Namjoon çıkardığı kırmızı atkıyı küçük olanın boynuna doladı. Kızarmış kulaklarını, atkının içine saklayıp dağılmış kahkülünü düzeltti.
Jungkook hafifçe kaşlarını çattı. -beni ısıtmaya çalışırken o üşüyor.
O da yanındaki beresini alıp Namjoon'un başına geçirdi. Jungkook'un aksine, soğuğa daha dirençliydi bedeni. -umurumda değil, fark etmez. Sonuçta o da üşüyor.
Kulaklarını tamamen kapatmıştı. Gözünün önüne perde düşen saç tutamlarını yana aldı. Elini saçlarından çekeceği sırada büyük olan huysuz bir mırıltı çıkardı. -elleri çok soğuk..
Jungkook'un elini sıcak sayılınabilecek olan yanağına bastırdı. İç çekerken sıkıntıyla mırıldandı.
"Neden ufak bir çocuk gibisin? Atkıyı boynuna sararken bile iri gözlerin meraklı meraklı dolanıyor. Ama gözlerime değmiyor pek, neden?"
"Huh?"
Jungkook şaşırmıştı. Sadece hyungundan çekindiği için göz temasından kaçınıyordu. -onun, bunu yalnış anlamasını istemiyorum.
"Öyle değil hyung," gözlerini utangaçca tamamen ona çevirdi. "Sadece, çekiniyorum." Namjoon yanağındaki ufak çukuru gösterecek kadar güldü.
"Benden neden çekinesin, Jungkook? Sonuçta senin hyungunum."
Namjoon başını yana yatırdı. -boğazım sarmaşık gibi birbirine dolandı sanki.
Hafifçe yutkundu Namjoon. Jungkook onun aksine rahatlamıştı. Aralarında bir tuhaflık olmadığına sevinmişti.
Jungkook avuç içinin yeteri kadar ısındığını fark edince elini aşağı indirdi. Namjoon'un yüzü bir an yana düşecekmiş gibi olmuştu, son anda toparladı kendini.
Namjoon bir sorun yokmuşçasına gülümseyip gökyüzüne bakındı. Yağmur durmuş, tatlı bir esinti kalmıştı.
Durağın yanındaki turuncu cihaz parladı. Kentin çoğu yerinde bulunan, otobüsün geldiğini haber eden bir cihazdı. Alarm gibi kısık bir ses çıkarır ve yeşil ışığı yanardı.
Namjoon ekrana yaklaşarak hangi otobüsün geleceğine baktı. İki dakika sonra merkez otobüsü gelecekti.
"Oh, bu senin otobüsün. Hazırlanmalısın, birazdan gelecek."
Jungkook başıyla onaylayıp boynundaki atkıya uzandı. Namjoon onu durdurup, "Sorun değil. Sen de kalsın, bir gün verirsin." Dedi gülümseyerek. -sana benden bir şeylerin anı kalmasını istiyorum.
Jungkook büyüğünün bu hoş davranışına gülümseyerek başıyla onayladı. Otobüsün sesi onlara ulaşmıştı, Jungkook çantasını sırtlayıp nefesini dışarı verdi.
Otobüs durağın önünde durmuştu. Kapıları açıldığında hızlı adımlarını otobüse yönlendirdi. Otobüse binmeden önce ona dönüp el salladı.
"Hoşça kal hyung, kendine dikkat et."
Namjoon elini pantolonunun cebinden çıkarıp ona doğru salladı. Büyük olan gülümsediğinde Jungkook son kez tebessüm edip otobüsü daha fazla bekletmemek için hızlıca bindi.
Kapılar kapanmıştı, Jungkook kartını çıkarıp cihaza okuttu. Yeşil ışık yandığında arkalara doğru ilerleyip cam kenarına oturdu.
Onu izleyen hyunguna baktı. Gözleri birleşen ikili birbirlerine gülümsediler. -namjoon hyungu gülümsettiğim için mutluyum.
Otobüs hareket edince gözleri ayrıldı ikisinin. Jungkook önüne dönüp boynundaki atkıyı gevşetti. O sırada fark etmişti, Namjoon hoş kokusu sinmişti atkıya.
Namjoon uzaklaşan otobüsün arkasından baktı bir süre. Sonra elini cebine attı. Lolipopunu çıkardı, ambalajını çıkarıp yanındaki çöp kutusuna attı.
Lolipopu diliyle buluşturdu, kapişonuna uzanıp başına çekti. -göz alıcı gri gibi, bomboş içim şimdi..