Umudumu kaybettim. Beni bir zindana attılar. Yeraltındaki kraliyet zindanına. Krochet zindanına... İsmini ben koymuştum. Şimdi ise kendi zindanıma atıldım. Çok utanç verici olsa da, bana daha çok üzüntü ağır basıyordu. Herşeyimi kaybetmiştim çünkü. Herşeyimi...
Oda gerçekten geniş ve ileri teknoloji bir güvenlik sistemine sahipti. Sadece öyle oturup uçuşan tozları seyrediyordum. Ve düşünüyordum. Geçmişi... son birkaç günü... güçlerimi... Rüyamda gördüğüm o kadını. Tüm bunların anlamı neydi? Ya da bir anlam yüklemeli miydim? Büyük bir macera beni bekliyor olabilir miydi? Ya da ölüm yavaş yavaş bana yaklaşıyor muydu?
Buradan nasıl kurtulabilirim ve halkımı nasıl bir şey bekliyor.Derken kapıdan birisi girdi. Theadrus'un ta kendisiydi. Sigarasını dumanlıyordu,
yanıma bir sandalye attı ve oturdu. Bana bakarak kıkırdadı, ''Eheh... Bücür...
Şu yaralı vücuduna bak. Bu şekilde mi ülkemizi onurlandıracaktın? Peheheh.''''Sadece küçük bir sıyrık.'' dedim. Adam;
-Bu ülkeye daha deneyimli bir yönetici gerek. Geceleri neler yaptığını bilmiyor muyum sanıyorsun? Düşündüğünden daha fazla bilgim var... Bir yöneticinin, olayları kendi yöntemleri ile halletmesi gerekir. Sen bir yönetici olmaya layık değilsin! Bezelye savaşı ve Orange kabilesini unuttun mu? Biz bu topraklar için kan döktük, sen ise fazla barışçılsın. Bu ülkeye adalet değil, devrim gerek!
Adamın dedikleri beni yüreğimden burkmuştu. Donup kalmıştım, sonra o devam etti.
-Şey... Yarın idam edileceksin! Hepsi bu! Bu ülke için bir devrim olacak, artık cehennemden falan izlersin!Theadrus nedense biraz duygulanmış görünüyordu. Acaba o savaşla ilgili sert bir anısı mı vardı? Bilmiyordum, ama eğer kafeste olmasaydım, onu mutlaka durdururdum. Ama şuan zincirli bir şekilde dik dik bakmaktan başka bir şey yapamıyordum, çok sinir bozucu!
Theadrus odadan hızlıca çıktı, ve sigara izmaritini kafesime attı.Ne yapacağımı bilmiyordum, yeterince üzülmüştüm ve sanırım... Çok tuhaf bir şekilde önümden tüm hayatım geçti, istemeden, bir şekilde... belki pes etmem gerekiyordu. O dövüşten sonra çok yorulmuştum. Belki de biraz uyumalıydım... Belki de *esneme* Belki de~...
Bir şekilde uykuya dalmıştım, yine bir rüyada mıydım? Önümde yine o kadın silüeti vardı. Her zamanki cübbemi giyiyordum. Garipti.
''Dayanıklısın insan... Ama zihinsel olarak değil. Belki de bir işime yarayabilirsin.''''Nasıl?''
''Düşman edinerek.''
''Yeterince dövüştüm. Bir anlamı yok.''
Başka bir yöne bakarak ''Aptal insan'' dedi.
''Hey! Duydum ama.'' Kadının sanırım bana bir teklifi vardı. ''Pekala. Ne istiyorsun?''
''Bir şeyleri değiştirmeni.''
''Ne?''
''Bir şeyler değiştirecek cesareti olan insanlar... İşte onlar önemli taşlardır. Ölmeyi göze alanlar.''Aklım çok karışmıştı. Titreyerek; ''Ne demek istiyorsun? Anlamıyorum!''
''Anlamanı beklemiyorum. Öğrenmeni bekliyorum. Gelecek günlerde... Görüşürüz insan. Bu güçleri kabul et ve özgürlüğünü kısıtlayan insanların umutlarını yık. Kafesten kurtul ve bu dünyayı değiştir.''
''Bir dakika!'' Silüet kayboldu, ve bu bembeyaz oda bir anda simsiyah oldu. Korku bedenimi yarmıştı, elimde olmadan çığlık atıyordum. İçimin çiğnendiğini ve ezildiğini hissediyordum, her tarafa kanımın sıçradığını hissediyordum ama bedenim sadece sıkışmıştı. Damarlarım bir anda simsiyah oldu, sağ gözüm parlak bir gümüş rengine büründü, bir şekilde. Vücudumda bazı değişimler olduğunu anladım... ama aşırı... rahatlamış hissediyordum?Artık anlıyordum. Pes ettiğim için herşeyimi kaybetmiştim. Güçlü olmalıydım, daha da güçlenmeli ve bu savaşı durdurmak için her şeyimi ortaya koymalıydım. Şimdi başlıyordu...
GERÇEK OYUN!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PattisLand
FantasíaBambaşka bir evrende, bambaşka bir dünyada, Toeros isimli bir kıta vardı. Bu kıtada dört krallık hüküm sürüyordu. Pattis krallığı, Bezelye krallığı, Havuç krallığı ve Pırasa krallığı. Bu dünyada insanlar kendilerini, sebzelerin adlarını kullanarak i...