Birkaç saat sonra krallığa varabildim. İnsanlar bana sıradan ve pislik içerisindeki bir yoksul zannediyorlardı. Yırtık pırtık kıyafetlerimle kaleye doğru giderken ''Bu insanlar nasıl olurda Lordlarını tanımazlar?'' diye hayal kırıklığına uğramıştım. Belki de hep aynı şık ve nadir kıyafeti giydiğim içindir. Gerçi asil birinin, -özellikle toprak sahibi- yırtık pırtık ya da sıradan kıyafetlerle bir yerde dolaşması söz konusu bile olamazdı. Ancak bu bir istisnaydı.
Kaleye doğru 10 dakika boyunca hızlıca yürüdüm. Bu toplantıyı basmak zorundaydım, yoksa tahtım sonsuza dek elimden alınacaktı. Bunu düşünmek bile benim gibi bir insanı geriyordu. Benim gibi... asil (?) bir insanı. Kötü düşüncelere dalıp gidip önümü bile görmezken aklıma 12 yaşında okuduğum bir kitaptaki söz geldi. ''Eğer pes etmek üzereysen, neden başladığını düşün.'' Başladığım işi bitirmek, soyuma yakışırdı. Eğer bana inanmazlarsa, tahtımı zorla alırım. Bu güçlerle her şeyi başarabilirim.
Sonunda kaleye varmıştım. Muhafızlar bugün nedense fazladan silahlanmışlardı. İçeriye girmeye çalışırken muhafız beni tutup itti.
''Voah Voah. Ne yoksullar ne de sıradan vatandaşlar içeriye geçemezler. Sende kimsin? Defol git buradan. Toplantı başlamak üzere.''
Muhafızın yüzünü tanımıştım ''Hey, Ulfric! Beni Tanımadın mı? Yunus... lordun, patronun! Sana maaşını ben veriyorum!''
Adam iyice şaşırıp bana göz gezdirdi.
''Hangi cehennemden çıkıp ta lord olduğunu söylüyorsun lan? Seni parçalarına ayırırım, pislik. Defol git.''
Adam bana inanmamıştı. Ona zarar vermekten başka seçeneğim yoktu. Hançerimi çektim ve hızlı bir hamleyle adamın karnına bir çizik attım, ancak adam hamleden kolayca kurtuldu ve hemen büyük kılıcını çıkartıp bana vurmaya çalıştı, adamın hareketleri çok yavaştı, elimi adamın yerde takılı kalmış kılıcına doğrultup, tam kafasına sağlam bir tekme geçirdim. Adam sersemlemişti ve bu sayede son bir hamle daha yapabilirdim. Bitirici hamleyi adamın ayaklarını hedef alarak yaptım ve hançerimle adamın çizmelerini tamamiyle yırttım. Adam yere düştü ve bayıldı. Öldürme amaçlı yapmamıştım, kendi adamımı öldüremezdim. Ama adamı kimsenin görmeyeceği bir çalılığın içine sakladım. Kendisi uyanınca evinin yolunu bulurdu zaten.
Kalenin içine girdim ve hızlıca toplantının olduğu odaya doğru koştum. Karşıma bir grup muhafız çıktı ancak onları gücümü kullanarak kolayca yere serdim. Azıcık yorulsam da odaya yaklaşabildim. Kapı kapalıydı ve önünde iki muhafız dikiliydi. Güçlerimi daha iyi bir zamana saklıyordum o yüzden adamları eski yöntemlerle hallettim. Herkesi etkisiz hale getirdikten sonra kapıya kulağımı dayadım ve olanları dinledim.
''...Sir Theadrus'un Lord olmasına itirazınız varsa, hemen konuşun. Ya da sonsuza dek susun.''
Hemen kapıyı açtım. ''Benim var!''
Herkes şaşkınlıkla bakarken birkaçı da kıkırdıyordu. ''Huh?'' Neden kıkırdıyorlardı acaba.
''Phaha! O yırtık pırtık kıyafetlerle mi?''
''Beni tanımadınız mı? En azından yüzümü!''
''Yo, yo. Cidden... bu köylüyü salondan dışarıya atın.''
''Bunu yapamazsınız! Ben, lordunuzum! İtaat edin.''Adamlar kıkırdıyor ve ciddiye almıyorlardı. Omuzlarımdan tutmuşlardı, yani kurtulamıyordum. Zindana gidiyor olduğumdan emindim. Bağırmaya devam ettim.
''SİZE BUNU ÖDETECEĞİM! BENİ LORDUNUZUM! I. YUNUS! TEK LORDUNUZ BENİM!''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PattisLand
FantasyBambaşka bir evrende, bambaşka bir dünyada, Toeros isimli bir kıta vardı. Bu kıtada dört krallık hüküm sürüyordu. Pattis krallığı, Bezelye krallığı, Havuç krallığı ve Pırasa krallığı. Bu dünyada insanlar kendilerini, sebzelerin adlarını kullanarak i...