Günün ilk ışıkları yeryüzüne düşmeye başladığında usulca yatağından kalkan İris kehribar rengi gözlerini ovuşturdu. Banyoya vücudunu esneterek ilerledi, ılık bir duş ile güne başlamak en çok sevdiği şeydi.Orta büyüklükte olan rezidans dairesinde tek yaşarken iş hayatı gereğinden fazla kalabalıktı. İşin en güzel tarafı ne yaparsa yapsın aşkla yapmasıydı. Bazen yalnızlığı bazen kalabalığı severdi.
Evden çıkarken saat yediyi beş geçiyordu, lüks beyaz otomobiline bindiğinde her sabah yaptığı gibi Latince müziklerinin yüklü olduğu belleği çalıştırdı. Keyifle müzik dinleyerek her zaman yaptığı gibi Renkli Tatlar adındaki pastaneye gitti. Alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemiyordu.
Tatlıya dayanamayan yüreği makaronların karton pembe çantaya koyulmasını sabırsızlıkla bekledi. Çantayı alıp hızlıca arabasına bindikten sonra arabayı çalıştırıp çantadan pembe renkli makaron alıp ağzına attı. Yavaşça dikkat ederek çıkacağı sırada öndeki arabanın geri gelmesiyle çarpışmaları kaçınılmaz oldu.
Şimdi başına bir yığın iş çıkmıştı, yavaşça arabadan inerek diğer arabadan inen adama doğru yürüdü. Karşı karşıya geldiklerinde ikisi de zarar var mı diye arabalarına baktılar. İris'in arabasında bir sıkıntı yoktu ama adamın kaportası neredeyse düşecekti. O kadar hızla çarpmış olma ihtimali yoktu. Emin olmak istiyordu.
Adam sert duruşlu, kumral ve oldukça yakışıklı biriydi. Duruşunun aksine biraz kabaca "İnsan yola çıkarken sinyal verir!" dedi. Adam üzerine yürüyen bir dikleşmeyle karşısına dikildi.
İris hiç de kendine yakışmayan bir sakinlikle "Sizin de arkanıza pek baktığınız söylenemez!" dedi.
"Masraflarımı ödemek zorundasınız!" Kaba herif! Tam bir dangoz gibi konuşmuştu.
"Bu kadar lüks otomobile nasıl bindiğiniz anlaşıldı, cebinizdeki akrep buradan belli oluyor. Ayrıca çok kabasınız. Geldiğiniz köyde adabı muaşeret yoktu galiba."
Adam tek kaşını havaya kaldırarak "Cebimdeki akrepten değil o! Sizin gibi dikkatsiz bir şoföre ufak bir ders, belki bir dahaki sefer daha dikkatli olursunuz. Unutmadan, geldiğim yer yedi göbektir köy değil."
"Kaba olan ruhunuz değil, koca kafanızda kaba! Siz de aynalara belli ki bakmıyordunuz, tek suçlu ben miyim?" İris sonuna kadar hakkını savunmak istiyor başaramazsa adamı kesinlikle dövmesi gerekecekti.
"Arkama baktım ve arabanızda hiçbir sinyal yoktu!" Adam direttikçe İris'in sinirleri daha çok geriliyordu. Kimliğinde kesinlikle bir açık olmadığına emindi. Yoksa bir şeyler döndüğünü düşünecekti ama emindi. O tartışmalar olurken radar gibi gözleri ile çevreyi çoktan taramıştı. Hiçbir farklı detay yoktu. Her şey olması gerektiği gibiydi.
"Tamam, neyse bedeli öderim! Çok uzattınız." İslem uslu olmaya karar verdi adam defolup yoluna gitsin istiyordu.
"Umarım bu bir taktik değildir." Bir de hatsizdi.
İris sonunda dayanamayarak ona kısık gözlerle bakarken "Biraz daha konuşursanız hiç hoş şeyler olamayacak." dedi, tırnaklarını adamın yüzüne doğru uzattı.
Adam bundan korkmuş gibi duruyordu. Bir adım gerileyerek "Size, tehditten dava açarım!" dedi, açık açık hesaplaşırız mesajı veriyordu.
"Ne süt kuzusu çıktın be sen! Bir kart, adres filan ver daha sonra da yoluna git."
"Yalan söylemediğinizi nereden bileyim." Küstah bir resmiyetle konuşmayı da ihmal etmiyordu.
İris'in "Şansınızı zorluyorsunuz!" demesiyle adam iç cebinden bir kart çıkarıp uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tehlikeyle Dans...
General FictionBaşlama tarihi: 28.04.2018-Cumartesi Ve daima, bir birlerinin kim olduğunu unuttular; unutarak yaşadılar... Sonsuza kadar sustular, susarak konuştular...