Let Me See The Way You Feel

881 109 221
                                    

Ona çeyrek kala Jongin yatağında tembelce oyalanıyordu. Birazdan KSKS dersi olmasına rağmen adeta dersi kendi verecekmiş bir havası vardı. Tao'nun attığı 'nerdesin' mesajları yüzünden telefonu çökecekmiş ya da donup kalacakmış gibi geliyordu. Aslında odasına girebilirdi. Çoktan sınıfta olmasaydı tabi.

Elindeki asayla ufak bibloyu uçurmaktan büyük bir zevk alırken derse gitmek gittikçe saçma geliyordu gözüne. Sonuçta biraz dersi kaçırmaktan ve odada boş oturup biblosuyla eğlenmekten ne zarar gelirdi ki?

Bu figürü doğum gününde babası hediye etmişti. İstediği anlamlı anlamsız bir sürü hediyenin içinden bu gereksiz aslanı seçmişti. Sanki çok önemliymiş gibi. Sanki Gryffindor'da olduğu belli değilmiş gibi. Sanki... Aniden kırılma sesiyle uykusundan uyandı dalıp gittiği. Biblo sağ taraftaki duvara çarpmış ve arkadaşının yatağının üstüne kırılıp düşmüştü.

Korkuyla dikildi ayağa. Binlerce kırık parça vardı orada. Kalbinde yükselmeye başlayan heyecanla cübbesini aldığı gibi çıktı odadan. Kitabını almak adına geri dönmeyi düşünürken ortak salona giren oda arkadaşını görmesiyle gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Hemen vücudunu koltuğun arkasına gizleyip geçip gitmesini bekledi. Çömelerek oturmuş, kafasını neredeyse dizlerine yapıştırmıştı.

Ardından son hız dışarı çıkıp dersin olduğu yere doğru koşmaya başladı arkasına bile bakmadan. Bütün günü mahvolmuştu şimdi. Aslında paniklemeseydi çok kolay bir biçimde temizleyebilirdi kırıkları. Ancak insanın aklına gelmiyordu o anda işte. Kendine küfürler sayarak kapısını çaldı sınıfın. Telefonunun saatinin gösterdiği kadarıyla iki dakika geçmişti ders başlayalı.

İçeriden talimat geldiğinde hemen kapıyı açıp eğildi profesörün önünde. Ufak bir azar işitmişti, pek de önemli değildi onun için. Boş olan bir yer aramaya başladı gözüyle, şansına bakın ki ilk gördüğü andan beri kavgalı olduğu Do Kyungsoo hariç başka kimsenin yanında yer yoktu. Tao ona göz devirirken geçti hemen kısa çocuğun yanına. En arkalardaki boş sıraları görmezden gelmeyi tercih etmişti işin gerçeği. Eğer geç kaldığı bir derste tembellik de yaparsa başının yanacağını biliyordu.

Normalden daha karanlık olan sınıf üç sıra bölümünden oluşuyordu. Koyu havanın sebebi kalın kadife perdelerin çekilmesiydi sonuna kadar, arada yalnızca yırtık taraflarından güneş ışığı vuruyordu sınıfa. Ön tarafta ise öğretmenin masası ile kullanacağı aletler duruyordu. Genelde pek dolu olan bu masada şu an kağıt destesinden başka bir şey bulunmamaktadydı.

Kyungsoo orta bölümün üçüncü sırasındaydı. Sağ tarafa yerleşmiş, sol kolunu masanın üstüne koyup başını da eline yaslamıştı herhangi bir göz temasından kaçınmak için. Öğretmene göz ucuyla bakmak zorunda olsa bile pozisyonunu korumayı düşünüyordu.

Jongin ise onun bu çocuksu tavırlarına gülmemek adına zor tutmuştu kendini. Geçen sene kendisine vuran o olmasına rağmen yine esmer olandan kaçan da oydu. İlginç bir yapısı olduğu gerçeği su götürmezdi. Lakin aynı zamanda rahatsız da ediciydi. Bu yüzden fazla takılmamaya çalışarak hocasını dinlemeye döndü. Kitabın yüz sekseninci sayfasını açmalarını söylemişti ve bilin bakalım kim kitabını az önce unutmuştu?

Anlattığım üzere Jongin elbette. Çaresizce Kyungsoo'nun omzuna dokunurken irkildiğini görmemek aptallık olurdu. Böyle bir teması beklemediği kesindi.

"Kitabım yok da. Seninkinden bakabilir miyim?"

Kibar anaokulu çocukları gibi sorduğunda reddedilmeyi beklerken aniden ortam değişivermişti. Raven'lı oğlan yüz seksen derece dönüp bu sefer sırtını değil, yüzün sunmuştu ona. Kitabı da ortalarına taşıyıp anlatılan yeri parmağıyla gösterdi. İlgi çekici bir biçimde tek kelime de etmemişti.

Ona Çeyrek Kala // KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin