünce daha vardı. Bilinçaltına ittiğin ve ustalıkla kontrol ettiğin bir düşünceydi bu. Karşılıksız sevginin görkemli bir örneğiydi. Fakat o düşünceyi inanılmaz bir ustalıkla bastırıyordun ki, her an kafanda 'James Potter' ismi yankılansa da odağını ondan uzakta tutuyordun.
Dalgın bakışlarını etrafta gezdirirken taş zeminde koşuşturma sesleri yükseldi ve bir avuç öğrenci neşeli kahkahalarla koridora daldı. İrkildin. Tabii dalgınlığından kurtuluncaya kadar koşuşturanlar yanına gelmişti. O sırada içlerinden biri senin omzuna çarptı fakat sen dengeni kaybetmezken çocuk yalpalayarak yere düştü.
İstemsizce bir nida kopardın ve omzundan kayan çantanı son anda tuttun. Ancak çantanı tutar tutmaz sana çarpan kişinin yanına koştun. Kimin çarptığını daha çarpmadan anlamıştın zaten. Onu kokusundan tanımıştın.
Koşan çocukların kahkahalarından onların kendine 'Çapulcular' diyen yaramaz Gryffindor takımı olduğunu biliyordun. Onlarla kişisel olarak tanışmazdın fakat herkes onları tanırdı. Sana çarpan çocuk ise Çapulcuların zengin ve gözlüklü Potter'ından başkası değildi. Aslında Potter'ı tanımlarken bu kelimelerin yanına milyonlarca farklı kelime getirebilirdin ama sen Potter'ı çoktan kalbinin derinliklerine gömmeye karar vermiştin.
Onun yanına yaklaştığında ise çocuğun elleriyle yüzünü kapatmış olduğunu ve delice güldüğünü fark ettin. Bununla eş zamanlı olarak kaşların çatılırken diğerleri de James'in düştüğünü fark edip ikinizin yanına gelmişti.
"Biraz daha dikkatli olsana, Çatalak." dedi Remus Lupin diğerlerine nazaran daha ciddi bir ifadeyle arkadaşına bakarken. Onlar James'i yerden kaldırmaya çalışırken senin orada olduğunu bile fark etmemişlerdi. Bir adım geri çekildin ve ciddi bir ifadeyle onları süzdün. En azından bir özür bekliyordun.
James Potter yerden kalktı. Çoğu kızın onun bu halini görmesiyle nefesi kesilirdi herhalde. Ama sen artık bu heyecanlanma olayını aşmıştın. Ama evet, ellerini dikkatsizce saçlarına gezdirirken ve onun nefret ettiğini bildiğin siyah gözlüklerini düzeltirken yanaklarının al al olduğunu kabul ediyordun.
Dörtlü uzaklaşacakken Remus Lupin'in kafasıyla James'e işaret vermesiyle aralarında bir gülüş koptu. Altını çizerek hatırladın ki Çapulcular her şeye gülerlerdi. Bu nedenle gülüşlerden alınmadın bile. Diğerleri alaycı bakışlarla sizi süzdükten sonra ilerlemeye başladı ancak James geride kalmıştı.
Korkusuzca gözlerini onun gözlerine diktin. Bakışlarında kibir, üstünlük, umursamazlık vardı. Bir Ravenclaw'a göre zaten her zaman fazlasıyla cesaretli olmuştun.
James, senin bakışların altında birkaç saniyecik şaşırdı. İnsanların ona üstten bakmasına alışkın olmadığı için senin keskin bakışların ona alışılmışın oldukça dışında gelmişti. Fakat toparlanması uzun da sürmedi.
Kontrollü bir sırıtışla -ki onun bilmiş ve sinir bozucu sırıtışı seni her zaman gülümsetirdi- sana baktığında dudaklarındaki ciddiyet az çok bozuldu. James Potter ise bundan kuvvet alarak ellerini saçlarına daldırdı -ki sen onun havalı saçlarına bayağı bayılırdın-.
"Affedersin." dedi sırıtışını bozmadan. Gözlerinin içi gülüyordu. "Ben James Potter ve sana çarpmak istememiştim."
Ellerini saçlarından ani bir hızla çekti ve abartılı bir kibarlıkla -bunu inadına yapıyordu- elini sana uzattı. Ama sen bu tarz kızları güldüren oyunlara kendini teslim edecek değildin. Klasik gönül alma yöntemleri diye düşündün. Bir Ravenclaw'u kandırmak için Potter'ın daha fazla çalışması gerekiyordu.
"Önemli değil, James Potter. Bir daha olursa-" diye başladın fakat cümlenin kalanında diyecek bir şey olmadığını fark ettiğinde durdun. Gözlerin taş duvara kaydı ve omuz silktin. "olmasın."
James Potter'ın havada kalan eline göz ucuyla baktın ve dönüp Biçim Değiştirme sınıfına doğru yol almaya başladın.
Bunu beklemeyen James Potter ise elini utançla cebine sokup arkandan bağırdı. "İsmini söyleseydin bari."
Yürümeyi kesmeden arkanı döndün ve göz kırptın. "Senin için öğrenmesi zor olmamalı." diye bağırdın. Daha sonraysa önüne döndün ve yürümeye devam ettin.
En azından artık James Potter'ın kafasının bir yerlerine kendine yer ettiğine emindin.
- - - -
[ve işte o efsanevi gif]