Her insan kendi anılarından asılırmış...Bir insanın anıları, onun en büyük katiliymiş.
Anılarına sahip çıkamayan kişininse intiharı hazırmış.
Her gün yaptığım bir eylem haline gelmişti artık bu bankta oturmak ve denizi izlemek. Denizdeki dalgaların kıyıya vuruşunu, martıların vapurların peşinden uçuşunu, sahilde dolaşıp simit satan kişileri... Bunların hepsini izlemek artık vazgeçemediğim bir alışkanlığımdı. Aslına bakarsanız, acımı bu şekilde bastırmam yanlıştı. Böyle yapmak benim karakterime tersti. Ah, tabii siz şimdi diyordunuz, bu kıza ne oldu da bu hale geldi? O zaman sizin için biraz geriden alayım.
Öncelikle ben Miray, Miray Gümüş. 18 yaşında, İstanbul'da yaşayan sıradan bir kızım. Sanırım sıradan olmayan tek yanım garip olan hayal dünyam. En ufak bir şeyi hayale dönüştürebilir, en ufak bir şeyi kocaman bir kurguya sokabilirdim. Olsundu, bu da benim kusurumdu.
Her tatil gününde yaptığım gibi yine öğlene doğru uyandım. Kahvaltımı yaptım. Sonrasında ise en önemli işimi -ki bu televizyon izlemekti- yapmak üzere salona gittim. Buraya kadar hayat çok güzeldi fakat her şey önüme konan o kovayla değişti... Tabii ki de şaka yapıyorum, sadece temizlikti canım. Sadece temizlik...
"Miray, kalk oradan ben oturacağım. Sen de al şu kovayı yerleri sil."
(Kabul, hikayeye biraz geriden başlamış olabilirim fakat olsundu :) )
"Annecim, bu sefercik sakince o kovadaki suyu döksen ya da bir yere koyup bir koltuğa otursan? Bak bi dahakine misliyle yaparım temizliği ama şimdi yapmasam?" Aslında 'misliyle yaparım' kısmını uydurmuş olabilirdim. Ben temizlikten nefret ederdim.
"Miray bugün temizlik günü sen de biliyorsun. Hadi kalk da sil yerleri."
Bu cümleden sonra koltuktan kalkmaya çalışmaya başladım. Çalışmaya diyorum çünkü şu an yaptığım şey yerde sürünmekten farksızdı. Benim kalkma prensiplerim böyleydi. koltuktan yere inerdim. Sonrasında canım isterse kalkardım.
"Kızım üstündekilerle sil demedim, şuradaki kovada bez var onla sil dedim. Üşengeçliğinden hasta olucan bi gün." dedi.
Büyük uğraşlar sonucunda kalktım ve kovayı alıp yerleri silmeye başladım.
Bütün her yeri sildiğimde ise belim tutulmuş gibiydi. Fakat Şükür ki bu hafta da temizlik bitmişti.
Duşa girdikten sonra üzerime bir tişört ve altıma ise kapri giydim. "Anne ben çıkıyorum." "Tamam, kendine dikkat et." "Ederim." dedikten sonra spor ayakkabılarımı giydim. Annemin en sevdiğim yönlerinden biri tartışmasız bu yönüydü. Bir yere gideceğim zaman çok sorgulamazdı. Kulaklarıma kulaklığımı taktıktan sonra sahile gittim. Evimizin sahile yakın olması bence çok güzel bir şeydi. Huzur vericiydi.
Sahilde yürürken çoğunlukla denize bakıyordum. Önüme bakmayı da ihmal etmiyordum tabii ki. Kulaklığımda çalan müziğe içimden eşlik ederek yürüyordum. Fakat sonrasında kulağımda çalan müziğin bir yerden daha geldiğini fark ettim. Üstelik şarkının solistinden daha da güzel bir sesin şarkıyı söylemesine de şaşırmıştım ve tabii ki o sırada üzerime dökülen suya da şaşırmıştım. Allah aşkına hangi manyak üzerime su dökmüştü?
"Önüne baksana kızım ya." Pardon?
"Pardon? Ben mi önüme bakayım? Asıl sen biraz daha dikkatli yürümelisin. Önce çarp sonra kabahatli ben olayım." Kusura bakmasın ama benim en nefret ettiğim şey haklı bir konumdayken bana haksız muamelesi gösterilmesiydi ve karşımdakini ikna etmek için her şeyi yapardım. Ya da öcümü almak için. Bu sefer de durum değişmemişti.
"Ne cazgır çıktın ya. Tamam bir şey demedik." dedi ve gitti. Üzerime su dök sonra bana laf söyle ve git? Sen şimdi görürsün. Yakınımda olan bir su satıcısından buz gibi bir su alıp koşa koşa çocuğun arkasından gittim ve suyu hemen açıp kafasından aşağı boşalttım. Ve tabii ki tepki ne oldu dersiniz?
"N'aptın lan sen?"
"Aaaa lanlı konuşmayalım öyle ayıp." dedim ve sonrasında 'cık cık' şeklinde onaylamayan bir ses çıkardım.
Çocuk yukarı bakarak derin bir nefes aldıktan sonra tekrar konuştu. "Sen ne yaptığını sanıyorsun?"
"Üzerine su döktüm?"
"Orasını anladık. Niye böyle bir şey yaptın?"
"Önce üzerime su dök sonra da bana laf söyleyip arkana bakmadan git. Oldu paşam. İçecek ne alırdınız. Aaa pardon içecek vermişiz. Hay Allah. Hadi görüşürüz." deyip arkama bakmadan gittim. Gidiş öyle olmaz koçum böyle olur.******
Şimdiki zaman:
Sahilde biraz yürüyerek su satan bir yere gittim. Elime bir şişe su aldım ve aklıma gelen o anıyla beraber elim titremeye başladı. Satıcıya parasını verdikten sonra birkaç adım daha attım ileriye doğru. Elimdeki titreyen su şişesinin kapağını çevirdim ve açıp kapağı yere fırlattım. Gözümden düşen birkaç damla yaşla birlikte şişedeki suyu kafamdan aşağı boşalttım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUTLARIN BİTTİĞİ YERDE...
Teen FictionUmut kimi yerde bir yoldaş olur. Kim yerde ise düşman. Kimi yerde gridir. Kimi yerde de siyah. Umut kiminin hiçbir şeyiyken, kimininse her şeyidir. Umut değişkendir.