1.BÖLÜM:"KAMP GÜNÜ"

28 4 0
                                    

"Ya anne lütfen! Lütfen! Lütfen!"dedim son bir kez belki yavru köpek bakışlarıma kanar diye ama annem 'Nuh diyor Peygamber demiyor!'
"Ahla seni en son bir geziye yolladığımda çocuk hapishanesindeydin ve yanlış hatırlamıyorsam daha 10 yaşındaydın."

Evet böyle bir vukuatım vardı;

'Daha 10 yaşındaydım ve okul bizi topkapı sarayına geziye götürmüştü bende gitmiştim ve orada bir turist kadını giydiği kıyafetten dolayı Hürrem sultanın ruhu sanıp bütün müzeyi birbirine katmıştım. İçindekilere birsey olmadı ama yere düşmenin etkisiyle dışındaki camlar kırılmıştı ve müze beni şikayet etmişti. Meğer turist kadın rusmuş ve orada eski türk kıyafetlerini giyip fotoğraf çekiliyormuş. Ne bilim Hürrem'e bu kadar benzemeseydi.'

Ben eskilere dalmışken annem de gülümsedi.
"Şimdi anladınmı güzel kızım, ne kadar baş belası olduğunu."

Ben tekrar anneme bakıp yine yavru köpek bakışlarımla;

"Anne öğretmenlerin,görevlilerin sözünden çıkmayacağıma ve seni sabah akşam arayacağıma söz verirsem yine de göndermez misin?" dedim ve aynı anda üzerine atlayıp öptüm ve;

"Teşekkür ederim anneciğim. Seni çooook seviyorum."deyip odama koştum.

12.sınıftım, üniversite sınavımı olmuştum ve okulda bizi stres atmak amaçlı 2 haftalık bir kampa götürüyordu. O kampa neden gitmek istediğimi bilmiyorum ama o kampa gitmeyi çok istiyorum. Odamın kapısını açıp hemen içeri girdim arkadan annemin bana söylenmelerini görmezden gelerek bavulumu hazırlamaya başladım.

Öyle çok gösterişli bir hayatım yoktu. Babam emekli makine mühendisi, annem ise emekli okul müdürüydü. Ben ise imam hatip lisesi mezunu yani yaklaşık 2 günlük üniversite öğrencisiyim. Bir ablam var ve de 3 tane nur topu gibi pardon canavar olan yeğenlerim var. Her biri birbirinden kurnaz. Allah ablama sabır versin.

Acaba tatilim nasıl geçecekti? Her ne kadar 14 günlük bir tatil olsada küçük bir çocuk gibi heyecanlıydım. Bavuluma bir kaç geniş paça pantolon ve onların üstüne giyeceğim uzun şapkalı tuniklerimi ve 3 spor ayakkabı koydum. Şal ve eşarplarımı da unutmadım tabiki de. Bir kaç krem ve losyon aldıktan sonrada bavul hazırdı.





2 otobüs şeklinde kamp alanına gelmiştik. Yanımda oturan arkadaşım Emine bana dönüp:

"Ya Ahla hayatım boyunca ben ormana piknik yapmaya bile gitmedim ve şimdi bu ormanda tamı tamına 14 gün 336 saat 2 hafta geçiricez."
diye kolumu tutup çekiştirdiğinde ona ölümcül bakışlarımı attım.

"Sen ne ara hesap makinesi açtın? Ben telefondaki yerini bile bilmiyorum."diye isyanımı göşterdiğimde gülüp 'ablan star bebeğim' yaptı ki tabikide kafasına tokatı yiyene kadar.

Otobüsten inip geniş ve ağaçlarla çevrili araziye baktım. Ağaçlar sanki bir evin duvarları gibi kamp yapacağımız alanı sarmışlardı. Çok uzun oldukları içinde yukarı uzandıkça alan daralmış ve güneşi içine hapsetmiş gibi duruyordu. Bu görüntünün geceki halini düşündükçe bile kalbimin teklediğini hissettim.

"Ahla bak şurası çok güzel gel orada çadır kuralım. Zaten beraber kalıyoruz."bunu diyen Emine'ye ve sonrada gösterdiği yere baktım. Neredeyse her yeri kaptıkları için bize orası kalmıştı.

Ama orası gerçektende çok arkadaydı. İçime bir korku girdikten sonra dediği yere gittik ve çadırımızı açmaya başladık.

Çadır açmayı bana babam öğretmişti. Çadır açmayı öğrenmem için hep evimizin bahçesine çıkar ve çadır açar hatta bazen orada sabahlardık. Bir süre sonra zaten çadır açmada uzman olmuştum.

Herkesten sonra başlamamıza rağmen ilk biz bitirip yerleşmiştik. Hatta ben açamayan bir çok kızada yardım etmiştim. İmamhatip kız lisesinde okuduğum için burada bulunan herkes kızdı, buna öğretmenlerimizde dahil ama yanlış bilmiyorsam bu ormanın çıkış ve girişlerini tutan güvenlikler vardı o yüzden rahattık.

Emine ile beraber eşyalarımızıda yerleştirdikten sonra Esra hocanın bize seslendiğini duydum. Emine ile beraber hemen o tarafa doğru koştuk.

"Kızlar siz herşeyinizi bitirdiğinize göre sizden bir şey isteyeceğim."

"Buyrun hocam."dedim.

"Ahla sen ve Emine orman çıkışında bulunan çeşmeye gidip bu şişeleri doldurun. Korkmayın orada sizi koruyacak güvenlikler var. Size güveniyorum çabuk olun."Deyip arkasındaki şişeleri gösterdi.

5 tane şişe vardı. Güvenlikte yardım eder ve beraber götürürüz diye düşünüp Emine ile beraber şişeleri alıp yola koyulduk.

Ormanın çıkışına geldiğimizde çeşmeyi gördük ama güvenlik yoktu.
"Herhalde bir işi çıktı birazdan gelir biz dolduralım."dedim ve Emine ile beraber doldurmaya başladık.

2 şişe dolduktan sonra Emine'ye dönüp:
"Belki gelmez sen bu ikisini götür oradan birisini çağıR bende bu üçünü doldurayım. Zaten havanın kararmasına az kaldı."dediğimde Emine kafasını salladı ve dolu olan 2 şişeyi götürdü.

Ben bir şişe daha akan suyun önüne koyduğum zaman boş olan yolda bir adam bağırışı duydum. Korkmuştum ve bir an şişeleri bırakıp başka bir yere gitmeyi bile düşündüm ama adam "İmdaat!"diye bağırdığı zaman bu adamın güvenlikçi olabileceğini düşündüm ve hiç yapmamam gereken bir şey yaptım ve sesin geldiği yeri takip ettim.

Hangi kafayla ben buraya geldim ki sanki? Biraz daha ilerledikten sonra ilerlemeyi kesip geri dönüyordum ki:

"Hey sen dur orada!"

Diye bir ses duydum ve gelen sesin tersi yönünde koşmaya başladım yani sesi duyduğum yoldan. O kadar çok korkmuştum ki arkama dahi bakmadan koşuyordum.

Biraz ileride depo gibi bir yer görünce hiç düşünmeden içeri girdim. Bu ormanda böyle bir depo olduğunu bilmiyordum. Tek bildiğim şu an burada bulunmam yanlıştı ve ben buradaydım.

İçeriden gülme sesi gelince sesin geldiği yöne yavaş hareketlerle ve büyük bir korkuyla yürüdüm. İçerisi karanlıktı sadece belirli köşelerde küçük camlar vardı. Sanki bir kutunun içine girmişimde haberim yoktu. Camlar özellikle üstlere yapılmış ki düşüncem o'dur ki-

'burası bir seri katilin ve beni fark ettiği zaman beni öldürecek.'

-Beynimden saçma düşünceleri attım ve içeride her kim varsa bana yardım edecek birisi olarak düşleyerek yürümeye devam ettim.

"Ateş bu kadar yetmez mi? Bu sefer öldürmek yok dedik."diyen adamla olduğum yerde put gibi kaldım'töbe töbe' vakit kaybetmeden kenardaki kolonun arkasına gittim ve onları izledim. 5 takım elbiseli adam vardı-

'bu taşları da yoldaki kekolarla bir tuttun ya işte senden ayrılmak için tek sebebim.'

-İç sesime becerebildiğim kadar göz devirdim. Adamın teki daha demin öldürmek yok dedi resmen 'bu sefer öldürmek yok' dedi. Kaç kişiyi öldürdüler bunlar? Aralarında bulunan sandalyede artık ağzından kan akan ve yüzü son derece tanınmayacak adama korkulu bir şekilde baktım.

"Eğer bir kaç vuruşta bu hale geldiyse ben ne yapabilirim Barut?" Herhalde ismi Ateş olan adam demişti bunu. Bu adamlar psikopattı.

Bir insanın canı ile alakalı nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorlardı. Bu can çok mu kolay kazanılıyordu da almak bu kadar kolaydı. Adamlara kendi içimden söverken omzumda bir el hissetmemle korkudan çığlık attım. Gerisi karanlıktı...
¤
¤
¤
¤
¤
Bu ilk kitabım olduğu için hatalarımı görmezden gelin.

~AHLA~...《MİRASÇILAR SERİSİ 1》 (Ateş VURGUN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin