Bölüm 1

43 10 1
                                    

Ben Safir Tuna Yılmaz. İstanbul'un herhangi bir mahallesinde, herhangi bir anne babanın kızıydım...

Anne ve baba...

On altı yıllık hayatımı zehir eden iki cahil insan. Annem ev hanımı, babam ise o kahve senin bu kerhane benim! gezen gecesi gündüzü olmayan biri. E haliyle evin masrafları benden çıkıyor. Çalışkan bir öğrenci olmamın yanı sıra genç yaşta hayata atılmış bir kızdım. Okul çıkışları kafede çalışır, kazandığım parayı babama yedirirdim. Çoğu zaman direnirdim, bu yüzden dayak yemişliğim bile olmuştur ama direnmek benim ikinci adım gibi bir şeydi.

Bugünümü de zorda olsa bitirmiştim. Kafeden çıkıp eve doğru yol almaya başladım. Akşam dokuz civarıydı.

Sabahtan beri içimde bir his vardı. Altıncı hisleri kuvvetli bir kızdım. Bir şey olacağını seziyordum...

Bu yüzden de gergindim biraz. Evin olduğu sokağa doğru yol aldım. Havada hislerime ortakmışçasına kasvetliydi. Korkuyordum... Sonuçta on altı yaşında bir kızdım. Babama ne kadar karşı gelebilirdim ki!? Kahretsin! Kesin bugün maaş aldığımı biliyordu. Zaten bir maaş günleri görürdüm onu...

Ayın başında gelip paranın çoğunu ve annemin birikmişlerini alıp giderdi. Ta ki elindeki para bitene kadar. Eskiden bu kadar gaddar değildi. En azından eve bir fahişeyle gelmiyordu. Son iki aydır koluna taktığı kadını da getiriyordu. Benden aldığı parayı gözüme soka soka kadına veriyordu.

Alın terimin böyle bir harama vesile olması kadar canımı acıtan bir şey yoktu. Annem ise usanmıştı. Bir ara boşanma mevzusu yüzünden dayak yemişliği bile olmuştu. Babam annemi sırf dedemin anneme kalan emekli maaşı yüzünden yanında tutuyordu. O da giderse biliyordu ki ona vereceğim paranın dişinin kovuğuna yetmeyeceğini...

Düşüncelerim beni kapıya kadar getirmişti. Hergün yaşadıklarımı düşünür, yaşadığım hayata küfürlerimi iletirdim.

Kapının önüne gelince kulak kesildim, içeriden gelen sesler apartmana yayılıyordu resmen. Yine bizimkiler tartışıyordu herhalde. Şaşırmadım tabi ki! Çantamdan anahtarları bulup kapıyı açtım ve o an her şey ağır çekimde hareket etti. Babam ekmek bıçağını alarak annemin karnına saplamaya başladı. Bir an, yemin ederim ki bir anlığına aklımı yitirdiğimi sandım. O kadar yüksek bir çığlık attım ki babam elindeki bıçakla bana döndü. Sanki ne yaptığını yeni idrak ediyor gibiydi. Gözlerim yere kaydı. Ağzımı açtım ama geri kapadım. Az önce bağıran ben değilmişim gibi sesim çıkmıyordu. Sanırım şoka girmiştim. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, bir yandan da geri geri gidiyordum.

Kanepenin oradan gelen topuklu ayakkabı sesi babamla benim ilgi odağımızı değiştirdi. Geriye doğru gittiğimi farkeden babam panikleyerek yanıma geldi ve beni içeri sürükledi.

Hala hıçkırarak ağlıyordum ve ağza alınmayacak hakaretler ediyordum. Kadın ise hiç benden etkilenmemiş, yerde cansız yatan bedenden korkmamış gibi gülerek beni izliyordu. En sonunda sessizliğe dayanamayan babam:

-O öldü! Ne yapacağım ben? Hapse giremem! Olmaz bu saatten sonra olmaz...
Diye sayıklamaya başladı.

Nasıl böyle bir şey yapardı!? Aklım almıyordu! Annemi öldürecek kadar nasıl gözü dönerdi!?

Birden dilim çözüldü ve hissettiklerimi haykırarak dışa vurmaya başladı.

-Allah belanı versin lan senin! Sen nasıl bir insansın!? O kadının senin üzerinde ne kadar hakkı vardı! Sen yanındaki kaltakla bir olup bunları ona nasıl yaşatırsın! Ne hakla onu öldürmeye kalkarsın!? Kaç senedir bir baltaya sap olamamışken, ona böyle bir şeyi yapmaya nasıl cesaret edersin!? Vicdanın yok mu lan senin? ANNEMİ benden nasıl alırsınız!?
Diye avazım çıktığı kadar bağırdım. Babam tıslamaya benzer sert soluklar alarak ileri gitmeye başladı. Dediklerimin hiçbir anlam ifade etmediğini anlayalı uzun zaman oluyordu...

Bir ihtimal annem yaşıyordur diye nefesini kontrol etmeye çalıştım. Hıçkırıklarım daha da arttı, aradığım nabzı bulamazken...

-Kahretsin! Ambulansı arayın, kan kaybediyor. O ölecek!
Diye bağırmaya başladım. Babam hırsla bana döndü:

-Ben bu saatten sonra hapse giremem, Allah'ın cezası! Sizden nefret ediyorum, nefret! Hayatımı zindana çevirdiniz, boynumdaki tasmadan farksızsınız!
Deyip elindeki bıçakla bana yöneldi.

Gözlerim büyümeye başladı. Asıl hayatımızı zindana çeviren kendisi iken bütün suçu bize yıkması ne kadar acınasıydı!

-N...ne yapıyorsun!? Çabuk...çabuk ambulansı ara!
Dedim bana doğru gelirken, sanırım beni de öldürecekti. Zaten ölüden tek farkım nefes almaktı...

Babamın az ilerisinde bulunan kadın babama yönelerek onu sakinleştirmeye çalıştı. Herhalde bir ölü daha istemiyordu. Hah! Şu an ne kadar ucuz göründüğünün farkında mıydı acaba!? Yuvasını yıktığı kadının evinde onun ölüsünün önünde kocasına sırnaşıyordu.

Bunun yanı sır bu kadar sakin olması beni işkillendiriyordu, ki kadın en fazla otuzlarının başlarındaydı. Şu an korkup topuklaması lazım değil miydi? Bakışlarım sertleşti birden aklıma gelen düşünce ile

Annemin ölmesini o mu istemişti? Bu kadar sakin olması normal değildi!

Bir şeyler konuştu babamla, sonra birden bakışları bana döndü ve aklına çok dahice bir fikir gelmiş gibi gülümsemeye başladı. Dolgun, kırmızıya boyanmış dudaklarını aralayarak konuşmaya başladı:

-Şhtt sakin ol! Sen hiçbir şey yapmadın Ahmet! Sedef'i Safir öldürdü...

Soğuk Savaş...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin