{2}

197 10 1
                                    

Annem arkasını dönünce beni gördü fakat orda olduğumu önceden sanki hissetmiş gibi fazla tepki göstermemişti. Suratıma bakıp oda aynı şekilde gülümsediğinde, kaş göz işareti yaptı ve "Gel biraz kahvaltı yap öyle çıkarsın. Daha çok var okula gitmene. Hem seninle konuşmam gereken bir konu var" dedi ve hemen ardından suratı ciddileşerek bana bakmaya başladı.

"Şey...sana da günaydın anne?" deyip merakla annemin ağzından çıkıcaklara odaklandım.

"Bak Beliz. Seni çok seviyorum ve seninde beni sevdiğini biliyorum. Ama..."

"Ama ?"

"Ama artık bu şekilde olmasını istemiyorum. Tüm hayatını benimle geçiremezsin... benim yalnız kalmamı istemediğini biliyorum. Yurtdışında eğitim her zaman hayalindi. Evet. Anlıyorum da. Ama bende senin mutluluğunu istiyorum annecim. Benim hatalarım yüzünden sana bir dede veya anneanne, en kötüsü de bir aile veremediğim için hergün yeterince üzülüyorum zaten ve bende düşündüm ki-

"Ne düşündün anne ! Nereye varmaya çalışıyorsun ?"

Bu kurduğu cümlelerde nereden çıkmıştı şimdi durduk yere ? Söylediklerine anlam veremiyordum. Ve bu beni yavaş yavaş sinirlendiriyordu.

"Beliz ben seni bir aileye emanet etmek istiyorum. Zengin bir aileye. Maddi durumumuz ortada. Ve senin elinde en azından bazı imkanlar olursa kesinlikle daha başarılı olabilirsin bu senin elinde tatlım. "

Ben...inanamıyordum...annem neler söylüyordu. Açıkçası öyle bir şaşırmıştım ki resmen beni bu yaşımdan sonra evlatlık verdiğini duyuyordum. İlk cümlesinden sonra dediklerini dinlemeyi bırakmıştım. Bunca yıl beni büyüten annem. Öz annem. Beni başka bir aileye "emanet etmek" istiyordu !

"Beni hayal kırıklığına uğratmadın ve gayet çalışkan, başarılı, benim için fazlasıyla iyi bir evlat oldun. Seninle gerçekten çok ama çok gurur duyuyorum hayatım. Emin ol daha mutlu olucaksın. Eğitimin için çok daha iyi olucak inan bana. Bak. Hayallerini gerçekleştireceksin ! Al sana fırsat ! "

Bunu nasıl kabul etmemi beklerdi ?

"Annecim(!)? Ne dediğini farkındamısın?

Elimden geldiğince sakin olmaya çalışıyordum.

"Evet Beliz inan bana bende çok üzgünüm. Ama senin için elimden gelen bu. Sırf sen mutlu ol diye."

"Sen ne dediğini farkındamısın ?!?!! Benim hayatımı tamamen değistirmekten bahsediyorsun. Ayrıca bu 'benim hayatım'. Sence bu benim için en iyisi mi ? Sence sensiz daha mı mutlu olucam ? Bunu sana düşündüren şey ne anne bana gerçeği söyle."

"Beliz dediğim gibi durumumuz iyice kötü bir hal aldı ve ben-"

"Tamam ben çıkıyorum. Daha fazla bu saçmalıklarını dinleyemeyeceğim."

Dediğim gibi çantamı alıp çıkmıştım bile. Bu kadın benim annem olamazdı. Beni resmen satmıştı. Bir eşyaymışım gibi, beni satmıştı. Hemde hiç tanımadığım insanlara. Dediği şeyler... fazla dizilerdeki gibiydi. İhtimal veremiyeceğim şekilde anlamsız. Şu on dakikada geçen diyalog tamamen bir saçmalıktan ibaretti. Benim başkasıyla yaşamam ? Tanımadığım insanlarla yaşamam ? Öyle bir şey olmayacaktı.

Arkamdan adımı bağırdığını net bir şekilde duyabiliyordum. Aldırmadım, biraz kafa dinlemeye ihtiyacım vardı. Kafa dinlemekten kastım her zaman müzik dinlemek olmuştur.

Bazı şarkılar var ki o kadar ruha işliyor o kadar olumsuz şeyler uyandırıyor ki, insan mutluysa da mutsuz oluyor. Bazılarıysa sadece huzur veriyor. Ama ben genellikle yavaş şarkılar dinlemem. Özellikle üzgünken çoğu zaman daha hareketli şarkılar dinlerim ki en azından olaylara karşı bakış açım değişmesede, normal düşünebildiğim dakikalara geri dönebileyim.

Dışarıya adımımı attığımda hafif bir soğukluk vardı. Esen rüzgarın serinliģi olmalıydı.

Neyseki çıkmadan üstüme penye hırkamı almayı akıl edebilmiştim. Önümü hafifçe kapatıp kollarımı birbirine doladım ve hiç düşünmeden yürümeye başladım.

Evimiz iki katlı bahçeli bir evdi. Teyzem misliyle zengin olduğu için bir tane evini bize vermişti. Annem teyzemin bu yaptığından sonra bir daha asla bir şey istemeyeceğine dair yemin etmişti . Aslında arka bahçede oturabilirdim, orası bana hep huzur vermiştir. Ama şuan annemle aynı ortamda bulunamazdım.

Bahçeden çıkıp sokağın başına geldiğimde her zaman gittiğim parka gitmeye karar verdim. Sağıma ve soluma baktıktan sonra karşı kaldırıma yürüdüm. Tekrar sağıma bakmayı unutmuştum sanırım...

Sadece saniyelik bir süreyle gözlerim bal rengi gözlerle buluşmuştu. Ardından yeri öpme kelimesini tam anlamıyla yaşamamsa bir olmuştu. Önceden bu büyüleyici görüntüye şahit olma ihtimalim ? Hayır. Ama garip bir şekilde tanıdık geliyordu işte.

İçinde bulunduğum dakikalar hariç hayatımda sadece bir kez gördüğüm Crysler ' e baktım. Arabaları hep sevmişimdir. Bu araba Türkiyede gerçekten sayılı insanda vardı ve binmek için her şeyi yapabalirdim. Gerçekten. Acaba ölü taklidimi yapsaydım ?

"Kardeşiiiiim" diye yapmacık bir ses duydum ve kafamı kaldırıp arabadan çıkan insana bakmaya çalıştım.

Hadi amaaa !!?

Biri benimle dalga geçiyor olmalıydı.

Işık. Karanlık. Işık ve tekrar karanlık.

Kendi irademle gözlerimi yavaşça açarken kendimi tam olarak 'Atlas' gibi hissediyordum. Tüm dünya sanki üzerimdeymiş, tüm dünya omuzlarıma yüklenmiş gibiydi. Gözlerimi açtığımda kutup yıldızıyla birlikte hafif bulutlu bir gökyüzü karşımdaydı. Başımı kaldırıp etrafıma göz attım. Her yerim ağrıyordu. Çoğu şey normal gibiydi. Bir kaç şey dışında.
Kesinlikle yeni bir güne uyanmıyordum. Ve burası kesinlikle benim odam, benim yatağım değildi.

Beni şaşırtan şeyin bir odanın tavanının nasıl camdan olupta gökyüzünün gözüktüğü değilde şuan nerde ve kimin odasında olduğumu ne kadar merak ettiğimdi.

En son hatırladığım şey bir çift göz, sinir bozucu bir ses, ve bir adet egoistti. Kapının ardından gelen adım seslerini duyduğum anda kalkmak istemiştim aslında. Ama ani bir hareketle ayağa kalkma girişimim yere yığılmamla son bulmuştu. Hissettiğim acıdan dolayı istemdışı çıkardığım sesi ağzıma tıkan başka bir ses duymuştum.

"Günaydın prenses"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 11, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sen Kimsin? #Wattys2015Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin