"Brezilya'nın havası da ayrı be abi."
"Öyle Ronaldo öyle."
Brezilya sahilinde dolaşıyorduk ve etraf insan kaynıyordu. Dünya kupası için buradaydık ve yanımızda Niall da gelmişti.
"Niall nerede?"
"Bilmiyorum ki."
Etrafta Niall'ı arama çabalarıyla dolaşırken Niall'dan bir iz bile yoktu. Nereye kaybolmuştu?
Niall'ın Anlatımı*
"Bana kendini biraz anlatsana."
"Anlatırım tabii. Ama şu içkileri içelim ilk önce bebeğim."
Başımı olumlu anlamda sallayıp içkimi bir dikişte bitirdim. Bir süre sonra mayışmaya başlamıştım ve uykum gelmişti. Yavaştan uyuşan vücudumla içkide uyku ilacı olduğunu fark ettim.
"Tatlı rüyalar."
Tek duyduğum kızın böyle deyip pis pis sırıtma sesiydi.
Uyandığımda salonda tek başımaydım. Tamamen uyanmak için gözlerimi ovalamıştım. Sindiğim koltuktan kalkıp neler olduğunu anlamaya çalıştım.
“Cassandra?”
Ortalıkta kız falan yoktu. Çantam da, kıyafetlerim de yoktu. Sadece baksırımla kalmamı geçin, çantam da ortalıkta yoktu. İçinde telefonum, cüzdanım gibi özel şeylerim vardı. Ne yapacağımı bilmediğimden ve ayrıca da evde kıyafet bulamadığımdan yarı çıplak şekilde sokağa çıktım. Bazı insanlar bana bakıyordu. Çıplak insanlar orası burası gözükmesin diye oraları kapatır ya… Bense yüzümü kapatıyordum. Beni tanımasınlar diye.
Sokakta hızlıca ilerlerken önüme çıkan bir polis benim durmamı sağlamıştı.
“Bu hal ne genç?”
“Soyuldum memur bey.”
“Tamam. Tamam. Al şu battaniyeyi. Üstüne geçir ve arabama bin.”
Beyefendinin dediğini yapıp battaniyeyi üstüme geçirdim ve arabaya bindim.
Adam bizi polis merkezine getirdiğinde beni içeri sürükleyip orada bıraktı.
“Benim işim var genç çocuk. Buradakiler seninle ilgilenir.”
Ağzımı açmadan odadan gitmişti. Etrafıma baktığımda ise bana meraklı gözle bakan birkaç polis vardı.
Benim bilmediğim dilde konuşuyorlardı ve sanırım burada kalmıştım. Anlamaları için köşedeki telefonu gösterip ellerimle işaret yaptım. Genç polis onaylayıp telefonu bana vermişti. Numarayı çevirip açmasını bekledim.
“Alo abi!”
“Niall? Niall! Neredesin?!”
“Kız beni tuzağa düşürdü abi. Şimdi hepsini anlatamam. Polis çocuk bekliyor. Onların dilini bilmiyorum abi. Gel beni kurtar.”
“Bir beladan daha uzak dur Niall. Olduğun yerde kal ve geliyoruz.”
Abi’nin Anlatımı*
Malum, Brezilya’nın dili Portekizce olduğu için ve ben de bilmediğim için yanıma Ronaldo’yu alıp sahilden ayrıldım.
Niall’ın söylediği merkeze gidip içeri girdik. İçeri girdiğim anda köşede bir battaniyeyle sarmalanmış sarı Niall’ı görmüştüm.
“Niall!”
“Tanrıya şükür geldin abi!”
“Ronaldo seninle işimiz var. Gel halledelim.”
Başını sallayıp benimle birlikte polisin yanına geldi. Ronaldo bana tercümanlık yaptıktan sonra, biz de polisin yanından ayrılmıştık ve Niall’la birlikte merkezden çıkmıştık.
“Neler oluyor Niall? Anlatmak için 2 dakikan var.”
