×4

1.4K 161 8
                                    

Hava yağmurluydu.

Namjoon sağanak yağışın altında koşarak otobüs durağına ulaşmaya çalışıyordu. Sert bir soğuk olmasa da, çok üşümüştü genç çocuk.

Başındaki montunun şapkasının ona pek bir yararı dokunmuyordu. Ellerini yünlü cebine yerleştirip soğuk nefesini üfledi.

Cebindeki eline değen lolipop ambalajıyla gülümsedi. Lolipopu dudakları arasına alıp koşturmaya decam etti. Sonunda sokağın başındaki durağa ulaştığında boş oturağa oturup başını geriye yasladı.

Lolipopu ağzında dolaştırırken telefonunun melodisi kulaklarına doluştu. Arka cebine uzanıp telefonu aldı. Ekrandaki kook yazısnı gördüğünde aramayı cevaplandırdı.

"Kook?"

Hışırtılı seslerin ardından burun çekişini duydu küçüğünün. Yerinde doğrulurdu.

"H-Hyung?"

"Kook, iyi misin? Sorun ne?"

Sesindeki ufak telaşı hisseden Jungkook burukça gülümsedi.

"Hyung, iyi değilim. Soru sorma lütfen. Yanıma gelebilir misin?"

Jungkook Namjoon'un ona karşı koyamadığının tam olarak farkında değildi. Sadece ona değer verdiğini sanıyordu. Kalbini susturmak için öyle düşünüyordu en azından.

Namjoon o görmese bile başını sallayıp "Geliyorum," diyerek telefonu kapattı. Durağa yaklaşan otobüse kısa bir bakış atıp yanaklarını şişirdi. Otobüsün ters yöne gidişini izledi.

Merkez otobüsünü beklerken bir yandan sorunun ne olacağını düşünüyordu. Ailesiyle bir problemi yoktu, ailesine karşı sevgili ve saygılı bir çocuktu.

Bir süre sonra durağa yaklaşan otobüsle rahatça bir nefes vermişti. Küçüğüne bir şey olacak olması düşüncesi bile onu boğuyordu.

Aklındaki düşünceleri savuşturup kapıları açılmış otobüse bindi. Kartını cihaza okutup ilerledi. Boş bir yere yerleşip elindeki kartla oynamaya başladı.

Yollar birbirine karışırken şehrin ışıkları canlı bir şekilde yanıyordu. Saat gece yarısına yaklaşıyordu, bazıları nehirin etrafında geziniyor, bazıları evine gidiyordu.

Namjoon son durakta inmiş koşar adımlarla Jungkook'un evine yol almıştı. Sokak lambalarının aydınlattığı sokakları bir bir gerisinde bırakırken, Jungkook'un evi görüş açısına girmişti.

Hafif bir rahatlamayla adımlarını daha da hızlandırırken, apartmanın açık bahçe kapısına yöneldi.

Demir kapının arasından sıyrılıp apartman girişine geldi. Rastgele bir numaraya basıp beklemeye başladı. Beklerken aynı zamanda farkında olmadan dizini titretiyordu. Kapının açılma sesini işittiğinde, çelik kapıyı ittirip içeri girdi.

Jungkook'un kaçıncı katta olduğunu tam kestiremedi. -üçüncü kat mıydı, yoksa dört mü?

İkinci kata çıktığında kapının pervazında dikilen kırklı yaşlarındaki adama baktı. Hafifçe eğilerek "Gece vakti rahatsız ettim, üzgünüm." dedi.

Adam ağzında bir şeyler geveleyip evine girdi. Namjoon kapanan kapıyla merdivenlere yöneldi. Basamakları ikişerli çıkarken göğüsü hızlı hızlı inip kalkıyordu.

Üçüncü kata çıktığında kapılara bakındı. Jeon yazısını arıyordu. Üçüncü katı da terk ederek dördüncü kata çıktı.

Elini dizlerine koyup nefesini düzene sokmaya çalışırken kapıların üzerindeki isimleri tarıyordu. Sonunda gözleri Jeon yazısıyla buluşunca mutlulukla gülümsedi.

Kapının önüne gelip yumruk yaptığı eliyle kapıyı tıkladı birkaç kez. Bir süre sessizliği dinledi Namjoon.

Yutkunarak yeniden çaldı kapıyı, bu sefer daha sert vurmuştu. Komşuları başına toplamamayı umdu.

Kapı gıcırtıyla yavaşça aralandı, büyük olan havada duran elini indirdi. Gözleri yaşla parlayan çocuk büyüğünü gördüğü anda aralarındaki üç beş adımlık mesafeyi kapatıp kolarını boynuna doladı.

Namjoon Jungkook'un kısık hıçkırıklarına karşı hüzünle nefesini verdi. Elleriyle küçüğün saçını okşarken onu içeri sokmak adına ilerledi.

İkisi içeri geçtiğinde Jungkook içinde tuttuğu tüm fırtınayı serbest bıraktı. Gözyaşları yanaklarından yol çizerek ilerledi, arkasından yeni bir gözyaşı firar etti.

Namjoon göğsüne sarılan küçüğün saçlarını okşarken başını başının üzerine yasladı.

Namjoon hem saçlarını okşuyor, hem sırtını sıvazlıyordu. Elinden başka bir şey gelmiyordu, biliyordu ki; konuşmak veya teselli etmek işe yaramayacaktı.

Zehrini akıtmasının daha iyi olacağını düşünüyordu. Jungkook'da buna sevinmişti. Zira, nedenini bilmediği duygularını birden neden dışarı vurduğunu bilmiyordu.

Bir saate yakındır öylece duruyorlardı. Namjoon Jungkook'un kokusunu ciğerlerine hapsederken uyuşmaya başlayan bedenini koltukta aşağı kaydırdı. Jungkook bunu tahmin etse de bu anı bozmak istemiyordu. Kendini fazlasıyla huzurlu hissediyordu.

"Hyung?"

"Hım?"

"..."

Jungkook büyüğünün sesini duymak istemişti. Derin sesi işitince başını Namjoon'un boynuna gömerek gülümsemesini sakladı.

Gerilen dudakları teninde hisseden Namjoon, dudaklarını hafifçe araladı. -tanrım.. beni delirtiyor.

Saçlarındaki elini beline yerleştirdi Namjoon. Sağ ve sol elini Jungkook'un sırtında birleştirip onu tamamen kendine çekti.

Geniş, üçlü koltukta sırt üstü uzanırken Jungkook'u da kendine çekti.

Jungkook gözlerini şaşkınca açarak Namjoon'un adem elmasını izledi. Namjoon hangi akılla bunu yaptığını sorguladı. -eğer, rahatsız olsaydı çekilirdi.

Bunu düşünerek küçük bedenin kokusunu içine çekmeye devam etti.

Jungkook hissettmesi yanlış olan duygularıyla boğuşurken, Namjoon huzurla gözlerini yumdu.

O gece, iki beden birbirine sarılarak uykuya dalmıştı. Kokuları kazaklarına sinerken ikisi de mutluydu.

heroine | namkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin