Namjoon elindeki kitapları ağır ağır raflara dizdi. Güzel elleri, kitapların kıvrımlarını buldu. Dudaklarının arasına serpilen şarkı kırıntılarıyla mırıldanmaya başladı.
'Biliyorum. Bana o gün attığın bakış, sadece ikimizin paylaştığı bir parça.'
Namjoon gülümsedi, bu şarkıya çok değer verirdi, fakat biliyordu. -o parçayı sadece ben paylaşıyorum.
Başındaki acı dalgasıyla kaşlarını çattı. Bu aralar ilaçlarını düzenli kullanmıyordu, bu da migrenine davetye çıkarıyordu.-kütüphaneden çıkınca dolabıma uğramalıyım.
Masanın üzerinde kalan son birkaç kitabı kolunun altına sıkıştırdı. Alfabetik sıraya göre dizdiği için uğraştırıcıydı. Hele, Japonca kitaplar tam bir baş belasıydı onun için.
Korece kitaplar bitince, elinde kalan Japonca kitaplara baktı. Heceleri bir araya getirip kelimeleri oluşturmakta zorluk çekiyordu. İki kitabı zor yerleştirmişti. -jungkook'u aramalıyım.
Kitapları yanındaki masaya bırakıp arka cebine uzandı. Telefonunu çıkarıp tuş kilidini açtı, ardından rehberine girip kayıtlı numarasını tuşladı.
"Alo, hyung?"
Jungkook'un tatlı sesini duyunca gülümsedi büyük olan. Sandalyeyi çekip oturduğu sırada konuştu.
"Umarım rahatsız etmiyorumdur?"
Öğle arasına daha girmemişti. Jungkook lisede olduğu için kuralar üniversiteye göre daha sıkıydı.
"Hayır hyung, öğle arasına girmiştik zaten. Her neyse, bir sorun mu var?"
Namjoon gözlerini kitaplara odaklamışken düşündü. -onu görebilmem için bahaneler üretmem sorun olmaz sanırım..
"Okulun kütüphanesindeyim. Biraz yardıma ihtiyacım var. Gelebilir misin?"
Jungkook hyungunun sorununu az çok anlamıştı. Okul kapısından çıkarken çantasını hoplattı.
"Peki, hyung. On dakikaya oradayım."
Namjoon sevinmişti. Sesine kattığı ufak heyecanı küçüğü şımartmıştı.
"Peki, teşekkürler Jungkook!"
Namjoon aramayı sonlandırırken kendine söylendi. -umarım beni yanlış anlamaz.
İçiten içe, küçüğün bunu öyle anlamasını istese de, sadece kendini kandırdı.
Yaklaşık on dakika sonra Jungkook üniformasıyla kütüphanenin girişinde belirmişti. Kulaklığı boynundan sallanıyor, okul tişörtünün birkaç düğmesi açılmıştı.
Namjoon gülümsemişti, hissettiği duyguları bir yanı zincir vursa da, bir yanı da o zincirlere taş vuruyordu.
Onu çelişkide bırakıyordu.
Jungkook güler yüzüyle yanındaki sandalyeyi çekip oturdu. Büyüğüne sıcak bir şekilde gülümsedi.
Namjoon'un önünde duran kitaplara baktı. -japonca demek.. namjoon hyungun beni çağırmasına şaşmamlı.
Kitapları önüne çekerek yazılara bakındı.
"Drama bölümü hangi tarafta?"
Namjoon ayağa kalkıp Jungkook'un ona uzattığı kitabı alıp yukarı raflara bakındı. Soldan üçüncü rafa uzandı, kitabı özenle boşluğa yerleştirdi. -onun kitaplara olan sevgisini seviyorum.
Hayranlık dolu bakışlarla büyüğüne bakarken Namjoon toz olmuş ellerini çırparken başını Jungkook'a çevirdi.
Bakışları kesişen ikili, bir süre kilitli kaldılar. Küçüğün kahramınına olan hayranlık dolu bakışları büyüğün içinde buruk bir mutluluk bırakmıştı.
Küçük olan ise, büyüğünün farklı bakışları onu sarmıştı. Gözlerindeki bu yoğunluğa takılı kaldı. -gözleri bir kara deliği andırıyor. gözlerimi ondan alamıyorum, sorun ne?