“Abi bende anlamadım. Sahilde dolaşırken kızın biri bana göz kırptı. Onunla tanıştım ve bara gittik. Bardan sonra onun evine gittik. Bana içki içirdi ve içkinin içinde uyku ilacı varmış. Sonrası açık zaten.”
“Gerçekten açık.” Dedim üstünü göstererek. “Peki, sen bu kızı görsen tanır mısın? Ayrıca giderken insan haber verir Nialler.”
“Tanırım tabii ki abi. Kızın ağzının içine düşüyor-“ derken öksürmüştü ve susmuştu. Her şey açıktı. Niall ve Ronaldo’yla birlikte arabaya binip ilk önce eve gitmiştik. Niall üstünü giyindikten sonra ikisi de gezmek istediğini söylemişti ve dışarı çıkmıştık.
Dışarıda gezerken aniden duraklayan Niall’a dönüp meraklı gözlerle baktım.
“Bu o.” Dedi gözleri ile göstererek. Kıza dönüp bakmıştım. “Hadi halledelim şunu.”
“Saçmalama Niall! Böylece gidip olmaz. Ona unutamayacağı bir ders vereceğim. Siz gidin.”
“Peki abi, görüşürüz.”
Cüzdanım kabarıktı ve arka cebimden birazcık çıkarmıştım. Kızın önünden birkaç kez geçip dikkatini çekmeye çalışmıştım. Başarılı olmuştum.
Bana bakışlar atmaya başlamıştı. Göz kırpıyordu ve beni turist sanmıştı. Yanıma gelince “Ben sizin dili bilmiyorum.” Dedim.
“Merak etme, ben sizin dilinizi biliyorum tatlım. Bara gitmeye ne dersin?”
“Hay hay derim.”
Kız koluma girince yakındaki bara gitmiştik. Birkaç kadeh tekila içmiştik.
“Bu seni kesti mi?”
“Tabii ki de hayır. Asla.”
“O zaman bana gidelim.”
Elimden tutup beni evine doğru götürmeye başlamıştı. Geldiğimiz yer sahilde güzel bir evdi. Evin içine girdiğimizde üzerimde hissettiğim evin soğukluğu ve evin ferahlığıydı.
Salon beyaz koltuklarla döşenmişti ve mutfağa kapısız girişi vardı. Bahçeye açılan büyük penceresinin ardındaki gece çok güzeldi. Duvarlardaki tablolar da fena değildi.
“Bir kadeh ister misin?”
“Tabii ki.”
İçkimizi alıp oturduğumuzda kızın içkime uyku ilacı kattığını biliyordum.
“Benim için televizyonu açabilir misin acaba?”
“Tabii.”
Televizyonu açmak için ayaklandığında bir hamleyle içkilerin yerini değiştirip eski halime gelmiştim. Kız yanıma gelip oturduğunda içkisini eline almıştı.
“İçmiyor musun?”
“Sen iç, ben de içeceğim.”
İçkisinden içip benim de içmemi beklemişti. İçkimi bir dikişte içip onunda bitirmesini bekledim. Bir süre sonra kız uyuşmaya başlamıştı. Esniyordu.
“Bana ne yaptın?”
“Senin Niall’a yaptığını yapıyorum.”
Gözlerini kocaman açıp kaçmaya çalışsa da ilacın etkisinden dolayı yığılıp kalmıştı. Sırıtıp işime koyulacaktım.
Onu kucaklayıp evden çıktım. Sahil kenarına gelip bir kayık almıştım. Kızı çırılçıplak bıraktıktan sonra kayığa bindirip ipleri çözdüm. Suda ilerlemekte olan Cassandra’ya el sallayıp öpücük attım.
“İyi eğlenceler.”
Eve dönüp Niall’ın eşyalarını aramıştım. Niall’ın çantasını bulduktan sonra evden çıkıp kapıyı sertçe kapadım.
“Bu sene ders olsun. Kendi kuyuna düştün fıstık.”