Ayağımda ki topuklulara inat dar ve bozuk yolda yürüyordum. Bir yandan sokak numaralarını takip ederken diğer taraftan da adresi kaçırmamak için telefona bakıyordum.
Etrafımda bir çok insan vardı. Kimisi halı yıkıyor, kimisi kaldırıma oturmuş çekirdek çitliyordu. Çok kalabalık bir sokağa benziyordu. Çocuklar sokağın ortasında koşuşturup,top oynuyorlardı. Bizim yaşadığımız yerden çok farklıydı. İçerisinde gerçekten yaşam olan bir yerdi.Yol boyunca neden burada olduğumu sorgulayıp durdum. Babam hasta yatağında yatarken yanında olmak varken beni bu mahalleye yollamıştı. Verdiği adreste yaşayan kadını alıp ona getirmemi istemişti. Yabancı gözlerle etrafı ararken bacağıma çarpan bir kız çocuğu ile irkildim. Gözleri masmavi ve kocamandı. Biraz korkmuşa benziyordu. Kızın elinden tutup elimdeki adresi sormak için aşağı eğildim. Fakat küçük kız çoktan koşup uzaklaşmıştı benden. Kenarda halı yıkayan teyzelerin yanına doğru yürüdüm.
" Kolay gelsin. Buralarda Necla adında biri oturuyormuş. Numara. Numara 54 te. Hangi ev acaba biliyor musunuz?"
Kadın beni gözleri ile süzdükten sonra yanıt verdi.
" Sen Necla'nın nesi oluyorsun da arıyorsun onu."
Yanında halı fırçalayan kadın doğrulup bir cevapta o vermişti.
" Bize akrabam yok diyordu. Kimlerdensin sen. "
Kadına uzaktan bir akrabası olduğumu söyleyip evi öğrendim. Evin kapısına geldiğimde üzerime çeki düzen verip zile bastım. Kapıyı açan beyaz tenli, mavi gözlü, altın gibi saçları olan bir kadın vardı. Adının Necla olup olmadığını sordum.
" Merhaba. Beni babam Yusuf Çağlayan gönderdi. Müsaitseniz içeride konuşalım isterseniz. Bu topuklular yüzünden ayaklarım ağrıdı da. Biraz daha ayakta durursam düşücem sanırım."
Kadın hafif bir tebessüm ile beni içeriye aldı. Uzun uzun yüzüme baktıktan sonra beni içeriye aldı. Önüme ikramlıklar koyduktan sonra yanıma oturdu. Elini yanağıma götürüp biraz okşadıktan sonra konuşmak için boğazını temizledi.
" Sen benim kim olduğumu biliyor musun?"
" Hayır. Babam çok hasta. Durumu hiç iyi değil. Sadece benden sizi bulup ona getirmemi istedi. Lütfen bir şey sormayın ve benimle gelin. Babamı son kez mutlu görmek istiyorum."
" Baban. Babanla...."
Sözü yarım kalmıştı. Kapının kilit sesi ile gözümü kapıya çevirdim. İçeriye uzun boylu, esmer, oldukça yakışıklı bir adam girdi.
" Cüzdanımı unutmuşum. "
Diyerek vitrinde duran cüzdanını pantolonun arka cebine koydu. Masadaki kurabiyelerden alıp ağzına attı. Sonra Necla Hanım'a dönüp " Kim bu kadın?" diye sordu. Daha sonra bana dönerek sözlerine devam etti.
" Eteğinin devamını diktirmeye mi geldin? Yoksa üstündekinin mi?"
Adamın cümleleri sinirlenmeme sebep olmuştu. Tam cevap verecekken karşımda oturan kadın izin vermedi. Benden önce yanıt verdi.
" Oğlum. Çok ayıp. Ne diyorsun sen öyle. Misafirimize bu şekilde davranmanı yakıştıramadım sana. "
Olayın daha fazla uzamaması ve bir an önce hastaneye geri dönmek için ayağa kalktım. Yanımda duran adama gözlerimi çevirip konuşmaya başladım.
" Ne eteğime bir parça diktirmeye ne de kendime laf söyletmeye geldim. " sonra Necla Hanım'a dönüp devam ettim. " Söylediklerimi bir düşünün isterseniz. Hemen kestirip atmayın. Bu kağıtta adres yazılı. Gelirseniz babamı da beni de sevindirirsiniz. Her şey için teşekkür ederim. İyi günler. "