Gecenin karanlığı gökyüzünü alev alev yakıyordu. Ay, ışığını denizin üzerine çarşaf gibi bırakıyor, sessizliği yaran silah patlamaları alacakaranlığın görmezliğinde parlıyordu. Ve bir genç kız arkasında güvendiği en yakın adamlarıyla yere bir bir düşen kovanlara aldırış etmeden ateş edip duruyordu. Biraz hınçlı ve kızgındı, sıcaktan kızaran yanakları ele veriyordu hâlini...
Karanlık, malikânenin içerisinde işlerini zorlaştırırken ay ışığından faydalanmak istercesine kendini kollayarak cama yaklaşan İris, bir hamlede perdeyi açarak ışığın içeri dolmasına izin verdi.
Ardından açığa çıkan bir adamı gözüne kestirip hızlıca yanına yaklaştı, silahının arkasıyla adamın ensesine vurarak yere yığılmasını keyifle izledi. Arkasındaki gölgeyi fark ettiğinde gölge hamle yapmadan arkasını dönerek silah tutan bileğini yakalayıp dizini havaya kaldırdı. Silah olan bileği diziyle çarpışmanın etkisiyle silahı tutamadı ve yere düştü, metal yığınının zeminde çıkardığı ses kulak çınlatan cinstendi.Silahı düşen adam diğer eliyle genç kadının yüzüne bir yumruk savurdu, yumruğun gelişini önceden fark ettiği için geriye doğru eğilip hızlıca bir hamle yaptıktan sonra doğrulup hâlâ tutmakta olduğu bileğini bükerek karın boşluğuna sıkı bir tekme attı.
En yakın çalışanı Ela'ya baktığında kapı tarafından gelen iki adamı indirdiğini fark etti. Bu iş düşündüğünden de kolay halloluyordu, bu yüzden keyiflenip adımlarının yukarı doğru yönlendi. Baş parmağına takılı olan yüzüğün üzerindeki taşa bastı aynı anda taş ufak bir ışıldak gibi parlamaya başladı.
Olduğu yer anlaşılmasın diye kata ulaşır ulaşmaz aynı taşa basarak ışığı kapattı ve tıkırtı gelen odaya odaklandı. Kendini korumaya alarak şarjörü boşalana kadar kapıya ateş etti. Kilide denk gelen kurşunlardan biri kapıyı açarken ardından gelen kurşunlar kapının geri gitmesine sebep oldu. Yavaşça ilerlerken boş şarjörü tuşa basarak yere düşürdü, şarjör birkaç kez zıplayarak yerdeki yerini alırken yeni bir şarjör takıp kapıya doğru yaklaştı.
Kapının ardı karanlıkken etraf barut kokusu ve dumanla kaplanmıştı. Temkinli davranarak içeri doğru kapıya yaklaştı ve önüne çıkan ilk adamı alnından vurup hemen arkasında ateş etmeye hazırlanan şişman adamı, silah tuttuğu elinden vurdu. Öldürmedi çünkü ona sağ lazımdı. Adam korkuyla ellerini havaya kaldırdığında elinden damlayan kan çoktan gömleğini kırmızıya bulamaya başlamıştı.
İris, "Diz çök!" diye emretti sesi sert ve duygusuzdu.
Adam diz çökerken acıyla inliyordu, göbeğinden zar zor yere otururken siyah gözleri karanlıkta parlıyordu.
"Aşağısı tamam, efendim!" diyerek merdivenleri çıkan Arif birkaç adımda odaya geldi.
Keyifle "Güzel!" dedikten sonra arkasını dönen İris, konuşmasına sakin bir şekilde devam etti.
"Alın götürün bunu! Ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz."
Arif'in "Tamam efendim." demesiyle merdivenlere yönelip yavaşça aşağıya indi. Sırt çantasını çıkartıp bir not kağıdı ve kalem aldı ardından notunu yazdı. Her zaman yaptığı gibi yapışkanlı yüzünü bir aynaya yapıştırıp oradan çıktı.
Arabasına binip birkaç kilometre gittikten sonra arabayı bir kenara çekerek çantasından çıkarttığı kumandanın iki yazan tuşuna bastı. Aynı anda arabanın siyah modifiyeleri katlanarak özel dizayn edilmiş panellere gizlendi ve araba beyaz rengine büründü. Kumandanın üç yazan tuşuna basarak plakayı da değiştirip çantasından lens kutusunu çıkardı. Gözlerindeki yeşil lensleri çıkarttı ardından kutuya koydu. Dudaklarındaki koyu kırmızı ruju, gözlerindeki ağır siyah makyajı da sildi. Kafasındaki orijinal saçı gibi duran alev kızılı peruğu çıkartıp filesine koyduktan sonra onu da çantaya attı.
Yıllardır çalışanlarından hiçbiri ne yüzünü ne de gerçek kimliğini biliyordu. Bu onun dokunulmazlığının en büyük nedenlerinden biriydi.
***Adam sakallarını sıvazlarken gözlerindeki siyah çerçeveli gözlükleri çıkartıp kıvırcık uzun saçlarının arasına ellerini gömdü. Yüzündeki sinir metrelerce öncesinden belli oluyordu. Etrafında sere serpe yatan adamlara bakarak önüne ne gelirse tekmeledi. Bu içli bir serzenişti. Aynadaki sarı kağıdı fark ederek yanına gittiğinde buradan kimin estiğini anlamakta gecikmedi.
"Yine geç kaldın Galatalı! Senin hızlı rüzgarlığın ben gelene kadardı! Not: Siyah Gölge!"
Genç adam her ne kadar kızsa da keyifliydi. Bu oyunun kurallarını sonunda kimin koyacağını yalnızca Allah bilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeyle Dans...
General FictionBaşlama tarihi: 28.04.2018-Cumartesi Ve daima, bir birlerinin kim olduğunu unuttular; unutarak yaşadılar... Sonsuza kadar sustular, susarak konuştular...