Final hatrına yoruma boğun azıcık...Ailecek Busan'a gelmiştik tatil için. Jimin birkaç metre ötemde çocuklarla oynuyordu. Birlikte o kadar güzellerdi ki gözlerimi onlardan bir an bile çekemiyordum. Bir gün babama asla hak vereceğimi düşünmezdim ilişki konusunda ancak o gerçekten de haklıydı. Şu an içinde bulunduğum durumu başka bir şeye asla değişmezdim. Jimin'siz ve çocuklarımsız bir dünya bile düşünemiyordum. Oldukça korkutucuydu onlarsız kalmak.
"Babiş! Babiş bak ne buldum!"
Hye-Sun elindeki deniz kabuklarını bana doğru uzatmış, birkaç tane eksik dişinin olduğunu gösteren gurur dolu gülümsemesiyle bana bakıyordu. Kızımın bu kadar sevimli oluşu kalp ritimlerimi bozmuş, beni de gülümsetmişti. Kollarımı açtığımda hemen kucağıma yerleşmiş ve elindeki kabukları babasıyla nasıl bulduğunu anlatmaya başlamıştı.
"Babiş bunu abiş iye buyduk. Sonya babiş bunu sana veymemi istedi babiş."
İkimize de "babiş" diye seslendiğinden zaman zaman hangimize seslendiğini anlamıyorduk ancak bu Hye-Sun için bir sorun değildi. İkimizin de ona cevap vermesinden ve ilgilenmesinden oldukça mutluydu. Açıkçası kızımın bizim ve abisi tarafından ilgiye boğulmaktan fazlasıyla zevk aldığını görebiliyordum.
"Ağabeyin ne yaptı?"
"Üf! Bana süyekli oppa de diye bağıyıyoy! Onun adı Yoşob, oppa değiy ki ya!"
Kendisinden büyük isyanı beni kahkahalara boğmuştu. Hye-Sun, Yoseob'a oppa demeyi asla kabul etmiyordu. Sürekli onun adının oppa olmadığını ve bizim ona insanların adıyla hitap etmesi gerektiğini öğrettiğimizi öne sürüyordu. Jimin de, ben de ona kendinden büyüklere nasıl seslenmesi gerektiğini öğretmiştik ancak Taehyung ona kendisine adıyla seslenmesini söylediğinden beri kızımız herkese adıyla sesleniyordu. Onu amcası olarak tanıtmakta hatalı mıydık, bilmiyordum ama çatlak bir amca olduğu kesindi.
"Seninle bunu konuşmuştuk bebeğim. Yoseob'a oppa diye seslenmelisin. Tabii her zaman seslenmesen de olur."
"Ama babiiiş!"
"Prensesim nasıl rahat edecekse öyle seslensin! Gel bakalım, oppanla babanın yanına gidelim."
Kalkacağını düşünmüştüm ancak o kollarını boynuma dolayarak kucağımda seyahat etmek istediğini açıkça belirtmişti. Eh, bu dünyadaki en güzel varlıklarımdan birini reddedecek değildim.
"Hye-Şun ile babiş oyunda! Yeneceyiz sizi!"
Yoseob da Jimin'in kucağına çıkmış, zafer işareti yaparken bize bakıyordu. Oğluma elimi uzattığımda bana bir beşlik çakmış, ardından da gözünü kırpmıştı. Ara sıra gizlice yaptığımız kanka selamlamamızdı bu. Yalnızca bize özeldi ve bir başkasıyla yapmamız bizzat oğlumun kendisi tarafından yasaklanmıştı.
"Nihayet yanımıza gelebildiniz Bay Jeon."
"Oğlum için geldim Bay Park."
Göz kırptığımda çocuklar kahkaha atmış, birbirlerine kollarını uzatmışlardı. Bu da demek oluyordu ki aile sarılmamızı yapmamızın vakti çoktan gelmişti. Aramızdaki az bir mesafeyi de birkaç küçük adımda kapatmış, kolumun tekini Yoseob'un tarafından doğru Jimin'e dolamıştım. O da aynısını Hye-Sun'un tarafından yapmıştı. Fazlasıyla mutluydum.
"Sizi seviyorum."
"Babişlerimiz çok yaşaaa!"
Jimin ile birbirimize gülümsediğimizde nedense gözlerim yanıyordu. Mutluluktan ağlama raddesine yeniden gelmiştim anladığım kadarıyla ve bunu çocukların önünde yapmak istemiyordum. Mutluluktan olsa bile ağlamamızı sevmiyorlar, biz ağlarsak onlar da ağlamaya başlıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Let's be friends°JiKook
Fanfictionjjk.97: Telefonumu neden aldın bilmiyorum ama hemen geri getirsen iyi olur!