Chapter4 : Yeni Düzen

171 4 0
                                    

Ayarlanan saatin dolmasıyla çalmaya başlayan alarmın tiz sesiyle gözlerimi açtım. Bugün nihayet ilk iş günümdü. Babacığın cv torpiliyle işe girmeyi başarmıştım. Yataktan bir hızla kalktım, ilk önce alarmı susturup, banyoya doğru ilerledim.

Kısa bir duşun ardından saçlarımı kurulayıp giyinmeye başladığımda saat yedi buçuğu geçiyordu. Aferin Rüya, ilk iş gününe geç kalacaksın diyen iç sesime hak vererek daha da hızlandım. Üzerime beyaz bir gömlek, altına buz mavisi jean geçirdim, krem stilettoyla yürüyebileceğime ihtimal veremesem de ayağıma geçirdim ve evden tabiri caizse koşa koşa ayrıldım.

Hava bugün güneşli ve ılıktı, böyle havaları oldum olası sevmiştim. İnsanı bunaltan bir sıcak ta yoktu, üşüten bir soğuk ta .
Kulaklığımı takıp otobüse atladığımda hızla çarpan kalbimi hissetmiştim. Bugün nihayet o karmaşık hayattan biraz uzaklaşacak, kendi hayatıma bir adım atacaktım. Umut verici bir gündü. Umut fakirin ekmeğidir diyen iç ses Rüya ya sırıttım, babacık ne güne duruyordu artık?

Şirketten içeri topuklu ayakkabıya hazır olmadığımı gösteren yamuk yumuk bir giriş yapmıştım, doğruca toplantıda bize anlatılan konuma ulaştığımda beni saçlarını sıkıca topuz yapmış, yuvarlak gözlüklü harry potter çakması asistan bekliyordu, gözlerimi devirerek yanına ilerledim.

" Merhaba , ben Rüya Eroğlu. Yeni stajyerim, bu dosyada sizin asistanınız olacağım yazıyor. "

Potter çakması üsten bir bakışla kısa süre beni süzdükten sonra cevap verdi.

" Evet , hatırladım. Ben Melis, patronun asistanının asistanıyım. Sen de benim asistanım olacaksın geçici bir süre. "

Kendimi tutamayarak sırıttım.

" Ne yani, ben patronun asistanının, asistanının asistanı mıyım? "

" Konum icabıyla evet. Şirketimizin patronu Aras bey, çok titiz ve sert bir adamdır. Önceliğin bu olsun, sana halletmen için vereceğim dosyaları dakikası dakıkasına düzenli olarak bitirmen gerekiyor. Bu arada yemek molası öğlen 12 ile 1.30 arasında. Öğlen cafeye inerken seni haberdar ederim."

Melis'in içtenliğine gülümsedim. En azından yelloz değildi.

" Teşekkür ederim."

Bana gülümseyerek cevap verdi, ve beni ufak bir odaya götürdü. Sağ tarafı boydan cam kaplı, büyük çalışma masası ve sandalyesi, hatta küçük bir kitaplığı olan küçük bir ofisti.

" Burası senin ofisin, burda her asistanın kendi ofisi vardır. Çünkü verilen dosyalar ayakaltında halledilecek şeyler değil. Ben yan ofisteyim, birazdan dosyalarını getiririm, sen de ozamana kadar kafana göre yerleşmeye çalış. "

Ona teşekkür ettikten sonra elimde orta boy bir karton kutuyla ofisin ortasında kalakaldım. Ofis küçük ama çok güzeldi. Kutudaki kişisel eşyalarımı bir bir çıkarmaya başladım. Sanırım artık hayatım güzelleşiyordu. Kutudan ilk çıkardığım annemin fotoğrafıydı. Yüzümdeki buruk gülümseyişle eski ahşap çerçeveyi okşamaya başladım. Sol yanağımdan süzülen yaşı annemin fotoğrafına düşen damlayla farkettim. Hemen yüzümü silip , fotoğrafı temizledim ve büyük çalışma masasının en güzel yerine koydum. Diğer işlerimi de halledip nihayet dönen sandalyeye kendimi attığımda , elinde birkaç dosyayla bana doğru gelmekte olan Melis'i gördüm, ona gülümsedim.

" Ne o , birileri şimdiden yorulmuş mu yoksa?"
" Sayılır, e bünye alışık değil tabi. "

Bana sırıtan Meclis'e gözlerimi devirdim. Hem yorulmuş hem de acıkmıştım. Saate baktığımda Melis'in yanıma , öğle arası molası için geldiğini anlamıştım. Guruldayan midem acıktığımıza onay verdiğinde telefonumu alıp Melis'i takip etmeye başladım.

Aşağı çalışanların yemek yediği yere geldiğimizde dürtülerimin beni yanıltmadığını anlamıştım. Burası lüks bir cafeden farksızdı. Elimize tabakları alıp sevdiğimiz şeylerden koymaya başladık. Tatlı olarak supangle olması sırıtmama yetmişti. Tabağımı yarıya kadar doldurup , boş bir masada Melis'in yanına oturdum.  Yemeğimi yemeye başladığımda , Melis de konuşmaya başlamıştı.

"Ee anlat bakalım, seni buralara ne getirdi ?"

Küçük bir oflama çekip, hayatımı kısaca özet geçtim. Melis sanki korkmuş gibi bana bakıyordu fakat acıma duygusunu da sezmiştim. Konuyu değiştirmek anacıyla lafa tekrar atıldım.

" Neyse işte, anlat bakalım burda işler nasıl işler? "

Çakma kafiyeme sırıttıktan sonra konuşmaya başladı.

" İş disiplini olarak görebileceğin en saygın yerlerden biri. Çalışanlara bonkör, ve her anlamda ustalaşmış. E tabi yellozlar da haliyle burda ama merak etme zamanla alışırsın. Şirketin baş kurucusu Adnan bey yıllar önce vefat etmiş, haliyle oğlunu başa geçirmişler. Aras bey bu koca şirketin başına geçtiğinde henüz 19 yaşındaymış. Sadece burasıyla kalsa iyi, adamların bütün otel motel ne varsa çevirmesi Aras beye kalmış. Ama adam disiplinli, öyle zengin züppelerden değil. İşine önem veriyor ki , burayı bu hale o getirdi. Her işin altından da kalkmış helal . Buradaki veya burası dışında çoğu kızın hayallerini süslüyor diyebiliriz. İşini iyi yapman gerekir, çünkü sözünü hiç esirgemez. Sert kuralları vardır, laubaliliğe gelemiyor belli ki iş disiplinine takıntılı."

Üzülmüştüm, insanın en yakınını kaybetmesi ne demek bilirdim. Ama güçlü insanmış diyebildim, herkes öyle kolay kalkamazdı her taşın altından.
Fazla uzatmadan yemeğimizi bitirip yukarıya çıkmıştık. Ofisimden içeri girdiğimde Melis'in bırakmış olduğu dosyaları gördüm ve bitirmek için işe koyuldum. Ne kadar çabuk, o kadar iyiydi.
Saatler sonra kafamı kaldırdığımda saatin dörde yaklaştığını farkettim. Bu da ilk günü kazasız belasız atlattığım anlamına geliyordu. Bitirdiğim dosyaları Melis'in çalışma masasına bıraktıktan sonra yavaşça giyindim ve ofisten dışarı çıkmaya başladım. Kulaklığı takıp Pera'nın rastgele bir şarkısını açtıktan sonra şirkete yakın mesafedeki otobüs durağına geçtim , çok geçmeden otobüs gelip içine atladığımda şarkı hala devam ediyordu.

Kendime yeni bir hayat kurmaya başlamıştım bugün. Ve bu hayatın, öncekiyle uzaktan yakından alakası olmayacağını biliyordum.

Otobüsten indim ve çok geçmeden eve vardım. Kapıdaki anahtarı çevirdiğimde babacığın evde olmadığını anlamıştım. Yukarıda beni bekleyen odama çıktım ve kendimi yatağa bıraktım. Biraz dinlenmeliydim.


                                      ***

Gözlerimi yorgunlukla açtığımda saati bırak, hangi yılda olduğumuzu düşünüyordum. En son Alp'le birlikte kendimize blended malt sipariş ediyorduk. Eve nasıl, hangi ara geldiğimizi sorgulamayacaktım. Telefonu elime aldığımda meşhur cevapsız aramaları görmemem elde değildi. Umursamadan yataktan kalktım ve soğuk bir duş aldım. Yirmi dakikalık bir duştan sonra hızlıca giyindim ve ara sıra geldiğim dağ evinden sesiz adımlarla çıktım.
Arabaya atlayıp, yolu nereye olduğunu bilmediğim yerlere sürdüm. Benim gibi bir adamın hayatı, böyle zorunluluklarla sürdürülemezdi. Bi yolunu bulup Gizem deneni belayı başımdan def etmeliydim. Kendimi onunla evli düşünemiyordum. Nihayet bir sahil kenarına geldiğimde arabandan indim. Kaputa yaslanıp bir sigara yaktım , ve denizi dinlemeye başladım. Sessizlik kendine hayran bırakıyordu.

Birkaç saat daha sahilde oyalandıktan sonra eve geçmeye karar verdim. Yarın şirkette toplantılar vardı, geç kalamazdım. İsteksiz adımlarla arabaya geri atladım ve yine yollara koyuldum. Eve vardığımda saat biri geçiyordu. Kimseyi uyandırmadan yavaş adımlarla odama çıktım. Üzerimdeki ceketi ve pantolonu fırlattım ve kendimi soğuk yatağa bıraktım. Sanırım son zamanlarda beni rahat hissettiren tek şey buydu.


Uyandığımda gece yarısıydı ve ben işten geldiğimden beri uyuyordum. Kalkıp bişeyler yemeye karar verdim. Telefona baktığımda babamdan gelen mesajı görmüştüm.

« Ben biraz gecikeceğim, merak etme. »

Sanki çok ta umrumuzda diyen iç sesime hak verdim ve mutfağa indim. Ufak bir sandviç yaptıktan sonra yanına portakal suyu koydum ve televizyonun karşısına geçtim. Rastgele bir savaş filmi açtığımda tabak yarıya inmişti. Birkaç saat film izledikten sonra televizyonu kapattım. Artık çalışıyordum, işe geç kalmamalıydım. Bulaşıkları tezgahın üzerine bıraktıktan sonra hızlı adımlarla odaya çıktım ve tekrar yatağa yattım. Midem o kadar dolmuştu ki uykuya dalmam saatleri bulmuştu.

Saplantı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin