"Nitekim, hayatta felaketlerle gelen bir dönüm noktası;bildiğimiz dünyanın yok olduğu bir an olmalıdır. İki kalp atışı arasında bizi farklı birine dönüştüren bir an."
Bu sıradan bir insan için, sadece elimde okuduğum kitapta yazılan, uyduruk bir cümle olabilirdi. Ama aynı durum benim için geçerli değildi.Ben Rüya, Rüya Eroğlu.
Benim dönüm noktam yeni başladı sayılabilir aslında. Olaylar nasıl gelişti ben de bilmiyorum.Annemi kaybedeli yıllar oluyor, sorsanız simasını bile hatırlamakta güçlük çekiyorum. Birtek ablam vardı benim için, tek ailemdi fakat bana yetiyordu. Bu arada ablam birkaç hafta önce evlendi. Ve bomba haberi söylemezsem olmaz; bir anda ortaya çıkan babam düğüne geldi. Ablamı yedi yaşından beri görmeyen babam. Bir anda terkedip giden, arkasında gözü yaşlı seven bir kadın, ve yaşları yedi ve beş olan iki masum kız bırakan adam. Ablamın düğününde bana herşey için üzgün olduğunu ve onun yanında yaşamamı teklif eden babam. Aa tabi siz bilmiyorsunuz, benim zayıf karakterli babacığım büyük adam olmuş, köşeyi dönmüş,olan bize olmuş. Ne trajedik ama! Neyse işte , ablam evlenince ben de onunla taşınmak zorunda kaldım,beni asla bırakmazdı. Sonra işler değişti tabi, önce evde kendimi misafir gibi hissetmemle başladı olaylar. Sonra yeni eniştemin bana tuhaf bakışları devam ettirdi bunu. Bir süre görmezden geldim, olmaz Rüya, saçmalama Rüya, sen yanlış görmüşsündür Rüya...
Yanlış falan görmemiştim işte. Bir gün bana ablamı sevmediğini, onunla birlikte olmayı teklif ettiğinde herşey değişti.O adam bana öyle hisler besliyorken o evde kalamazdım, doğru olmazdı. Ablam için asla yapmam dediğim bir şeyi yaptım. "biricik" babamı aradım ve teklifini kabul etmek zorunda kaldım. Evet, evet doğru, yanlış duymadınız. Ve benim hayatımın dönüm noktası orda başladı işte.
Şuan biricik babamın yanına gitmek için bindiğim uçaktayım. Kafamı pencereye yaslamış, gün batımında size hayatımı anlatıyorum. Herşey o kadar kötü sayılmaz , en azından manzara güzel!Yaklaşık bir saat sonra babamın yanında olacağım. Nasıl bir his diye sorarsanız, tuhaf ama bir o kadar trajedik. Hayatımın bundan geriye kalan kısmı hakkında hiçbir önsezi yapamıyorum. Ne düşünmem gerek, ne uygulamalıyım bilmiyorum. Okulum, arkadaşlarım ve birçok anım da aklımla beraber geride kaldı. Küçük bir şehirden, İstanbul gibi kocaman bir şehire atılan bir yem gibi görüyorum kendimi. Yeni hayatım nasıl olacak acaba; yanımda yaklaşık on dakikadır horlayan teyze gibi sıkıcı mı, yoksa uçak azıcık rötar yaptı diye ortalığı inleten sosyete kadın gibi farfaralı mı, en ufak bir fikrim dahi yok. Önümde oturan sarışın , beş altı yaşlarında bir çocuk var bu arada. Birkaç dakikadır onu izliyorum çaktırmadan. Tablette bir çizgi film açıyor, tuhaf espriler yapan adama kahkaha atıyor. Dalgınlığıma geldi ve ben de gülmeye başladım. Kim buz gibi esprilere gülerdi ki? Sanırım günlerdir beni güldüren tek şey o korkunç adam ve yaptığı iğrenç esprilerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saplantı
Romance"Tutkuyla aşık olmak ya da kendini kaptırmak kanıtlanmış bir zihinsel durumdur. Saplantı, sarhoş olma, susuzluk ve açlıkla aynı beyin devrelerini kullanır. Bir duygu değildir ama diğer duyguları güçlendirir ve bastırır."