"Seni seviyorum."

189 19 19
                                    

20 Nisan 2018

Okulun bahçesinde yürüyordum. Sadece ben ve düşüncelerim vardı. Yağmur yağıyordu. Damlalar saçımdan yere doğru bir bir dökülüyordu. Tıpkı zihnimdeki düşünceler gibi. Sanırım ders başlamıştı. Fakat şu an bunu umursadığım söylenemezdi.  Zaten derse girsem de anlayamazdım. Bugün benim için özel bir gündü. Daha doğrusu iki yıl önceki bugün. Hayatımdaki en güzel günlerden biriydi. -En azından yarısı.- Tam şu an olduğum yerdeydim. Saatimdeki akrep ve yelkovan yine aynı yerlerde duruyorlardı. O gün de yağmur yağıyordu. Fakat bir farklılık vardı. O gün yanımda benim için en özel kişilerden biri vardı. Emre... İki adım önümde durmuş, hayatımda gördüğüm en güzel gülümsemeyle bana gülüyordu.

İki dakika geçti. Şimdi de üşümeyeyim diye bana sarılıyordu.
İki dakika daha geçti. Şimdi ise ellerimi ellerinin arasına aldı ve beni çok mutlu eden o iki kelimeyi söyledi. "Seni seviyorum." Alnımdan öptü.
Bir dakika daha... ve gitti.
Her dakika geçiyordu bir bir...
Fakat şu an yanımda ne o vardı, ne de ben
mutluydum...
O gün mutluluğuma şahit olan yağmur, bugün gözyaşlarıma ortak oluyordu...

****

10 Nisan 2018

Her gidişin bir dönüşü var derler. Gerçekten öyle midir peki? Her gidenin bir dönüşü olur muydu? Eğer öyleyse ben o dönüşü hayatımdaki her şeyden daha çok özlüyordum. Bir yerden çıkıp bana sarılmasını o kadar çok istiyordum ki...

Vücuduma batan soğuğu umursamadan deniz kıyısında yürüyordum. Üstümde sadece bir yarım kollu tişört ve şort vardı fakat hava buna tezatlık oluşturmak ister gibi yağmur, damlalarını salmaya başladı...

(Geçmiş)(10 Nisan 2016)

Alarmın sesiyle gözlerimi araladım. Bugün okul olmamasına rağmen erken kalkmak istiyordum. Çünkü bugün Emre ile buluşacaktım. Zaten çok fazla görüşemiyorduk. Bu yüzden bu buluşmanın bir dakikasını bile çöpe atmaya niyetim yoktu.

Hemen üzerime çok sevdiğim kısa kollu tişörtümü ve çok da kısa olmadığını düşündüğüm bir şort giydim. Saçlarım o kadar uzun değildi. Bu yüzden sadece taramakla yetindim ve hemen buluşacağımız yere doğru yola çıktım.

Bir deniz kıyısında buluşacaktık. Hava o kadar da soğuk değildi. Hatta aksine çok sıcaktı. Sıcak havaları soğuğa nazaran daha çok severdim.

Deniz kıyısında dört gözle onu beklemeye başladım. Sanırım birkaç dakika erken gelmiştim. Olsun, dedim. Ben beklerdim.

Birkaç dakika sonra belime dolanan ellerle geldiğini anlamıştım. Arkama döndüm ve ona sımsıkı sarıldım...

Saatime baktım ve yüzümü numaradan buruşturup "1 dakika 28 saniye geç kaldınız Emre Bey." dedim. "Hmm. Bakıyorum da saniyeleri sayıyorsunuz Miray Hanım." deyip güldü. Gülüşüne karşılık ben de güldüm. "Oysaki o saniyeler bana saat gibi gelmişti...". Tekrar güldü. Ben gülüşüne tekrar aşık oldum.

*****

Genç kız ve genç oğlan deniz kıyısında el ele yürüdü bir süre. İkisi de bu buluşmayı iple çekiyordu. Bu yüzden çok mutluydular. Genç adam sahilin kenarındaki çiçekçiden gül alıp genç kıza verdi. Genç kız çok mutlu oldu. Genç adam da öyle. Fakat...

Fakat her güzel şeyin bir sonu vardı.

Bir ölüm çağrısını andıran silah sesi patladı ve ölüm sessizliği her tarafı kuşatma altına aldı. Herkes, her yer, hatta rüzgar bile uğultusunu kesmiş kurşunun saplandığı bedeni arıyordu. Sahi, o kurşun kime saplanmıştı?

Birkaç saniye içinde oldu herkesi çığlıklara boğan... Genç oğlanın bedeni yere serilirken bir şey oldu. Silah, uğursuz kurşunlarından birini daha bir kurbana hediye etti. Bu sefer kurşunun hedefi genç kızdı. Göğsünün biraz altına uğursuz bir mermi saplanmıştı.

Bir kurşun bir canı alabilirdi. Sadece bir kurşun. Elde tutarken küçücük olan o mermi parçası, elde tutulamayacak kadar büyük bir canı alabilirdi.

Genç kız elindeki güllerle yere yığılırken etraftakiler çığlık çığlığaydı. Ellerinde silah bulunan adamları kimse durdurmadı. Herkes seyretti. Onlar orayı terk etti.

Çığlıkların arasında iki beden vardı. Birbirlerine bakarak yerde yatan bedenler. Kimse görmüyordu fakat onların ruhları, birbirlerine bakıp ağlıyorlardı.

Ambulans sesi yaklaşıyordu, yaklaştı, yaklaştı ve sonunda bedenleri yanına alarak hastaneye doğru yol aldılar. Geçtikleri yerdeki insanlar saniyeliğine kafalarını ambulansa çeviriyor, daha sonra ise önlerine dönüyorlardı. Onlar için bir önemi yoktu ki içerideki kişilerin...

Bu, toz pembe bir hikayenin bir anda karanlığa çöküş hikayesi değil. Bu, toz pembe bir hikayenin karanlığa geçtiğini sanmasının hikayesi. Bu, kendini gri zanneden beyazların hikayesi.

UMUTLARIN BİTTİĞİ YERDE...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin